Uğur Dündar: Toplumun bugün yaşadığı…

Toplumun bugün yaşadığı en büyük sorun ahlak yetersizliği
Ugur-Dündar-226. Genelkurmay Başkanı Başbuğ’dan çarpıcı açıklamalar:
Ergenekon kumpasıyla 26 ay cezaevinde yatan Genelkurmay eski Başkanı Org. İlker Başbuğ, “Bugün toplumun bireylerinin büyük bölümü, maalesef her şeye maddi çıkar açısından bakıyor” dedi ve ekledi: “Osmanlı’nın çöküşünün nedenleri arasında ahlak yetersizliği en baştadır. Bu, toplumumuzu her açıdan zehirliyor. Türkiye’nin toplumsal ahlaki hastalığına çare bulması gerekiyor…”
Sev­gi­li okur­la­rım,
Kum­pas mağ­dur­la­rın­dan Türk Si­lah­lı Kuv­vet­le­ri­’nin 26. Ge­nel­kur­may Baş­ka­nı Emek­li Or­ge­ne­ral İl­ker Baş­buğ, şu gün­ler­de çok yo­ğun bir tem­po­da ça­lı­şı­yor. Çün­kü ta­ri­he ışık tu­tan ki­tap­la­rı­nın ara­sı­na bir ye­ni­si­ni ila­ve et­me­ye ha­zır­la­nı­yor. Ta­ri­hi önem ta­şı­yan bel­ge­le­rin ışı­ğın­da yaz­dı­ğı bu ki­tap­ta, söz­de Er­me­ni Soy­kı­rı­mı id­di­ala­rı­nı ele alı­yor. İl­ker Baş­buğ, çok ya­kın­da pi­ya­sa­ya çı­ka­cak olan bu ki­ta­bın ya­nı sı­ra, Bü­yük Ön­der Ata­tür­k’­le il­gi­li bir se­nar­yo­yu da ka­le­me alı­yor.
Ken­di­siy­le son ki­ta­bı “Na­sıl Bir Tür­ki­ye­”de yaz­dık­la­rı­nı ve ül­ke­miz­de­ki gün­cel ge­liş­me­le­ri kap­sa­yan, çar­pı­cı açık­la­ma­lar­la do­lu bir söy­le­şi yap­tım.
İş­te so­ru­la­rım ve Baş­bu­ğ’­un ce­vap­la­rı:
Uğur Dündar-İlker Başbuğ-2015-1UĞUR DÜN­DAR (U.D.): Ocak ayın­da çı­kan ye­ni ki­ta­bı­nız “Na­sıl Bir Tür­ki­ye­”de, “Ö­zel­lik­le kü­re­sel­leş­me rüz­ga­rın­dan son­ra Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti­’nin ulus dev­let ya­pı­sı he­def alın­ma­ya baş­lan­dı­” di­yor­su­nuz. Ne­den böy­le dü­şü­nü­yor­su­nuz?
İL­KER BAŞ­BUĞ (İ.B.): Ulus dev­let­te sı­nır­la­rı çi­zi­len bir coğ­raf­ya var­dır. Dev­le­tin de bu coğ­raf­ya üze­rin­de ege­men­lik hak­kı bu­lun­mak­ta­dır. Ulus dev­let güç­lü ku­rum ve ku­ru­luş­la­ra sa­hip­tir. Ulus dev­let­te va­tan­daş­lar or­tak de­ğer ve ide­al­le­re ve ulu­sal men­fa­at­le­re dört el­le sa­rı­lır­lar.
Kü­re­sel­leş­me­nin baş ak­tör­le­ri olan eko­no­mik güç odak­la­rı el­bet­te, ulus dev­le­tin bu özel­lik­le­rin­den ra­hat­sız­lık duy­mak­ta­dır.
ULUS DEV­LET KAV­RA­MI
(U.D.): Ma­ale­sef, Tür­ki­ye­’de çok kim­se ulus dev­let kav­ra­mı­nı ya ger­çek­ten an­la­mı­yor, ya da an­la­mak is­te­mi­yor. Ulus dev­let na­sıl ta­nım­la­na­bi­lir?
(İ.B.): As­lın­da kav­ram çok sa­de­dir ve açık­tır. Di­ni ve et­nik fark­lı­lık­la­rı göz ar­dı ede­rek, her­ke­si eşit şe­kil­de or­tak de­ğer ve he­def­le­rin, ide­al­le­rin et­ra­fın­da top­la­mak ve or­tak de­ğer ve ide­al­le­ri so­nu­na ka­dar sa­vun­mak­tır, ulus dev­let.
1924 Ana­ya­sa­’sı­nın 88. mad­de­sin­de ulus dev­let kav­ra­mı var­dır. “Tür­k” ta­nı­mı da var­dır. Ben, bu mad­de­nin çok iyi ya­zıl­dı­ğı­nı dü­şü­nü­yo­rum. Mad­de şöy­le:
“Tür­ki­ye hal­kı­na din ve ırk far­kı ol­mak­sı­zın va­tan­daş­lık iti­ba­rıy­la, Türk de­ni­lir.”
Son­ra unu­tul­ma­sın ki, ulus dev­let ka­rak­te­ris­tik ola­rak la­ik­tir. Bu ne­den­le, an­ti la­ik­ler de pek ulus dev­let ya­pı­sı­na sı­cak bak­maz­lar.
(U.D.): PKK Te­rör Ör­gü­tü de, ulus dev­let ya­pı­sı­na kar­şı de­ğil mi?
(İ.B.): Evet. Ba­kın KCK Söz­leş­me­si­’nin ön­sö­zün­de şun­lar ya­zı­lı­dır:
“U­lus dev­let sis­te­mi 20. yüz­yı­lın son­la­rı­na doğ­ru top­lum­sal ge­liş­me­nin, de­mok­ra­si ve öz­gür­lük­le­rin önün­de en cid­di en­gel du­ru­mu­na gel­miş­tir.”
Bu­nu söy­le­yen PKK, ama dün­ya­nın en güç­lü ve bü­yük ulus dev­le­ti­nin, ABD ol­du­ğu­nu ne­den­se gör­mü­yor.
(U.D.): PKK, ne­den ulus dev­let ya­pı­sı­na kar­şı çı­kı­yor?
(İ.B.): Ulus dev­let ya­pı­sı “mil­le­t”­in bü­tün­lü­ğü ile il­gi­li­dir. Ulus dev­le­ti yok eder­se­niz, mil­le­tin bü­tün­lü­ğü­nü de yok et­miş olur­su­nuz. Bu da, ül­ke­yi bö­lün­me­ye ka­dar gö­tü­re­bi­lir.
Sİ­LAH­LA­RIN GÖL­GE­SİN­DE AN­LAŞ­MA
(U.D.): PKK ko­nu­su­na de­ği­ni­lin­ce ak­la “a­çı­lım sü­re­ci­” ge­li­yor. Bu ko­nu­da ne dü­şü­nü­yor­su­nuz?
(İ.B.): Hü­kü­met­ler, is­tih­ba­rat ör­güt­le­ri üze­rin­den gö­rüş­me sü­re­ci­ne baş­vu­ra­bi­lir­ler. Bu ka­rar si­ya­si oto­ri­te­ye ait­tir ve ol­duk­ça da risk­li­dir.
An­cak ba­na gö­re gö­rüş­me, sa­de­ce ve sa­de­ce te­rör ör­gü­tü­nün ko­şul­suz si­lah bı­rak­ma­sı te­me­lin­de ola­bi­lir. Önem­li olan, si­la­hın na­sıl bı­ra­kı­la­ca­ğı, bu­nun na­sıl kon­trol edi­le­ce­ği­dir.
Si­lah­la­rın göl­ge­sin­de, gö­rüş­me sü­re­ci­nin sür­dü­rül­me­si te­rör ör­gü­tü­ne ta­viz ve­ril­me­si an­la­mı­na ge­lir ki, bu ka­bul edi­le­cek bir yön­tem ola­maz.
DE­MOK­RA­Sİ­NİN EN BÜ­YÜK DÜŞ­MA­NI
(U.D.): “Na­sıl Bir Tür­ki­ye­” ki­ta­bı­nız­da de­mok­ra­si üze­rin­de de du­ru­yor­su­nuz. Siz­ce, de­mok­ra­si de en önem­li olan hu­sus ne­dir?
(İ.B.): De­mok­ra­si, ne de­nir­se den­sin as­lın­da bir ço­ğun­luk sis­te­mi­dir.
Ama, bu­ra­da sık­ça unu­tu­lan pek söy­len­me­yen bir hu­sus var. O da:
Evet, de­mok­ra­si bir ço­ğun­luk re­ji­mi­dir, ama te­mel hak ve öz­gür­lük­le­rin ço­ğun­lu­ğa kar­şı da gü­ven­ce­de ol­du­ğu bir ço­ğun­luk re­ji­mi­dir. Bu da as­lın­da ço­ğul­cu de­mok­ra­si­ye yak­la­şıl­ma­sı de­mek­tir.
Ço­ğun­lu­ğu el­de eden­le­rin, biz her şe­yi ya­pa­bi­li­riz dü­şün­ce­si­ne sa­hip ol­ma­sı çok yan­lış­tır. Unu­tul­ma­sın, ba­zen de­mok­ra­si­nin en bü­yük düş­ma­nı ço­ğun­luk ola­bi­lir. Bu ne­den­le de, de­mok­ra­tik re­ji­min iş­le­yi­şi­ni kon­trol eden Mec­li­s’­in ve yar­gı ku­rum­la­rı­nın de­ne­ti­mi­ne ke­sin bir ih­ti­yaç var­dır. Ak­si dü­şü­nü­le­mez.
AS­KE­Rİ VE­SA­YET DE­Yİ­Mİ
(U.D.): Tür­ki­ye­’de bir ke­sim “as­ke­ri ve­sa­ye­ti­n” kal­dı­rıl­ma­sı­nı de­mok­ra­si­nin bir ba­şa­rı­sı ola­rak gö­rü­yor ve bu sü­reç­te ya­şa­nan “hu­kuk dı­şı­” uy­gu­la­ma­la­rı da bir öl­çü­de ka­bul edi­yor­lar ve­ya gör­mez­den ge­li­yor­lar. Bu ko­nu­da ne di­yor­su­nuz?
(İ.B.): İlk ön­ce “As­ke­ri ve­sa­ye­t” te­ri­mi­ne pek ka­tıl­mı­yo­rum. Tür­ki­ye­’ de ya­şa­nı­lan as­ke­ri mü­da­ha­le­le­ri bir ta­ra­fa bı­ra­kır­sak, TSK her za­man Ana­ya­sa ve ya­sa­lar ile çi­zi­len sı­nır­la­rın için­de kal­mış­tır. Eğer bi­ri­le­ri ba­zı du­rum­lar­da TSK’­nın bu sı­nır­lar dı­şı­na çık­tı­ğı­nı id­di­a edi­yor­sa, o za­man esas so­ru­yu si­ya­si ma­kam­la­ra yö­nelt­me­li­dir.
Çün­kü, Ana­ya­sa ve ya­sa­la­ra gö­re, si­ya­si oto­ri­te ça­lış­ma­yı is­te­me­di­ği ma­kam­lar­da bu­lu­nan­la­rı her an gö­rev­den ala­bi­lir.
Ki­mi­le­ri­ne gö­re “As­ke­ri ve­sa­ye­t”­in kal­dı­rıl­ma­sı de­mok­ra­si­nin bir za­fe­ri ise o ki­şi­le­re hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü­nün de de­mok­ra­si­nin vaz­ge­çil­mez bir ni­te­li­ği ol­du­ğu­nu ha­tır­lat­mak ge­re­kir. Hu­kuk dı­şı uy­gu­la­ma­la­rı ka­bul et­mek ve des­tek­le­mek, si­ze gö­re ama­cı­nız ne ka­dar doğ­ru bi­le ol­sa, Mak­ya­ve­list bir yak­la­şım­dır. Tek ke­li­me ile ah­lak­sız­lık­tır, iki yüz­lü­lük­tür. He­le, bun­la­rın bi­le ken­di­le­ri­ni “ay­dı­n” ola­rak ta­nım­la­ma­la­rı utanç ve­ri­ci­dir.
(U.D.): Top­lu­mun kar­şı kar­şı­ya ol­du­ğu çok so­run­lar ve prob­lem­ler var. Siz­ce, top­lum­sal ola­rak kar­şı kar­şı­ya ol­du­ğu­muz en bü­yük so­ru­nu­muz ne­dir?
(İ.B.): Ben­ce, top­lu­mun bu­gün kar­şı kar­şı­ya kal­dı­ğı en bü­yük so­run “ah­lak ye­ter­siz­li­ği­”dir.
Ba­kın, Os­man­lı­’nın çö­küş ne­den­le­ri ara­sın­da ah­lak ye­ter­siz­li­ği en baş­ta­dır. Nec­met­tin Sa­dak, bu­nu şöy­le ifa­de et­miş­ti:
“Sa­vaş yıl­la­rın­da, Os­man­lı top­lu­mu her şey­den ön­ce bir ah­lak so­ru­nuy­la kar­şı kar­şı­yay­dı. Ah­lak ye­ter­siz­li­ği top­lum­sal den­ge­yi bo­zu­yor­du.”
Ata­türk de ay­nı ko­nu­da 1922 yı­lın­da not def­te­ri­ne şun­la­rı yaz­mış­tı:
“Bir mil­le­tin fe­la­ket için­de kal­ma­sı, bir dev­le­tin yok ol­ma teh­li­ke­si, top­lum­sal ah­la­ki has­ta­lık ne­ti­ce­si­dir.”
Bu­gün; top­lu­mun bi­rey­le­ri­nin bü­yük bö­lü­mü, ma­ale­sef her şe­ye mad­di çı­kar açı­sın­dan ba­kı­yor. Bu top­lu­mu her açı­dan ze­hir­li­yor: Si­ya­se­ti, eko­no­mi­yi, kül­tü­rü, sa­na­tı, iki­li iliş­ki­le­ri, spo­ru, ama her şe­yi.
Kar­şı­nı­za mad­di çı­kar ne­de­niy­le; pren­sip­le­ri çö­pe atan, her şe­ye bo­yun eğen, dü­şün­ce­si­ni söy­le­mek­ten yaz­mak­tan çe­ki­nen, ya­lan söy­le­yen, gör­dük­le­ri kar­şı­sın­da su­san, bir top­lum ya­pı­sı çı­kı­yor.
Bu top­lum­da, etik de­ğer­ler ve li­ya­kat sis­te­mi­nin de ye­ri ol­mu­yor.
Ben­ce, Tür­ki­ye­’nin her şey­den ön­ce top­lum­sal ah­la­ki has­ta­lı­ğı­na ça­re bul­ma­sı ge­re­kir.
Bel­ki de ilk ya­pı­la­cak, din kül­tü­rü ve ah­lak öğ­re­ti­mi der­si­ni iki­ye ayır­mak­tır. Din Kül­tü­rü der­si seç­me­li ders olur­ken, ah­lak öğ­re­ti­mi ge­niş şe­kil­de fel­se­fe der­si içi­ne alın­ma­lı­dır. Za­ten so­ru­nun te­me­lin­de, fel­se­fe öğ­re­ti­mi­ne ve­ri­len öne­min azal­mış ol­ma­sı yat­mak­ta­dır.
Din eğitimi kesinlikle isteğe bağlı olmalıdır
(U.D.): Son yıl­lar­da, la­ik­lik ko­nu­sun­da­ki ba­zı uy­gu­la­ma­lar­dan, bü­yük bir ke­si­min ra­hat­sız­lık duy­du­ğu açık­ça gö­rül­mek­te­dir. Bu ko­nu­da ne dü­şü­nü­yor­su­nuz?
(İ.B.): 1924 Te­rak­ki­per­ver Cum­hu­ri­yet Fır­ka­sı de­ne­me­sin­den baş­la­ya­rak bu­gü­ne ka­dar din ve di­ni duy­gu­lar si­ya­set­çi­ler ta­ra­fın­dan ma­ale­sef hep kul­la­nıl­mış­tır.
1982 Ana­ya­sa­sı­’nın 24. mad­de­si bu ko­nu­yu çok açık şe­kil­de hük­me bağ­la­mış­tır:
“Kim­se….. si­ya­si ve­ya ki­şi­sel çı­kar ya­hut nü­fus sağ­la­ma ama­cıy­la her ne su­ret­le olur­sa ol­sun, di­ni ve­ya din duy­gu­la­rı­nı ya­hut din­ce kut­sal sa­yı­lan şey­le­ri is­tis­mar ede­mez ve kö­tü­ye kul­la­na­maz.”
Bu Ana­ya­sa hük­mü çer­çe­ve­sin­de, bi­rey­le­rin din­den esin­le­nen duy­gu ve dü­şün­ce­le­ri­nin si­ya­si ve­ya ki­şi­sel çı­kar ya­hut nü­fuz sağ­la­mak ama­cıy­la kul­lan­ma­la­rı­nın nor­mal ol­du­ğu ka­bul edi­le­mez, dü­şü­nü­le­mez.
An­cak, bu ana­ya­sa hük­mü­nün ak­si­ne olan dav­ra­nış­lar sık sık gö­rül­mek­te­dir.
Eği­tim ve öğ­re­tim sis­te­mi­nin, la­ik dev­let pren­sip­le­ri içe­ri­sin­de kal­ma­sı da di­ğer önem­li bir ko­nu­dur. Top­lu­mun bü­yük bir bö­lü­mü bu ko­nu­da en­di­şe­li­dir. On­la­rın duy­du­ğu en­di­şe­ye du­yar­lı dav­ra­nıl­ma­sı ba­na gö­re zo­run­lu­dur.
(U.D.): La­ik dev­let­te, din kül­tü­rü ve ah­lak öğ­re­ti­mi dev­le­te dü­şen bir yü­küm­lü­lük mü­dür?
(İ.B.): Evet. Ak­si tak­dir­de di­nin öğ­re­ti­mi­ni ce­ma­at­le­re bı­rak­mış olur­su­nuz.
(U.D.): Di­ni eği­tim zo­run­lu mu, yok­sa is­te­ğe bağ­lı mı ol­ma­lı?
(İ.B.): Ke­sin­lik­le, is­te­ğe bağ­lı ol­ma­lı­dır. Ço­cu­ğu­nun din eği­ti­mi al­ma­sı­nı is­te­yen ve­li­le­rin is­te­ği­ne bağ­lı ol­ma­lı­dır.

Leave a Reply

Your email address will not be published.