SevenHill, Belçika'da Türk ve Osmanlı mutfağını Sanatla birleştiriyor

Tenor Emre Pekşen ve Soprano Nevra Güçlü SevenHill RestorandaydıBT BELÇİKA- Avrupa’da, özellikle Belçika’da üst kategoride Türk mutfağını en iyi şekilde sunan bir mekan arayıp da ‘Neden misafirlerimizi gönül rahatlığıyla davet edebileceğimiz, ailecek veya özel biriyle başbaşa akşam yemeği yiyebileceğimiz Türk restoranı yok?’ diye kim bilir kaç defa kendimizi sorgulamış;
Hatta bu boşluğu doldurmayı hedefleyerek menüsünde Türk lezzetlerini bir araya getirmiş fakat mekan kalitesinden ödün vermiş yerlerden de akşamın ilerleyen saatlerinde hayal kırıklığıyla ayrılmışızdır.
Geçtiğimiz haftasonu davet ettiğim özel misafirlerimle Türk restoranında güzel bir akşam geçirmek isterken önceki deneyimlerim gereği içim biraz huzursuz da olsa YeniHaber Gazetesi’nin son sayısında reklamına rastladığım yeni bir restorandan rezervasyon yaptırdım.
Sürprizlerle ve mutlulukla son bulan bu akşam yemeğini sizlerle paylaşmak isterim.
İşte Editörün haftasonu SevenHill gözlemleri:
‘Fine cuisine & Art’ (Rafine mutfak ve Sanat) sloganı ile daha görmeden beni heyecanlandırmayı başarmıştı SevenHill.
Menüsünün Türk ve Osmanlı mutfağından seçmeler olduğunu önceden öğrenmeme rağmen, ‘Sanat’ başlığı acaba ilgi çekmek için mi konmuş?’ düşüncesinden her nedense kendimi alıkoyamıyordum.
Bilindik Türk mekanlarının aksine, konum olarak da alışagelinmiş bir bölge ya da kent seçilmemiş SevenHill için.
Belçika’nın Flaman Bölgesinde, doğayla iç içe turistik bir belde olan Kasterlee’de olduğunu öğrenince merakım daha da arttı.
Cumartesi akşamı programlarında özel piyano dinletisi olduğunu duyunca rezervasyonumu özellikle bu güne yaptırdım.
Mesafesi çok uzak değil. Brüksel’den 40 dakika sürüyor, Anvers’ten bu sürenin yarısından da az.
Kasterlee’ye girerken çevrenin genel temizliği, yolu manzaraya boğan yemyeşil bitki örtüsünü farkedip de aracın camlarını sonuna kadar açıp bol oksijeni ciğerlere doldurmamak elde değil. Öyle de yaptım. Tüm bir haftasonunu geçirmek için yeterli aktivite mevcut, insanlar cana yakın ve barışçıl.
Turizm tanıtım sitesine mutlaka göz atmalısınız.
Keyifli bir şekilde yol alırken Kasterlee’nin önemli caddelerinden Geelsebaan’ı bulmak sorun olmuyor. Ne de caddenin tam ortasındaki heybetli görüntüsüyle SevenHill Restaurant’ı. Uzaktan göze çarpan beyaz, şık bir bina. Özel otoparkını farkedince vale hizmeti var mı diye düşünemedim bile.
SevenHill’in hemen girişinde takım elbiseli, temiz ve güleryüzlü bir beyefendi bizi karşıladı. Rezervasyon için belirttiğim isim haricinde kim olduğumdan haberi olmaksızın, güzel bir masayı işaret ederek yerleşmemize yardımcı oldu. Sonradan gelen müşterileri de görünce konseptin prensiplerinden misafirperliğin ilk sırada olduğunu hemen fark ettim. Masalarda oturanların çoğunlugu avrupalılardı.
Kasterlee, küçük bir yerleşim birimi ve her 200 kişiye bir restoran düşüyor. Daha çok Belçika, Fransız mutfağı ağırlıklı. Yabancı lezzetlerden heryerde olduğu gibi İtalyan ve Çin restoranları da mevcut.
Türk ve Osmanlı mutfağını sunan tek restoran olan SevenHill, bu şirin turistik flaman beldesine değer katarak aslında Avrupa’daki Türk imajına müthiş bir destek sağlamakta.
SevenHill, açık pastel renklerin hakim olduğu bir mekan. Girdiğimiz andan itibaren göze rahatsızlık verecek hiçbir unsurla karşılaşmadık. İç mimarının işinin ehli olduğu kesin.
Doluluk oranı yüksek olmasına rağmen her masaya mekanda tek olduğu hissettiriliyor. Modüler paravanları sayesinde kendine özgü, orjinal ve sakin bir atmosfer yaratılmış. Duvarlardaki tablolar slogandaki ‘Sanat’ faktörünü tamamlamak için mi diye düşünürken birden usta ellerden geldiği belli olan bir melodi dikkatimizi beyaz piyanoya çekti.
Müziğin içimize doldurduğu huzurla menülere göz atmaya başladık. Seçenekler tahminimden çok daha fazla. İlk kez geldiğim bu mekanda bizi karşılayan güleryüzlü beyefendi yanıma gelerek kendini tanıttı. Adı Hüseyin Güney. Mekanın sahibi. Müşterilere zerafetle bire bir ilgi göstermesi bu işi içtenlikle yaptığının bir nevi kanıtı. Aşçıların spesiyaliteleri hakkında bilgi verdi. Kararsızlığımı farkedince de önce meze tabağı önerdi. Uzun yoldan gelenler için uzun tabakta servis yapılıyor mezeler. Sunum tam bir ‘Sanat’ eseri. Tabağın yanı sıra, çatal, bıçak hatta su şişesi bile SevenHill’i diğer restoranlardan ayıracak nitelikte.
Herşeyden once hijyene son derece önem verilmiş. Servisler çok zarif bir şekilde ve profesyonelce yapılmakta.
Ana yemek olarak kırmızı et tercih edince İncik önerdiler, spesiyalitelerindenmiş. İncik bilindiği gibi göveç yemeğidir, servis tabağı da porselen bir göveç. Kapağını kaldırmadan hayranlıkla baktığımı görünce, Hüseyin Bey’in mütevazi bir tavırla yaklaşarak yaptığı ‘Kuzunun kaçmaması için kapak kullanıyoruz’ şeklindeki esprisi masamızı neşelendirdi.
Modern, klasik ve alternatif piyano tınıları eşliğinde hem muhabbet edip hem de yemeğimize devam ederken yükselen bir soprano ses adeta nefesimizi kesti. Piyanodaki yetenekli eller meğer Polonyalı bir opera sanatçısına aitmiş. Adı Peter Matt Simon Woytasevitsch, Polonca çok eski bir aryadan bir kesit seslendirdi. Tam mest olduk derken alkışların sona ermesinin ardından yaptığı anons, SevenHill’in sürprizlerle dolu bir mekan olduğunu bize gösterdi.
Meğer Cumartesi akşamı SevenHill Restaurant’ın konukları arasında Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçılarından Tenor Emre Pekşen ve Soprano Nevra Güçlü de bulunmaktaymış. Piyanodaki Polonyalı sanatçının Salier aryasından seslendirdiği kesit, Türkiye’den gelen bu iki sanatçı misafirlerin şerefineymiş.
Sloganda belirtilen ‘Sanat’ ibaresinin neden konulduğu tam da açığa kavuşmaya başlamışken piyano melodileri tekrar kulağımıza gelmeye başladı.
Fakat bu sefer bilindik Türkçe bir arya ile. Soprano Nevra Güçlü, ‘Bülbül’ aryasından bir bölüm seslendirerek meslektaşının jestine karşılık verdi.
Bu sanat şöleni Opera sanatçısı, Tenor Emre Pekşen’in büyüleyici sesiyle İtalyanca seslendirdiği Bellini’nin Vaga Luna aryasıyla devam etti ve bu Üç sanatçının ünlü, “Opera’daki Hayalet” aryasının bir bölümünü hepbirlikte seslendirmeleriyle son buldu.
SevenHill’de tüm masaları dolduranlar, farklı milletlerden üç farklı müzik sanatçısının o akşam tesadüfen bir araya gelmiş olmalarına rağmen çabucak kaynaşmalarına, sanatın dili ve ırkının olmadığına, SevenHill’in sloganında neden ‘Sanat’ ibaresinin kullanıldığına, misafirlerini getirmek için ne kadar da doğru bir mekan seçtiklerine tıpkı bizim gibi bir kez daha ikna oldular.
Misafirlerim ve ben akşam yemeğimiz boyunca kendimizi Opera locasında gibi hissettik. Davet eden olarak çok gururlandım.Her detay özenli ve mükemmeldi.
Misafirlerimin de müsadesini alarak bunca güzellik ve ince düşüncelerin eseri olan SevenHill Restaurant’ın sahibi Hüseyin Güney’e kendimi tanıttıktan sonra kendilerine birkaç soru yönelttim. Önce şaşırdı, sonra da gülümseyerek konsepti hakkında bilgi verdi.
Sanat camiasından önemli isimlerle işbirliği ile daha da profesyonelleşmek adına çalışmalarına devam ettiklerini bildiren Güney; ileriki dönemde SevenHill’in konseptine bir de sanat galerisi ekleyeceklerinin müjdesini verdi.
‘Rafine mutfak ve Sanat’ sloganı anca bu kadar iyi temsil edilebilir. Kendisini tebrik ederek Cumartesi akşamımızı unutulmaz bir anı haline getiren muzisyenleri kutlamak için yanlarına uğramadan edemedim.
Sanatını böylesine nezih bir mekanda icra etmekten kıvanç duyduğunu bildiren Polonya asıllı Peter Matt Simon Woytasevitsch, çıktıkları Avrupa seyahatinin Brüksel etabında yakınları tarafından SevenHill Restaurant’a davet edilen Ankara Devlet Opera ve Balesi Sanatçısı Tenor Emre Pekşen ve Soprano Nevra Güçlü ile tanışma ve röportaj yapma fırsatı yakaladım.
Herşeyden önemlisi artık misafirlerimi tereddüt etmeden uygun bir bütçeyle götürebileceğim kaliteli bir Türk Restoranı keşfettiğim icin son derece mutluyum.
SevenHill Restaurant o gece bizlerden bol yıldızlı tam puan aldı.Teşekkürler Sayın Hüseyin Güney.

Leave a Reply

Your email address will not be published.