Beste Serim Erbak: Avrupa’nın Yeşil Başkenti-Jules Verne, Bir Fil-Les machines de l’île

Avrupa’nın Yeşil Başkenti,
Jules Verne, Bir Fil -Les machines de l’île
2017

Bugün Nantes’ın simgesi “LesMachines de l’île”i görmeye gideceğiz. “Eşi benzeri olmayan artistik bir dünyayı keşfetmek” böyle bir söz ile sizi karşılayan bir şantiye parkı. On yıldır Nantes ve hatta La Roche -sur-Yon şehirleri makinalardan yapılmış bu bilimsel ve estetik maket çalışmalarına ev sahipliği yapıyor. PierreOréfice ve François Delarozière tarafından tasarlanmış bir proje. Yaklaşık yirmi yıl birlikte sahne çalışmaları yapan iki arkadaş hayal güçlerini kullanarak bu mükemmel inanılmaz projeye imza atmışlar. Bunu yaparken ünlü Fransız yazar ve gezgin, “Bilim Kurgunun Babası” olarak adlandırılan Jules Verne ve İtalyan hezârfen, yazar ve ressamLeonardo da Vinci’den ve Nantes tarihinde önemli bir yeri olan gemi şantiyelerinden esinlenmişler. Tramvaya binerek Nantes limanına geliyoruz. Buradan bir köprü ile şehrin karşı yakasına geçiliyor. “Anne de Bretagne”köprüsü. Loire nehrinin her iki yakası çimlerle kaplı. Piknikyapılabilir, rahat bir nefes alınabilir. Güzel bir manzara anlatılmaz bir huzur kaplıyor içimizi.
Makinaların en ünlüsü dev fili görünce şaşırıyoruz. Fil hortumundan su fışkırtmasına kadar her şeyiyle bire bir aslına uygun tasarlanmış bir makina. Binebilmeniz için bilet alıp beklemeniz gerekiyor. Bu arada diğer makinaları ve onların yapıldığı dev şantiyeleri gezeceğiz.

Her makinanın başında sevimli anlatıcılar o hayvanın hareket sistemini en ince detaylarına kadar esprili bir biçimde dillendiriyorlar. Hayvanın hareket ya da yaşamı ile ilgili soruları ziyaretçilere sorup cevaplandırıyorlar. Böylece bir dersin pratiği tamamlanmış oluyor. Devasa makinalar hareket ediyor ve sizi hayrete düşürüyor. Bir çocuğun dünyasında muazzam bir etkisi var bu deneyimin.
Dev bir karınca ve yaşamı anlatılıyor. Bir deniz yılanı, dev karınca. Çok ilginç hareket eden makinalar.En ince ayrıntısına kadar. İçlerine binen görevliler hareketleri yönetiyorlar. Daha sonra da çocuklar makina hayvanları yürütmeyi deniyorlar.
En mükemmeli de yuvasından çıkan dev bir örümcek.Ürkütücü.Ayaklarının çalışma sistemi insanı hayrete düşürüyor.
Her tasarımın yanında çizimlere yer vermişler. Çıkışta dev file binebilmek için atölyelerin arkasına yürüyorsunuz.Ama daha önce tüm bu makinaların yapıldığı atölyeleri gezmek ilginç oluyor.İkinci kata çıkıp rahatlıkla yapılan çalışmaları görebiliyorsunuz.

Artık file binme zamanı. Oldukça kalabalık. Filin üzerinde oturulacak yerler teraslar yapmışlar ve siz yarım saatlik bir tur atıyorsunuz. Eğlenceli.
Fil yavaş yavaş ilerlerken aşağıda kalabalık hayran kitlesi sürekli fotoğraf çekiyor. Fil 12 metre yüksekliğine ve 8mgenişliğinde büyüklüğü 21 m. Yapımında 48,4 ton tahta kullanılmış.2000 litre hidrolik yağ ile çalışıyor.450 beygir gücünde motoru var. Üst bölüme oturursanız bir binanın 4.kat balkonunda oturuyor gibi oluyorsunuz.62 mekanik kriko filin yürümesine neden oluyor. FilAsya’ya ait dekorlarla süslenmiş. Tur bittikten sonra bir ağaçta düşünülmüş hayali bir dünyayı geziyoruz. Masal ülkesi burası. Hayal edebildiğiniz kadar edin. Bakın neler olur der gibi usta insanlar sizi şaşırtmaya devam ediyorlar.
Buradan Nantes şehri için oldukça önemli bir eseri görmeye gidiyoruz. Gelirken geçtiğimiz Anne-de -Bretagne köprüsünün rıhtımında “Köleliğin Kaldırılması Anıtı” köle ticaretinin son bulmasına adanmış. XV.yüzyıldan başlayıp XIX. yüzyıla kadar süren köle ticareti boyunca, Afrika,Antiller ve Hint okyanusundan getirilen kölelerin Avrupa’da getirildikleri liman Nantes’miş. Köle ticareti nedeniyle şehir çok zenginleşmiş. Zavallı insanlar buradan Amerika ya da diğer ülkelere satılırmış. Tarihin bu utanç verici insanlık dramına ne yazık ki Loire kıyısındaki bu güzel şehir de aracı olmuş. Anıt 2012 yılında açılmış. 2000 cam plağın kullanıldığı bu anıtta İnsan Hakları Beyannamesi ve 47 dilde “Özgürlük “yazılmış. Mimar JulienBonder ve KrzysztofWodiczko’nun eseri. Köleliği yeren birçok söz cam plaklara işlenmiş.

Köleleri buraya getiren gemilerin adları ve yılları yerlerdeki küçük dikdörtgen cam plaklardan okunuyor. Bir an için o yüzyıla dönüp ağlayan yalvaran o zavallı insanları görür gibi oldum. İnsan ticareti. İnsanın insana yaptığı zulüm. Ve bundan elde edilen akıl almaz zenginlikler. Aslında dünyada pek de fazla bir şey değişmedi, sadece farklı bir şekle dönüştü diye düşündüm.
Loire kıyısı boyunca ilerliyoruz. Buranın en iyi restoranını sorduğumuzda Hermitage ‘da Atlantide dediler ama rezervasyon yapmadan gitmek imkânsız. Gittik kapalıydı. Zaten akşam hafta sonu olduğu için doluymuş. Hedef Jules Verne Müzesi. O da Hermitage’da. Ama daha önce yolun karşı tarafında gördüğümüz bir Türk restoranında karnımızı doyuruyoruz.
Jules Verne 1828 yılında Nantes’ta doğmuş. Ünlü romancı tüm hayallerini burada kurmuş. Çocukluğumuzda okuduğumuz “Denizler altında 20.000 fersah” “80 günde Devri Âlem” ,”Aya yolculuk” onun eserleri. O zaman hayal gücü ile yazdığı tüm şeyler günümüzde gerçekleşti. Bu kadar ileriyi mi görmüş? İnanılır gibi değil. Müzenin bahçesinde bir küçüklük bir de gençlik heykeli var. Jules Verne çocukluğunda hep buraya gelir gemileri seyreder hayaller kurarmış. Müzenin bulunduğu bölge çok güzel. Loire nehrinde titan vinç çok uzaktan fark ediliyor.
Küçük ama ilginç bir müze. Saint Anne tepesinde ve Loire’a bakıyor. Müze el yazması kitaplar, çizimler, yazılar maketler ile tam Jules Vernes’in hayallerini gözler önüne seriyor.
Müzeden çıktıktan sonra Nantes’ın makina parkının kimden etkilendiği çok daha iyi anlaşılıyor. Yokuş aşağı yürüyoruz. Tekrar restorana dönüp bir taksi çağırıyoruz. Şehir merkezine gidip akşam yaş gününü kutlayacağımız öğrencim için pasta alıyoruz. Hepimiz bir Türk aileye davetliyiz. Bizi ağırlamak istediler. Emine Hanım’ın muhteşem sofrası ve misafirperverlik. Geç vakitlere kadar oturup dönüyoruz.