Beste Serim Erbak: Bergama Zeus Sunağı

Aslında pek çok kez gittiğim bir yer Bergama. Ama bu sefer bir başka gezdim. Bergama İzmir arası 103 kilometredir. Yani yaklaşık bir saatten biraz daha fazla sürüyor. Aslında amacımız Kozak Yaylasına çıkmaktı. Bu yaylanın methini çok işittim ama bu güne kadar gitmek nasip olmamıştı. Günümüz Bergama’sı tarih kokan yörelerimizden bir tanesi.

21 Kasım 2010 sabahı İzmir’den hareket ettik. Tüm ailece çıkılan yolculukta, eşimin rehberliği sayesinde epeyce bilgi sahibi olduk. İzmir, Çanakkale yolu üzerinde Bergama.

Adı tarihte Büyük İskender’in generallerinden Lizimakos’la beraber anılıyormuş. Bu yaşlı asker, İskender’in kendisine emanet etmiş olduğu büyükçe bir miktar parayı şehri kurması Filitauros ’a teslim eder, o da bu parayla Bergama Krallığını kurmuş. Kendisinden sonra hüküm süren krallar Attolos ve Eumenes adlarını taşıyorlarmış. Bergama altın çağlarını M.Ö II. yy de yaşamış. Bu dönemde önemli bir Helenistik bir merkez olan Bergama heykelcilik okulu ve kütüphanesi ile ün yapmış. Son Kral III. Attolos, çocuğu olmayınca Bergama’yı Romalılara vermiş. Bu dönemde Bergama 160.000 kişilik bir nüfusa sahipmiş.

Bergama’nın en büyük özelliği döneminin en büyük kütüphanesine sahip olmasıymış. İlk kitaplar Mısır’dan getirtilen Papirüs üzerine yazılırmış. Daha sonraları Mısır Papirüs ihracatını yasaklayınca, kitapların yazılması için tarihte ilk kez ince kuzu derisinden yapılan Parşömen kâğıdı kullanılmaya başlanmış. Parşömen adı Bergama’dan gelmekteymiş. Avrupalılar bu kâğıda PERGAMENT derler. Bergama Belediyesi’nin açmış olduğu iki dükkânda bunlardan almanız mümkün.

Şehrin içinden geçip, AKRAPOL’e ( Yunanca: şehrin en yüksek yeri, kralların ve zengin halkın oturduğu tepe )çıkarken gözümüze devasa boyutta bir yapı çarpıyor. Burası Bergamalıların Kızıl Avlu olarak adlandırdıkları eski bir Roma Tapınağı. Mısır Tanrılarından Serapis adına yaptırılmış olan yapı antik çağın en büyük tuğla binası olarak biliniyormuş. Hıristiyanlar tarafından da kilise olarak kullanılmış. Ayrıca binanın kulelerinden ayakta kalmış olan kısmı halen mescit olarak da kullanılmakta. Tapınağın karşısında restore edilmiş eski Bergama evlerini ve bölgenin ünlü Yağcı Bedir Halılarının satıldığı dükkânlar var. Alman ressam HOLLBEİN bu halıları tablolarında resmetmiş. Bu nedenle de Bergama – Yağcı Bedir Halıları Avrupa’da HOLBEİN Halısı olarak tanınmaktaymış.

Akropole çıkmak için henüz yeni hizmete açılmış, teleferikten yararlanabiliyorsunuz. Kişi başı 12 buçuk lira ödüyorsunuz. İsterseniz özel arabanızla dağ yolundan çıkabiliyorsunuz. Bu yol çok dar. Otobüslere yasak.

Akropol giriş bileti 20 Lira. Ama her yerde olduğu gibi aynı paraya bir müze kartı çıkarabiliyorsunuz. Bu kart bir yıl boyunca Kültür Bakanlığına bağlı her müzede geçerli.

Akropole dik bir rampadan yürüyerek tırmanıyorsunuz. İlk yapı ünlü Zeus Sunağı. Buradan bugünkü Bergama şehri ve ovasının görünümü muhteşem. İçinde büyük çam ağaçlarının olduğu Zeus Sunağından geriye ne yazık ki sadece temeller kalmış. Alman yol mühendisi Karl Humann bulduğu parçaları gemilerle ülkesine kaçırmış.( 1876)Uzun yıllar Berlin’de sergilenen sunak, II. Dünya Savaşı sırasında sökülerek yer altında korunmuş. Ancak Almanya’nın savaşı kaybetmesi sonucu sunak Doğu Berlin’de kalmış. Halen buradaki PERGAMON müzesinde sergilenmekte. Aynı müzede Aydın –Milet ören yerinden götürülmüş olan Kuzey Agora Kapısı da sergilenmekte.

Zeus Sunağı Bergama krallarının düşmanları Galatyalıları yenmesi anısına bir zafer abidesi olarak yaptırılmış. Ünlü Bergama Heykel Okulunun en önemli eserlerinden biri olan sunağın duvarlarında tanrılarla Gigantlar arasında yapılan savaştan görüntüler varmış.

Buradan tiyatroya geçiyoruz. Antik dünyanın en dik tiyatrosu olarak bilinen yapı 15 bin seyirci kapasiteliymiş. Hemen tiyatronun sahne kısmına yakın şarap tanrısı Dyanisos / Baküs adına yapılmış küçük bir tapınak var. Baküs adına yapılan şenlikler bu tiyatroda kutlanırmış. Anlatılana göre şenlikler sırasında tanrıların hayatından kesitler sunulurmuş. Ancak başrahip tanrı rolünü üslenemeyeceği için yüzünü maske ile kapatırmış.

Tiyatronun muhteşem bir akustiği var. Bunun nedeni tiyatronun çok dik olması ve oturma yerlerinin bittiği noktalara içleri boş vazoların yerleştirilmesiymiş.

Tiyatrodan şehre doğru baktığımızda Roma su kemerleri kalıntılarını görüyoruz. Bu su kemerlerinin yardımıyla Bakırçay ırmağının suları en yüksek noktaya kadar taşınırmış. Bu arada Romalıların birleşik kaplar sistemini bildiklerini öğreniyoruz. Tiyatronun dik basamaklarını tırmanıp dar bir koridordan geçerek şehrin üst teraslarına varıyoruz. Bu terasta bilgelik ve zekâ tanrıçası ATHENA adına yapılmış bir tapınak kalıntısı var. Bunu simgeleyen kütüphane de tapınağın hemen yanında yer alıyormuş. Tapınağın bulunduğu yerden aşağı bakıldığında Zeus Sunağının görüntüsü çok hoş. Antik çağda yedi teras üzerine kurulmuş olan Bergama’nın en yüksek terasında Alman arkeologların restore etmekte olduğu TRAJAN tapınağı var. Burada ayrıca kral sarayının ve silah depolarının kalıntılarını görmek de mümkün.

Güneş erken battığı için acele ediyoruz. Güneşin batışı seyretmeye değer. Çıkışta taze sıkılmış nar sularından içip ayrılıyoruz.

Berlin’de tapınağı görme fırsatını yakalamıştım. Gerçekten muhteşem. Gene asıl amacımıza ulaşamadık. Gerçi Kozak Yaylasına çıktık ama karanlık çökmeye başladığı için tam da göremedik. Sadece kekik çayı içip ,bal ve fıstık aldık.