Beste Serim Erbak: Girit Adası “Ευχαριστώ!” Chania- Bali – Bölüm VI

Girit Adası
VI. Bölüm
“Ευχαριστώ!”
Chania- Bali 2016

Daha önce uğradığımız ancak yeterince zamanımızın olmaması nedeniyle çok fazla göremediğimiz Hanya’ya gidiyoruz. Bizde “Görürsün Hanyayı, Konya’yı”diye kullanılan deyimde sözü geçen Hanya burası işte.Heraklion’dan uzak olduğu için varmamız öğle saatini buluyor. Şehre girişte limanın arka tarafına arabayı park edip limana doğru yürüyoruz.

Hanya 828 yılında adayı fetheden Araplar tarafından kurulmuş.Yüzyıllar boyunca adanın önde giden kentlerinden biri olmuş. Bir dönem adanın başkentiymiş. Şehirdeki Venedik sokakları 2. Dünya Savaşı Nazi bombardımanından kurtulmayı başardığı için, tarih içinde gezinebiliyorsunuz. Osmanlılar 1654’te Hanya’yı ele geçiriyorlar.
Ada Bizanslılardan, Venediklilerden, Osmanlılardan kalma eserlerle dolu. Bir de işin içine modern şehirdeki yapılar girince oldukça değişik görüntüler ortaya çıkıyor.Bu şehir beni çok etkiledi.

Venediklilerden kalma şehir surlarının dibinden yürüyoruz. Bir köprü ile eski şehre giriyoruz. Dar sokaklar, kafeler, tipik Yunan lokantaları, begonviller, rengârenk sardunyalar, petunyalar…
Lokantalar turistlerle dolu. Özellikle Avrupalı turistler tatillerini bu güzel adada geçiriyorlar belli. Tarihi yapılar insanı eski zamanlara götürüyor.

Ufak detaylar, ince zevkler. Sokak arasında Semiramis Tavernaya oturup enfes bir öğle yemeği yiyoruz. Özellikle tavşan etini adalarda nefis pişiriyorlar. Lokantanın arka dükkânında adaya ait çeşitli ürünler satılıyor. Özellikle eşek sütünden yapılmış kremler ilgimi çekiyor. O kadar güzeller ki.Kleopatra’nın eşek sütüyle banyo yaptığı düşünülürse. Ayrıca Girit’e ait içkiler ve zeytinyağları rafları süslüyor. Adada çok miktarda zeytin ağacı var.

Limanda 1649 yılında Hanya’ya atanan ilk Osmanlı valisi Küçük Hasan Paşa adına yapılmış olan “Yalı Camii” göze çarpıyor. Minaresi yıkılmış. Yapı şimdi sergi salonu olarak kullanılıyormuş. Sakız adasında da bir camiinin sergi salonu olduğunu görmüştüm. Limanda bir de Mısır deniz feneri bulunuyor. Mısırlılar burada kaldıkları sürede eskiden yapılmış olan deniz fenerini yeniden onarmışlar. Hanya limanının Afrika ve Orta Doğuyu Avrupa’ya bağlayan bir konumda olması deniz ticaretinde önemli bir merkezi olmasını sağlamış. Bu bakımdan epeyce uygarlık gelip geçmiş bu topraklardan. En son olarak da Osmanlı kalmış.

Kurtuluş Savaşı sonrası Lozan Barış anlaşmasına ek olarak Yunanistan ile Türkiye arasında bir protokol imzalanmış ve yapılan anlaşmalarla ülkemizde yaşayan Rumlar ile Yunanistan’daki Türkler arasında yer değiştirme kabul edilmiş.”Türk Yunan Nüfus Mübadelesi” Buna göre Türk topraklarında yerleşmiş bulunan Rum Ortodoks dininden Türk uyruklularla Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyrukluların, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu yer değiştirmesi söz konusu olmuş. Bu kimselerden hiçbirinin, Türk hükümetinin izni olmadıkça Türkiye’ye; Yunan hükümetinin izni olmadıkça Yunanistan’a dönüp orada yerleşemeyeceği kararlaştırılmış. Ama bu protokol İstanbul’da oturan Rumları ve Batı Trakya’da oturan Türkleri kapsamamış. Girit’ten ve diğer Yunan adalarından özellikle İzmir şehrine büyük göç olmuş. Aslında oldukça zor bir durum yaşanmış. İnsanlar yıllardır oturdukları, doğdukları coğrafyadan göç etmeye zorlanmışlar. Her şeylerini evlerini barklarını artlarında bırakıp gitmişler. İnsan ömrünün geçtiği yeri kim bilir ne kadar özler. Bu durum yaşanan birçok acıklı hikâyeye konu olmuş. Hanya sokaklarında dolaşırken Türkçe konuşulduğunu duyduk. Bir büyük anne torunuyla konuşuyordu. Burada hala Türklerin yaşadığı bir mahalle varmış.

Biraz da Hanya’nın modern kısmında dolaştık. Çok tanınmış markaların mağazalarını görmek mümkün. Biz cumartesi günü gittiğimiz için mağazalar öğleden sonra üç gibi teker teker kapandı. Tatil başladı. Ne kadar turist olursa olsun Yunanlılar siestadan vazgeçmiyorlar.

Çarşıda bir dükkânda “Hacı Bekir” lokumlarının reklamını görüyorum. Aslında birçok sokağın ya da semtin adı Türkçe ve Yunanca karışımı.”Topanas”,”Karaoli” gibi…
El yapımı ürünlerin satıldığı dükkânlar. Aslında bu ürünler bize çok ta yabancı değil. Şöyle eski limanda bir oturup kahve keyfi yaptık.Eski limanda bir seramik atölyesi. El işlemelerin yapıldığı bir dükkân. Örtüler çok güzel.Ama oldukça fiyatlı. El emeği tabii.
Bu güzel şehirden ayrılma zamanı. Dönüşte Heraklion’a 50km uzaklıkta bulunan Bali’de deniz kıyısındaki bir restoranda tatilin son akşam yemeğini yedik. Bali üç küçük koya yerleşmiş bir köy. Burada birçok otel ve restoran var. Oldukça turistik bir yer. Tam bir balıkçı köyü. Adı ilgimi çekiyor. Endonezya’nın Bali’si ve Girit’in Bali’si. İlginç bir öyküsü var. Adının Osmanlı’dan kaldığı söyleniyor. Türkçe “Bal” dan geliyormuş. “i” takısı almış. Osmanlı zamanında burada balcılık yapılıyormuş. Taverna Valentino. Restoran bir aile işletmesi. Çok samimi insanlar. Bize hizmet etmek için yarışıyorlar. Güzel bir gece.
İkram her zamanki gibi muhteşem. Ertesi gün bavullarımızı topladıktan sonra otele bırakıp yeniden plaja gidiyoruz. Kaldığımız Chersonesos’ta her yerden bir dükkân fışkırıyor. Karmakarışık. Her çeşit insan var. Gece pazarları falan kuruluyor. Bence çok kalınacak bir bölge değil.Biz sürekli araba ile dolaştığımız için fazla rahatsız olmadık ama devamlı kalırsanız uygun olacağını düşünmüyorum.
Girit, Yunanistan’dan bağımsız olmak istiyor ve bunun için mücadele veriyor.
Güzel bir gezi daha sona erdi. Girit gerçekten görülmesi gereken bir adaymış. Bunca yıldır işittiklerimden fazlası var, eksiği yok.