Beste Serim Erbak: Girit Adası “Ευχαριστώ!”Matala Bölüm IV

Girit Adası
IV. Bölüm
“Ευχαριστώ!”Matala 2016

Bugün Girit’in güney kesimi Matala ve diğer yerleşim yerlerini görmeye karar verdik. Heraklion’danbir 70km daha gideceğiz. Ada Avrupa Birliğinden özellikle yollarının yapımı konusunda bayağı destek almış.Her yolun başlangıcında alınan yardımın miktarını belirtir bir tabela görebiliyorsunuz. Herhalde daha önce yollar bu kadar iyi değilmiş.Dağ yollarında giderken Vrahassi diye bir köyde soluklanıyoruz. Geleneksel bir Yunan köyü.
Burada bir şeyler yiyelim diyoruz ama daha sonra anlıyoruz ki burası diğer köyler gibi değil oldukça yüksek bir fiyat geliyor. Manzara muhteşem. Ben geleneksel ev yazısını görünce hemen gezmek istiyorum.Açık olduğu saatlere rastlamışız.

Bu tipik bir Yunan evi. Köyün en yaşlılarından biri yaşadığı mekânı şimdi müze gibi ziyarete açmış. Benim ilgimi ve Türk olduğumu anlayınca daha detaylı ve çok daha severek gezdiriyor. Bir hayli yaşlı tonton bayan gururla anlatıyor.Katerina ve Maria Lembidaki’nin evi.
Bizim eski köy evlerine çok benziyor.Zeytinyağı elde edilen yer,dokuma tezgâhları.Çok hoşuma gitti.Çıkarken ne kadar borcum olduğunu sorunca hiç öyle şey olur mu deyip beni mahcup ediyor. Bir şeyler satmaya da çalışmıyor. Bize gelip gezdiğimiz için teşekkür ediyor.

Köy sokakları dar ve çiçeklerle bezenmiş.Ama doğal olarak bir dağ köyü olduğu için hep yokuş tırmanmak zorunda kalıyorsunuz. Aşağıya köy meydanında yemeğe iniyorum. Bizde köy evi satın alan, orayı restore edip yerleşen çok kişi var.Acaba burada da böyle bir şey var mıdır diye merak ediyorum. Bu sırada dağlarda dolaşan safari grupları geliyor anlaşılan yemek molası veriyorlar.

Başka bir köye daha uğrayıp kahve içiyoruz.Buralardaki köyler hepsi başka güzel.Doğal olduğu gibi kalmış.
Lentas köyüne geldik. Burada çok fazla pansiyon var. Hemen yanaşıp “Kalacak bir yeriniz var mı?” diye soruyorlar. Girit’te gördüğümüz en tuhaf yere doğru gidip bir restorana oturuyoruz. Taverna Odysseas.Tuhaf diyorum zira oturan kişiler bize garip garip bakıyor. Kendimizi tedirgin hissediyoruz.Başka bir dünyadan gelmişsiniz gibi.Anlaşılan burada kalan kişilere benzemediğimizden kaynaklanıyor.Hepsinin yüzünde “bunlar da nereden çıktı” der gibi bir ifade yakalıyoruz.Restorandaki garson kız cep telefonuyla oynuyor,sahibi yemek için fiş alın diyor.Fiyatlar sudan ucuz.Ama çok rahatsız olduk.Açıkçası biraz ürktük.Plajda şemsiye falan yok. Her şey doğal haliyle bırakılmış.
Fazla oyalanmadan Lentos’a yakın Matala Plajına gidiyoruz.Yollar çok kötü.Anlaşılan daha Avrupa Birliği buralara yetişememiş.Matala bir balıkçı köyü. Eskiden hippilerin kaldığı bir yer.Plajda volkanik bir doğa var.Bizim Kapadokya gibi doğal mağaralar oluşmuş.Hippiler burada yaşamışlar.Şimdi ücret karşılığı gezebiliyorsunuz. Katmandu’dan sonra en popüler yer burasıymış. Zaten her yerde bu izlere rastlamak mümkün. Katmandu’da muhteşem bir hava hissetmiştim ama burada böyle bir şey hissetmedim.Deniz açık deniz ve Afrika Kıtasına en yakın nokta.Bob Dylan ve Cat Stevens da burada bir süre yaşamışlar.Kumu siyah.Plaja park ücreti ödüyorsunuz.

Köyde değişik görüntülerle karşılaşıyoruz.Bu arada fazla turist geldiği için turistik eşya satıcıları fazla ve fiyatlar astronomik.
Dönüş yolunda Sivas diye bir levhaya rastlayınca hemen fotoğrafını çekiyoruz.
Bir yol ayrımı bize eşek çiftliğini işaret ediyor. İyiki de ziyarete gelmişiz. Kocaman bir çiftlik.Sahibi bizi kapıda karşılıyor.Bir ücret ödemiyoruz.Aslında eşeklerin yanında başka hayvanlar da var.Bize açıklamalar yapıyor.Eşekler bayağı büyük.Ata benziyor. Yıllarca böyle bir yeri kurabilmek için uğraşmış beyefendi.Türkleri çok sevdiği gibi Türkiye hakkında bir hayli bilgisi var. Sohbet ediyoruz.
Bazı şeyler satıyor.Elde ettiği geliri eşeklerin bakımına harcıyormuş.Böyle emekçilerle tanışmış olmak bana seyahatin en keyifli anlarını yaşatıyor.
Yeniden Heraklion’a dönüyorve “ThalassinosKosmos” tavernada akşam yemeğimizi yiyoruz.

Ertesi gün yüzme vakti diye düşündüğümüz için AgiosNikalaos’ta “AmmoudiClub”’e gidiyoruz.Çok güzel bir yer.Düzgün bir işletme.Ve fazlasıyla Rus turist var. Politik nedenlerle Türkiye’ye gelemedikleri için burayı tercih etmişler.Giritliler de şaşırmış. Yemek de yiyoruz. Müzik var ama asla insanı rahatsız edecek boyutta değil.
Öğleye kadar vakit geçiriyoruz.Oldukça kalabalık. Kimse kimseyi rahatsız etmiyor.Yemekten sonra yine yollara düşüyoruz.Hedef adanın en doğu ucundaki Sitia şehrine gitmek. Birbirinden güzel manzaralar eşliğine ilerliyoruz.Yol hem çok virajlı hem de geniş değil.Bazı yerleri de yeni yeni yapılmakta.AgiosNikolaos’tan 80km.Ama yoldan dolayı insana daha uzakmış gibi geliyor.
Sitia ilginç bir şehir. Doğu bölgesinin baş şehri. AntikMinos uygarlığının beşiği olduğu söyleniyor. Venedikliler bu şehri doğu Akdeniz’e yapacakları saldırılara merkez olarak kullanmışlar. Daha sonra da Osmanlıların eline geçmesin diye yıkmışlar. Şehir epeyce bir süre boş kaldıktan sonra buradaki çiftçiler 1869’da şehri yavaş yavaş yeniden kurmuşlar. Buranın bir özelliği de yerli turistin yabancıya oranla çok daha fazla olması.Ünlü Yunanlı şair”VincenzosKornaros”un da doğduğu yer.
Limanı pek güzel.Kocaman Palmiye ağaçların çevrelediği kordonda restoran ve kafeler bulunuyor. Şehirsakin. Kalabalık turist grupları da yok.Biraz çarşısında gezdik.Mağazalar lüks.
Kordonda birçok restoran var.Onlardan birine oturduk.Genelde bu kafe ve restoranlar yolun öbür tarafında bulunan otellere ait. Biz İtanos otelin deniz kıyısı restoranına oturduk. Servis oldukça yavaş. Bu şehirde bir telaş yok.Akşam karanlığı iyice çöktüğünde kordonda dolaştık. Rastladığımız biri aile büyüklerinin Foça’da oturduğundan oradan buraya göçtüğünden söz etti. İlk defa geçen sene Foça’ya gidip ailesine ait evi görmüş.
Antik Çağın yedi bilgesinden biri Mytos’un heykeli.Güzel bir şehir.Sakin.Aslında adanın en fazla kafa dinleyebileceğiniz yeri.