Beste Serim Erbak: Hindistan- Katmandu – Kerala/Fort-Cochin 2012

Uçağımız Katmandu Tribhuvan Havalimanından yerel saat ile 15.10 da kalkacak. Bir buçuk saat sürecek olan bir uçuştan sonra Delhi, Indra Gandi Havaalanına ineceğiz. Oradan da 19.00’ da Fort –Cochin’e hareket edeceğiz ve saat ile 22.05’te Cochin’e varacağız. Uzunca bir uçuş.

Bu uçuşun birinci etabını Jet Airways ile ikinci etabını ise Air İndia ile yaptık. Manang otelden ayrılırken, otel müdürü boyunlarımıza ipek birer şal taktı. Bu onların hoşça kal hediyesiymiş. Daha sonra da Havaalanında turistlerin hepsinde gördük. Çok hoş bir davranış. Nepal’e tekrar gelmeyi tabii ki düşünürüm, kısmet. Ne olur ne olmaz diye biraz erken Havalimanına geldik. Felaket bir kuyruk var. Bu ülkede ve Hindistan’da pasaport kontrolleri çok sıkı. Durmadan aranıyorsunuz. Daha önce de söz ettiğim gibi havalimanı küçük ve bakımsız. Ama şunu da söylemeliyim, pilotlar çok iyi. Kalkış ve inişlerde hiç problem yaşamadık.
Katmandu’ya gece gelmiştik, gündüz dönüyoruz. O muhteşem sıradağların arasından tekrar geçiyoruz. Ulu dağlar harika manzaralar. Uçakta çok çocuk var. Biri ağlamayı kesiyor, diğeri başlıyor. Koro yapıyorlar. Anneler geniş. Delhi Havalimanına indikten sonra yeniden kontrol. Uçakta uyuyoruz. Artık sıcağa gidiyoruz. İnişte bizi Victor karşılıyor. İki sene önce yaptığımız Kerala gezisinde kızımla onun pansiyonunda kalmıştık. Sonra arkadaş olduk. Hintli bir Hıristiyan. Bize özlemle sarılıyor. Havalimanı Cochin arası bir saat sürüyor. Bence Hindistan’ın bu Bölgesi görülmezse, Hindistan görülmüş sayılamaz. Gerçekten bu bölge çok farklı. Birçok Hintliden bu cümleyi işitebilirsiniz. Burası hem iklim hem de insanları bakımından Kuzey Hindistan’dan çok farklı. Delhi ve civarını gezerseniz belki de bir daha Hindistan’a gitmek istemezsiniz ama burayı görürseniz de bizim gibi bir daha gelebilmek için çaba harcarsınız. Gerçi Hindistan’ın her yeri ayrı bir güzel ayrı bir kültür.
Victor’un evi de seyahat sitesi Tripadvisor’da yer almış. Yalnız bu sitede yer alan her otele de pek güvenmemek lazım. Bazen şok olabiliyorsunuz. Bu otel ya da pansiyonların nasıl bu siteye üye olduklarını Victor’a soruyorum. Resimlerini gönderiyorlarmış. Bir ücret karşılığı üye olunuyormuş. Yani çok da bir denetim yok gibi. Ben artık bir yer ayırmak için doğrudan oranın müdürlüğüne yazıyorum. Bir defasında ayırttığım yeri iptal ettiğim halde kredi kartımı bir hafta boyunca bloke ettiler. Dikkatli olmak lazım. Sonra oteli beğenmeseniz bile kalmaya mecbur oluyorsunuz. Müdüriyete yazdığınızda kredi kartı vermenize de gerek kalmıyor. Victor’un pansiyonu “The Ark Homme Stay. Gerçekten çok temiz. Giden tüm gezginlere önerebileceğim bir yer. Merkeze de çok yakın. Biz iki yıl önce geldiğimizde burada Hollandalı Bayan Anneka kalıyordu. Bu yıl Victor ve Anneka evlenmişler. Her türlü pasaport bilgilerini İnternet üzerinden gönderiyorlar. Böylece devletin sıkı takibi burada da devam ediyor.

Kerala Bölgesinden Dubai’ye çalışmaya giden birçok Hintli burada villa yaptırıyor ve onları pansiyon olarak işletiyorlar.
Burası İzmir’in Çeşme’si gibi yazlıkların olduğu bir yer. Ve iki yılda bayağı gelişmiş. Hıristiyanların oturduğu bölge. Çok yorulduğumuz için biraz sohbetten sonra yatıyoruz. 31 Ocak bugün benim doğum günüm. Victor sabah kahvaltısı meyve salatamızı, masala çaylarımızı hazırlamış. Enfes. Elinde bir sepet çiçekle içeri giriyor. Çocuklarım telefon ondan bu sürprizi yapmasını rica etmişler. Çok duygulandım. Geçen sefer gidemediğimiz Cherai Beach’e Victor’un çağırdığı Tuk-tuk ile gidiyoruz. Bir hayli uzak. Aslında Feribotla geçiliyormuş ama saat uymadığı için rikşa götürüyor. Alabildiğine uzun bir kumsal. Okyanusa dikkat etmek gerek. Öyle kolay kolay girilemiyor. Dalgalar geniş, ince kum. Deniz ürkütüyor. Biz de Hintliler gibi ayakkabılarımızı elimize alıp yürüyoruz. Bazı turistler güneşleniyorlar. Bir kafe bulup oturuyoruz. Yan masamızda Fransız turistler var. Okyanusu seyretmekten keyif alıyoruz. Yaş günü kutlaması bir harika.
Daha sonra şoför bizi buranın en büyük mağazasına götürüyor. Bu mağazanın birçok şubesi varmış. ”Kalyan” adlı üç katlı mağazada Sari kumaşları göz kamaştırıyor. Ne emek. Ayrıca bu yörenin erkekleri tarafından giyilen tek bir kumaştan oluşan bazen şort bazen etek olan giysi çeşidi çok ilginç. Mağazada kızlar etrafımızı sarıyor. Bana Sari giydiriyorlar. Birlikte fotoğraf çektirip gülüşüyorlar. Ayrıca hemen hepsi Sarileri giyinip poz veriyorlar. Mağazadan çıktıktan sonra pansiyonumuza dönüyoruz. Hava kararıyor. Victor bize işlettiği restoranda bir yemek hazırlayacak. Bizi ailesi ile tanıştıracak. Oğlan kardeşi ve hanımı iki şirin çocuğu şık şık giyinmiş bizi bekliyor. Derken içeri bir pasta ve üzerinde bir lotus çiçeği. Çok şaşırıyorum. Bir göz odada oturan bu insanların yürekleri kocaman. Daha mutlu olamazdım. Sonra da hep birlikte terasa çıkıyoruz. Yemekler hazır. Bu ince insanlarla birlikte karşımızda Santa Cruz Bazilikası bir yaz akşamı. İzmir’in sevdiğim yaz akşamları gibi. Mis gibi bir havada sıcakkanlı, dost insanlar. Gece bol bol sohbet. Şirin çocuklar.

Ertesi sabah erkenden, saat 06’da Victor’un ayarladığı tur arabamız geldi. Biz bindikten sonra, Cochi’de dolaşa dolaşa diğer turistleri de kaldıkları yerlerden alarak grubumuzu tamamladık. İlginç bir topluluk. Bir Hintli, iki İngiliz, bir İrlandalı ve iki Türk. Sanırım bu küçük topluluk için özel bir fıkra yok. İngilizlerden biri Yoga öğretmeniymiş ve bu geziden önce bir Aşram’da kalmışlar. Öğretilerin verdiği bir çeşit mutluluk, huşu içindeler.
Programımızda önce Fillerin banyosu görmek var. Arabamız dar yollardan muhteşem bir doğanın içinde ilerliyor. Şoför Hint müziklerinden bir CD yapmış keyifle dinliyor, zaman zaman da eşlik ediyoruz. Yaklaşık 50 km sonra bir yerde duruyoruz. Ormanın içinde dar bir yoldan yürüyerek su kıyısına varıyoruz. Kodanat ( Elephant Training Center).Bu kadar erken çıkmamızın nedeni saat 08’den önce fillerin yıkanmasını görebilmek. Ve muhteşem bir manzara. Filler sulara yatmış, ellerinde kalın bir kabukla onları yıkayan bakıcıları. Çeşitli sesler çıkararak sağa yat ayağa kalk gibi komutlar veren bu kişiler en az filler kadar ilginçler. Ve tabi bir turist yığını. Bol bol fotoğraf çekiyoruz. Filler yıkandıktan sonra sıra bakıcılara geliyor. Onlar da kendilerini suya atıp yıkanıyorlar. Banyoları biten filler, üzerlerinde bakıcıları, ormanın içine doğru ilerliyorlar. Biz de peşlerinden. Tekrar arabamıza biniyoruz. Sıra kahvaltıda. Çok değişik yiyecekler. Özellikle Payam denilen pirinç unundan yapılan krep. Pek leziz. Karnımızı doyurduktan sonra yola koyuluyoruz. Hava çok güzel. Yolda durup Mango suyu içiyoruz. Hindistan meyve ve sebze cenneti.

Munnar denilen bölgede çay bahçelerinin bulunduğu tepelerden geçerek kalacağımız yere varıyoruz. Burası 1600 m yükseklikte. Britsh Country diye küçük bir yer. Topu topu üç odası var. Burayı işleten Hintli hiç boş kalmadıklarını söyledi. Tam tepede olduğu için biraz serin. Manzara harika, bin bir renk. Vadiye bakıyor. Yemek hazırlandı. Gelir gelmez genç bir Hintli bize mango suyu ikram etti. Çok güler yüzlü. Hindistan yazılarımda en çok bu sözcüğü kullandım, sanırım. Yemekten sonra çay bahçelerinin bulunduğu tepelerde dolaştık. Bizi bu yörenin çay fabrikasına(Kanan Devan Hills Plantations Company Private Limited) götürdüler. Bütün bu fabrika ve çay bahçeleri Rantan Tata’nınmış. Ve fabrika da onun şirketi tarafından işletiliyormuş. Binada İngilizler zamanından kalma pek çok eşya var. Çayın nasıl elde edildiğini anlatan bir film gösterip, makinaları anlatıyorlar. Oldukça eski makinalarla çalışıyorlar. Çay bitkisi 100 yıl yaşayabiliyormuş. Fabrikaya yakın bir okuldan çıkan çocuklar yanımıza gelip bizimle fotoğraf çektiriyorlar. Bu arada yaşlı bir adam kendi yaptığı çikolataları satıyor. Şaşırıyoruz. Ama daha sonra bu bölgede kakao ağaçlarının olduğunu öğrenince yöre halkının da bunu yapmasının doğal olduğunu düşünüyoruz. Tadı da fena değil. Anlaşılan yaşlı adam bunu okul çocuklarına satıyor. Oradan ayrılıp (Spice Tour) Baharat Ormanına gidiyoruz. En çok ta ensülin bitkisine şaşırdım. Tüm ilaçların yapıldığı bitkiler. Rehberimiz ince detayları ile bitkileri anlatıyor. Çok hoşumuza gitti. Ağaçlarda baharatlar, ilaç hammaddeleri. Geç vakit otelimize döndük. Odalar temiz. Akşam yemeğinden sonra biraz sohbet ettik. İngilizler meditasyon yaptılar. Çok temiz sakin bir hava Aşağıda tek tük evlerin ışıkları var. Akşam İrlandalı bayan ve Hintli işletmeci ile sohbet ettik. Buraları gezmeye oldukça fazla Dubaili ve Suudi Araplar geliyorlarmış. Özellikle de her sene düzenli olarak gelen dört hanımlı ve bol çocuklu bir Suudi aileden söz etti. İlginç. Böyle cümbür cemaat seyahat etmek zor olsa gerek. Erken yattık.

Sabaha karşı bir siren sesiyle uyandık. Hayrola ne oldu diye meraklandık. Sonradan öğrendik ki siren burada sabah, öğlen ve akşam vakti bildirmek için çalınıyormuş. Kahvaltıdan sonra yola çıktık. Kundalay baraj gölü. Hava oldukça soğuk. Bir köprüden karşı kıyıya geçtik. Köprünün her iki tarafında incik boncuk satıcıları var. Göl çok güzel görünüyor. Daha sonra göl kıyısına da gittik. Su bisikletleri ile dolaştırıyorlar. Vodafone’un doğayı koruma sloganlarına her yerde rastlıyorsunuz.
Öğle yemeği için otele döndük. Yemekten sonra Top Station, en yüksek tepeye çıktık. Manzara harika Dönüş yolculuğu çok zor oldu. Trafik çok karışık. Ancak akşam dokuza doğru dönebildik. Biraz çarşıda dolaşıp yemek yedik. Sabah erken kalktık. Artık dönüş başladı. Uçağımız saat 09.30 da. Havalimanına varabilmek için de bir saat gerekiyor.
Bir Hindistan yolculuğu daha bitiyor. Hindistan insanı o kadar cezbediyor ki bir kez daha gitmeyi düşünüyorum. Tüm gezginlere önerim Hindistan’ın mutlaka görmeleri gereken bir Ülke olduğunu hatırlamaları.