Beste Serim Erbak: Kanada – Montréal

Kanada
Montréal (1)
Sabah erkenden karlar içinde şirin otelimiz Coconut’a veda edip,otobüs ile Montréal’e doğru yola çıkıyoruz.Kar manzaraları muhteşem. Her kareyi fotoğraflamak istiyorum. Beyaz’ıntüm tonlarını barındıran doğa, donmuş nehir eşliğinde ilerliyoruz. Geyik görebilir miyim diye dikkatle etrafa bakıyorum. Ama zor.

Uzun bir yolculuk sonunda şehre ulaşıyoruz. Bizimle birlikte yolculuk yapan Fransız arkadaşlarımızı otele bırakıp yola devam ediyoruz. O kadar değişik yapılar var ki şaşırıyorum. Balkonları cumbalı olan bir yapı ilgimi çekiyor. Pembe mavi boyalı tahtalar , taş işlemeler ve gökdelenler.
Bu arada başımdan ilginç bir olay geçti. Uzun yıllar önce İstanbul’dan Kanada’ya yerleşmiş bir akrabama ulaştım. Elimde sadece adı ve soyadı vardı. Türkiye’de internet üzerinden yaptığım araştırmalar sonuç vermeyince ben de ismini bizi gezdiren Martin’e verdim. O bir telefon numarası bulmuş. Ben numarayı arayıp Türkçe konuşunca çok duygusal anlar yaşadık. Benimle mutlaka buluşmak istediler ve Kanada’da olduğumuz her gün aradılar. Montréal’de beni otelden almak için sözleştik.
Dünya küçük. Heyecanlıyım. İstanbul’dan ayrılalı kırk yıl olmuş. Karşılaşma anını merak ediyorum.
Kanada’nın tanınmış ürünlerinden de bahsetmek istiyorum. Bu yörenin en güzel şarabı olarak Vin de Glace ( de neige) (de Pinnade) Akçaağaç şurubu olarak Siropd’érable,bir de “Whiskycanadienausiropd’érable–Sortilège” adları oldukça tanınmış. Elbette almak gerek.
Kalacağımız Loews Hotel Vogue Montréal oteline varıyoruz. Merkeze yakın ve güzel bir caddede. StCatherine ve la Montagne caddelerinin kesiştiği yerde. Montréal’de her yerde inşaat var. Bize benzettim. Otel konforlu, içindeki restoran otelden bağımsız işletiliyor.“LaSociété” oldukça güzel bir restoran. Caddeye doğrudan açılan kapısı bulunuyor. Sabah kahvaltısı gayet güzel. Şef oldukça maharetli. Elit bir restoran.
Otelin girişinde konuklara kahve ve çay servisi yapılıyor. Ama resepsiyonda bir hayli beklemek zorunda kaldık. Pratik değiller. Odalar çok güzel ve büyük. Ayrıca içinde bir jakuzinin bulunduğu banyoları da pek özenle yapılmış.
Yerleştikten hemen sonra şehri dolaşmaya çıktık. Modern ve dev binaların yanında eski binalar. Şehrin değişik görünümü insanı etkiliyor.
Ville-Marie Semtinde Metcalfe sokağında Dorchester Meydanında 1913-1933 yılları arasında üç etapta tamamlanan Sun Life(Finansal Hizmetler)Kuruluşuna ait 122 metre yüksekliğinde dev bina kale gibi yükseliyor. Bina 24 katlıymış.
Önce bir turizm bürosuna uğrayıp gereken bilgileri alıyoruz. Muhteşem bir büro. Bugüne kadar gördüğüm en zengin dokümana sahip. Ayrıca içerde size gayet detaylı bilgi veren güler yüzlü görevliler, hazır bekliyor. Bıkmadan usanmadan sorularınızı yanıtlıyorlar.

ChristChurch Anglikan Katedrali modern binaların arasında yükseliyor. Hemen arkasında Montréal’in on gökdeleninden birisini görüyorsunuz. 1987’de yapılmış. McGill metro istasyonunun yanında şehir merkezinde. 34 katlı 146 metre yüksekliğinde postmodern bir bina. KPMG Uluslararası bir finans ve denetim şirketinin binası.
Önce Montréal’in yeraltı çarşılarını gezmek istiyoruz. Şehrin altında başka bir dünya var. Aşırı soğuk nedeniyle olsa gerek halk kat kat, çarşılar restoranlar, mağazaların bulunduğu yeraltı dünyasında yaşıyor. Çeşitli giriş kapılarından, yürüyen merdiven ve asansör yardımıyla aşağıya iniyorsunuz. Bu bana ürkütücü geldi. Yer altında böyle bir yaşam.
Dükkânlar daha ziyade orta gelirli insanlara hitap ediyormuş gibi geldi. Burası labirent gibi. Hangi kapıdan girdiğinize dikkat etmelisiniz. Kaybolmak çok kolay. Diyebilirim ki şehrin ticari kalbi burada atıyor. Ayrıca bu yeraltı çarşılarında sekiz metro istasyonu hizmet veriyor. Bir zamanlar konusu yerin altında geçen bir film izlemiştim. Gezerken aklıma hep o film geldi. Montréal deprem yaşamamış olmalı. Şahsen pek bana göre değil.
Bir Arap restoranında karnımızı doyurduk. Porsiyonlar yenemeyecek kadar fazla. Sahibi bizim Türk olduğumuzu anlayınca burada bir Türk telefon satıcısı olduğunu söyleyip bizi ona götürdü. Can Bey, yıllar önce bu şehre yerleşmiş. Artık buranın vatandaşı. Tüm Türk camiasını tanırım diyor. Her işi kotaranlardan. Ertesi gün şehrin turistik yerlerini gezmek istediğimizi söyleyince bize bir araba ve şoför ayarladı.

Çarşıdan çıkıp cadde boyunca yürüyoruz. Saint -Patrick Kilisesi devasa. Cadde karlardan temizlenmiş ama yine de yol kenarlarında erimiş kar çamura dönüşmüş. Basacağınız yerlere dikkat etmeniz gerekiyor.
Karşıdan karşıya geçmek sorun oluyor. Caddeler geniş. Yolumuzun üzerinde St James Kilisesi”United Church” Saint-Catherine caddesinde. Yürürken sağlı sollu mağazaları değişikbinaları görüyoruz. Çin mahallesine doğru gidiyoruz ama oraya giremeden nehir kıyısınavarıyoruz. Uzun bir yürüyüş. Montreal’i iyice görmek tanımak açısından iyi oldu doğrusu. HyattRegency Otel binası da şehrin modern mimarisi ile uyum içerisinde.Phillips Meydanı.Burada İngiltere Kralı VII. Edouard’ın heykeli var. Heykeltıraş Louis-PhilippeHébert tarafından 1914 yılında yapılmış.Ama meydandaki esas tarih sağ tarafta görülen bina. Duvar resimleri film reklamları, renkler…
Montréaladım başı, başka bir sanat etkinliğine şahit olabileceğiniz bir şehir. Birçok Uluslararasıfestivale ev sahipliği yapıyor. Uluslararası Caz Festivali dolayısıyla bir binanın yüzü ünlü caz ustalarının fotoğraflarıyla kaplı.Montréal’in en eski gazete binası“La Patrie”1897 yılında gazeteci, yazar, siyasetçi HonoréBeaugrand tarafından kurulmuş.
1978’e kadar günlük gazete daha sonraları 1957’den itibaren haftalık dergi olarak yayına devam etmiş.“PlacedesArts” Montréal Sanat Merkezi – Senfoni orkestrası ve Montréal Operası dabu merkezin içinde. Kompleksin içinde altı salon bulunuyor. Bu yıl nisan ayında ” AnnaKaranina” gösterimi varmış.“PlaceduCanada” Kanada Meydanı. Turizm Bürosu da bu meydana bakıyor.Saint-Catherine sokağında eski ve yeni bir arada. MontréalKilisesi.“LeQuartierLatin”Latin Mahallesinde 1873 ile 1882 yılları arasında inşası tamamlanmış“Chapelle Notre Dame de Lourdes” karlar içinde. O da modern bir kompleksin yanı başındayükseliyor. Birçok şehirde eski ve yeniyi bir arada görebilirsiniz amasanırım Montréal’de bunun en iyi örnekleri gözler önünde.“EgliseUnie Saint-Jean” Saint -Jean Kilisesi 150 yıllık geçmişiyle pek hoş gözüküyor. Cadde boyunca tarihi binalar modern binalar ve gece klüpleri sıralanmış.” La Banqued’Eparge de la Cité et duDistrict ” Montréal’in 1846 yılında kurulmuşen eski banka binası. Orijinal hali ile durmakta. Değişik bir mimari. Çatılar dikkatimiçekiyor. İnci gibi işlenmiş. EskiMontréal evlerinde mutlaka dışarıdan merdiven varmış. Bazı yeni yapılanbinalarda da bu yapıyı kullanıyorlar. Genelde demir konstrüksiyon.

İlginç.JacquesCartier Köprüsü Mayıs 1930’da yapılmış o zamandan beri Saint-Laurent nehrinin iki yakasını birbirine bağlıyormuş.
Hava yavaş yavaş kararıyor. Gece hoş renkleri de beraberinde getiriyor. Nehre yaklaştıkça seviniyoruz. Bu zamanlarda nehir donduğu için karşılaşacağımız manzarayı merak ediyoruz.
Yolumuzun üzerinde buzdan yapılmış bir heykel çok güzel. Anlaşılan soğuk ve kar sanatçılara bol bol malzeme olmuş.
Saint-Jacques Kilisesi. Rengârenk yapılar, sokağı kuşatmış. Kışın bu kadar renk varsa yazın kim bilir ne güzeldir diye düşünüyorum.
Eski Montréal’deilerliyoruz. Her gördüğümüz değişik evin önünde poz vermek hoş oluyor. Bir an önce limana ulaşmak için tüm gayretimizle çabalıyoruz. Tahta malzeme ve taş evlerde büyük bir ustalıkla kullanılmış. Yapılar bugün yapılmış gibi duruyorlar. Oysa yıllar öncesinden ses veriyorlar. Eskiyi korumak böyle bir şey.
Sen bu gündesin o tarihte… Ne güzel!
Notre-Dame-de-Bon-SecoursŞapeli‘nin Eski limandan görünüşü harika. Bu şapel Montréal’in haç yeri olarak kabul ediliyormuş. Azize MargueriteBourgeoys tarafından 1655’te yaptırılmış.
Jean-Drapeau Parkında “Biodôme “ küre. Burası bir çevre müzesi. Sainte-Hélène adasında. Burada çeşitli sergiler açılıyormuş. Su, hava, iklim değişikliği ile ilgili çeşitli gösteriler yapılıyormuş. Cam ve çelik konstrüksiyon kullanılmış.

Nehrin bir kısmı donmuş. Değişik manzaralar insanı hayran bırakıyor. Özellikle buzlara gömülü tekne.
Her yer karle kaplanmış. Işıklar ve eski limanın manzaraları. Burası yazın plajmış. Ve çeşitli su sporları yapılıyormuş.
Hemen ilerde Montréal Saat Kulesi gözüküyor. Montréal’in en eski saatlerinden. Kuleye 196 basamakla tırmanıyorsunuz. Biz açık olan saatte gelemedik. I.Dünya Savaşında hayatlarını kaybeden denizcileri anma adına 1922’de yapılmış.Kulenin dört yüzünde de saat var. Londra’daki Big Ben’e benziyor.Saatlerin mekanizmaları İngiltere’den gelmiş.
Bahçesinde o zamandan kalma oldukça büyük bir top var. Kule ve anıt gece muhteşem gözüküyor. Otele dönerken yine güzel bir duvar resmiyle karşılaşıyoruz.Nerde boş bir duvar var ona güzel bir resim yapıyorlar.
Akşam oldukça yorgunuz ama bir yaşgünü kutlamasını da ihmal etmedik.