Beste Serim Erbak: Kanada Trois-Rivières

Kanada Trois-Rivières 2015
Sabah erkenden yollara düştük. Bir de şehir içi otobüse binelim diyoruz. Hava fena değil. Otelimizin önünde durak var. Bilet bize pahalı geldi. Şoförden satın alıyorsunuz. Genelde herkesin arabası olduğu için otobüse binen pek yok. Otobüs sokaklarda dolaşa dolaşa gidiyor.

Trois-Rivières, Québec Bölgesinin büyük bir şehri. Yaklaşık 20 dakika sonra merkeze geliyoruz. Önce bir turizm bürosuna uğrayıp bilgi alıyoruz. O kadar güler yüzlü bir yetkili ile karşılaşıyoruz ki sorduğumuz her soruya detaylı açıklamalar alınca pek hoşumuza gidiyor. Hele bizim Türkiye’den geldiğimizi söyleyince daha da fazla ilgileniyor. Biz ilk önce bir kâğıt müzesine gitmek istiyoruz. Kanada kâğıt endüstrisinde çok ileri. Burası da pek meşhur. Buranın çok büyük bir şehir olmadığını düşündüğümüz için yürüyerek gitmeye karar verdik. Hem sokakları evleri çok daha iyi görebiliriz diye düşünüyoruz.

1535’te,JacquesCartier, Trois-Rivières’e gelerek burada bir yerleşim kurmuş. Şehir, 1665’ten itibaren Yeni Fransa’ya katılmış. 1852’de piskoposluğun merkezi olmuş.1930’larda,Trois-Rivières, özellikle Kanada’nın en büyük kâğıt fabrikasına sahip olmasından dolayı gazetenin dünya başkenti olarak kabul edilmiş. 22 Haziran 1908′ Trois-Rivières’de büyük bir yangın yaşanmış. 800’e yakın bina yerle bir olmuş. Sonra yeniden inşa edilmiş..
Trois-Rivières’in 325.Kuruluş yıldönümünde, S.M.Elisabeth II anısına dikilmiş bir anıt. Özellikle anıtın üzerindeki yazıda “Efendimiz Elisabeth” denmesi ilgi çekici.
Trois-Rivières,Saint-Maurice ve Saint Laurent nehirlerinin geçtiği bir şehir.Québec ve Montréal arasında bulunuyor.
Meydanda, bronzdan yapılmış Meçhul Asker Anıtı heybetle yükseliyor. Gökyüzünde bulutlar görmeye alıştığımızdan çok dışında.

Yer yer toplanmış kar kümeleri göze çarpıyor. Epeyce yürüyoruz. Evler renkli. Genelde kırmızı tuğladan ve beyaza boyanmış tahta aksamdan yapılmış. Görüntüleri pek hoş. “Ursulines” Sokağında ilerliyoruz.
Burası şehrin en eski sokağı. Ursilinesmanastırı, eski bir hastane. Adını bu sokaktan almış. Aynı zamanda okul olarak ta kullanılıyor. Trois-Rivières’in simgesi. Muhteşem gözüküyor.

Kar manzaraları arasında yürüyoruz. Biz İzmir’de böyle manzaralara pek alışık değiliz. Gökyüzünde bulutlar pek güzel. Bazı evlerin önünde çocuklar oynuyor. Biraz daha gelir düzeyi düşük insanların yaşadığını düşündüğüm sokaklardan geçiyoruz. Aslında müze öyle söyledikleri gibi çok yakın değilmiş. Sokak levhaları dikkatimi çekiyor. Hiç de düzgün değiller. Ayrıca bizim eski usul tahta direkler arası teller de dikkatimi çekiyor. Hatta fotoğraf çekerken fotoğrafları bu tellerden soyutlamak pek mümkün olmuyor. Gittiğim her yerde bu görüntü ile karşılaştım. Sainte-Cécile Kilisesi.

Bu arada nehir de donduğu için kar manzaralarında bir tarla görünümü çiziyor.Müze uzaktan gözüküyor. Boréalis Müzesi. Saint-Maurice nehri kıyısında. Trois-Rivières’in ünlü kâğıt müzesi. Daha önceden uğradığımız turizm bürosunda burayı gezebilmek için yer ayırtmıştık. Bu nedenle içeride bizi bir rehber bekliyor. Kanada suyun ve ormanın bol olduğu bir ülke. Kâğıt endüstrisi oldukça gelişmiş.

Müzede kâğıdın serüveni anlatılıyor. Çok ilginç. Bize bir de kâğıt elde etme etkinliği yaptırdılar.Doğrusu oldukça güzel bir deneyimdi. Birkâğıt yapabilmek ne büyük mutlulukmuş… Atık kâğıtları kullanarak hamur yaptıktan sonra kâğıdımızı tahta bir düzenek sayesinde elde ettik. Kâğıt elde edilmesi sırasında işçilerin o kadar çok güvenlik önlemleri var ki ister istemez kendi ülkemizdeki işçileri düşünüp üzülüyoruz. İnsan kıymeti farklı bir şey… Nehir yardımıyla taşınan tomruklar bir dizi işlemden geçiyor.

Tarihi fabrikanınaksamını içinde barındıran müze oldukça ilginç. Kâğıt endüstrisinintarihi adım adımanlatılıyor. Dışarıda bir terası bulunuyor.Saint-LaurentveSaint-Maurice nehirleri donmuş. Dışarıda manzarainanılmaz.
Forges Sokağı,Trois-Rivières, şehrininmerkezi, Pizza Stratos adında bir restorana giriyoruz. Her keseye uygun yemek bulmak mümkün. Çıktıktan sonra şehri dolaşmaya devam ediyoruz.Trois-Rivières’in ilk kumandanı Laviolette’in büstü karların arasında.
Şehrin katedralini geziyoruz. Postane binası hemen yanında. Katedralin içi oldukça güzel. Aslında dış görünüşü de insanın ilgisini çekiyor. Nehir kıyısında dolaşıyoruz. Hoş bir deniz feneri manzaraya renk katıyor.
Trois-Rivières Katedrali. (Meryem Ana’nın göğe yükselişi)Bir Katolik kilisesi.1852’de inşa edilmiş. Duvarlara monte edilmiş 12 büyük şamdan sayesinde içerisi aydınlık. Katedralin üzerinde bir de saat var. Katedralin tüm vitrayları GuidoNincheri tarafından yapılmış.1967 yılında Vatikan’ın isteği ile yeniden restore edilmiş. Mimarı Victor Bourgeau’ymuş. Oldukça büyük çanları var.

Louis-François RicherLaflèche anısına yapılmış anıt (1888-1898)QuébecBaşpiskoposu.Burası küçük kendi halinde, şirin bir şehir. Bir bankta oturan yaşlı karı koca bizim nereden geldiğimizi soruyor. Anlaşılan bu şehirde yabancı görmeye pek alışık değiller. Ama şaşırtıcı hepsi ülkemizi biliyor. Çoğu da tatil amaçlı gelmiş. Zaten Türkiye deyince hemen “İstanbul” diyorlar. Dönüşte epey otobüs bekledik. Bu arada hava o kadar soğuk ki herkes durağın camlı bölümüne sığınmış. Oteledönüyoruz. Bugün Tiyatro Festivalimiz başlıyor. Bunun için yürüyerek okula gidiyoruz.
Festivalin yapılacağı okul sanat ağırlıklı eğitim veren bir okul. Lise ve Ortaokul bir arada. Bir devlet okulu. “EcoleChavigny” Her taraf kar. Düşmemek için yavaş adımlarla ilerliyoruz. Yolumuzun üzerinde yapraklarını dökmüş ulu bir ağaç pek meşhur. Kanada’nın en tanınmış ağacı Akçaağaç.
Kanada bayrağındaki yaprak ta bu ağacın yaprağı. Ayrıca şurup gibi ürünleri de var. Hatta ben Türkçe yazılı bir satış yerine de rastladım. Üstelik te Türk lirası olarak fiyatı vardı. Bu şaşırtıcı. Acaba sahibi Türk mü? Bilmem.
Okul müdürü de dâhil olmak üzere herkes koşuşturuyor. Belediye reisi bir açılış yapıyor. Arkasından eğitmenler için verilen bir yemek ve tanışma toplantısı yapılıyor. Çocuklar üç gün boyunca piyeslerini oynuyorlar. Festivalin bittiği gece tüm öğretmenler ile Trois-Rivières‘in ünlü restoranı “SteakFritesSt –Paul”a gidiyoruz. RestoranForges caddesinde. Nefis bir yemek yiyoruz. Yöresel şaraplardan tadıyoruz. Şehir bende çok hoş, unutulmaz anılar bıraktı. Bundan sonra yolumuz Montréal’e.