Beste Serim Erbak: Kibyra Antik Kenti – Çıralı – Olympos

Bir Güzel Rota 2016
Kibyra Antik Kenti, Çıralı,Olympos

Gölhisar’a vardığımızda artık gece olmuştu. Pek büyük ve özelliği olan bir yer değil. Bir meydana geldiğimizde tam köşede Kybra oteli gördük. Düzgün gözüküyordu. Güler yüzlü bir görevli koşturdu. Otel yeni ve temiz. Genelde yöreye iş için gelenlerin kaldığı bir yer. Sanırım yazın da turistler kalıyordur. Bizim gibi sabah erken Kibyra ören yerini gezmek isteyenlerle birlikte yaptığımız kahvaltıdan sonra otelin yanındaki yoldan dağa doğru tırmanmaya başladık. Hızlı atların ve kahraman savaşçıların kenti. Likya, arya, Pisidia ve Frigya bölgelerinin kesiştiği yerde. Yani merkez. Özellikle Stadyumu 12-13 bin kişi alabiliyormuş. Manzaraya nazır muhteşem bir yapı. Kapıda bizi karşılayan görevli araba ile biraz tırmanınca Antik Kente varırsınız diyor. Kent Allaha emanet. Doğru dürüst bir koruma, düzen yok. Uyduruk bir yerden girince sizi stadyum karşılıyor. Seyirciler ovaya karşı harikulade bir manzara eşliğinde gösterileri izliyorlarmış. Sadece burada bir saati rahat rahat geçirebilirsiniz.

Araba ile yeniden oldukça kötü bir yoldan biraz daha tırmandık. Öyle ya şehir bir stadyumdan ibaret değildir.
Hamam epeyce restorasyon istiyor. Yol buradan sonra daralıyor ve bozuluyor. Tekrar aşağıya inip görevliye esas harabeleri bulamadığımızı söyledik. Adamcağız bayağı ısrar ettiğimizi görünce Stadyumun yanından patika bir yol ile tepeye çıkmanız gerekiyor dedi. Yolu bulduk ama bir yandan sıcak diğer yandan çalıların arasında dik bir yol tam ne yapalım diye düşünürken baktık bekçi mobiletini alıp gelmiş. Bizi teker teker yukarı çıkardı. Hem de bilgi vererek. İşte karşımızda muhteşem şehir. Tiyatro, Odeion, MeclisBinası, Nekropolis, Su kanalları, Agora, Anıt Mezarlar Mahkeme Binası. Burada rahat rahat bir üç saat geçirebiliriz.
Tabandaki mozaik kış aylarında yıpranmaması için toprakla kapatılıyormuş. Göremedik. Balık satılan havuz. Tiyatronun giriş kapısı. Suyu taşıyan künkler.

Gezmeye doyamadık ama yavaş yavaş yola çıkmalıyız. Yollar çok iyi hele manzaralara doyum olmuyor. Tepelerde kar. Uçsuz bucaksız. Çıralı ‘ya doğru gidiyoruz. Dağlardakar. Mis gibi bir hava.“Beydağları Milli Parkı” yazılı bir tabela bizi karşılıyor. Giriş 6 TL. Burası Antalya’nın Kemer ilçesine bağlı Çıralı Köyünde. Anlatılanlara göre kayalarda yükselen ateşler yaklaşık bin senedir sönmeden yanıyormuş. Ateşlere varabilmek için yaklaşık bir buçuk kilometre yukarıya doğru tırmanmak gerekiyor. Patika bir yol. Yer yer merdivenler var ama zor bir etap. Değer mi? Fazlasıyla. Akşam karanlığı yavaş yavaş çöküyor. Olypos’un sönmeyen ateşi. “Yanartaş” diye bilinen yer. İlk Olimpiyat Ateşinin buradan yakıldığı söyleniyor. Bu yere ait birçok mitolojik öykü var. Bunlardan bir tanesi de şöyleymiş:”Homeros’un anlattığına göre Likya kralı Bellerophontes isimli gence, aslanbaşlı, keçigövdeli, yılankuyruklu, ağzından alevler saçan Khimeraadlı canavarı öldürme emri vermiş. Bellerophontes Zeus’un ona verdiği kanatlı at Pegassus ile canavara hücum etmiş. Elindeki mızrağı öyle bir vurmuş ki canavar toprağa gömülmüş. Sadece ağzından çıkan alevler toprağın üstünde kalmış.” Daire şeklinde bir alanda kayaların altından alevler çıkıyor. Ziyaretçiler burada sosis, sucuk kızartıp yiyorlar. Her yerde olduğu gibi burada da düzgün bir denetim yok. Doğanın hediyesi. Kıymetini bilmek gerek. Kayaları bittiği yerde bir harabe gözüme çarpıyor. Büyüleyici bir yer. Muhakkak görülmeli. Artık gece oldu. Kalmak için Çıralı beldesinde yer arıyoruz. Bazı yerler çok yüksek fiyatta. En nihayet bir pansiyon bulduk. Temiz, pek güzel.”Rose Mary” Pansiyon. Çok efendi bir sahibi var. Yeşillikler içinde, huzur dolu bir yer. Yerleştikten sonra ara yollardan yürüyerek sahile ulaştık. Güzel bir restoran bulunca oturduk. Harika bir yer. Sessizlik. İyi bir uyku. Ertesi gün sıcacık ekmek ve ev yapımı reçellerle nefis bir kahvaltıdan sonra çevreyi tanımak için yaptığımız turda güzel kareler yakaladım. Ve yola devam. Cennet buraları.

Yazın çok kalabalık oluyormuş. Burası sit alanı olduğu için ancak tahta ev yapılabiliyormuş. Betondan olan birkaç yapı ise en eskilerden kalanlarmış. Devamlı kontrol yapılıyormuş. Bu iyi bir şey. Doğa zarar görmemiş.
Ertesi gün Çıralı’dan çıktıktan sonra Olympos’ta teleferiğe binerek doruğa tırmanmak istiyoruz. Yazın ayrı kışınayrı, güzel yerler buraları. Teleferik 80 kişi alıyor. Biletler oldukça pahalı.(Kişi başı 40 tl )10-15 dakika süren bir yolculuk. Sağa sola baka baka karlarla kaplı dağları görerek muhteşem manzaraları seyrede seyrede zirveye vardık.Ne manzara. Hava çok soğuk.Eminim kış yazdan güzel. Yukarıda hoş bir restoran ve teras var. Teleferiği, İsviçre firması yapmış.. İçerdeki görevli bize yapımı konusunda bilgi veriyor. Tırmanırken sakin bir müzik çalıyor. Oldukça fazla sayıda Arap turist buraların keyfini çıkarıyor. Öğle yemeği vakti geliyor. Kemer Ulupınar’da Tropik Restorana gidiyoruz. Ağaçların arasında şırıl şırıl su seslerinin duyulduğu bir yer. Çok sakin güzel bir yer. Belli ki tanınmış. Yemek leziz ve ucuz değil. Garsonlar güler yüzlü değil. İnsan üzülüyor. Böyle bir yerde böyle bir hizmet.
Derede dolaşan ördekler. Temiz bir hava. Burası ile ilgili bir başka anımız da oldu. Yolaçıktıktan bir müddet sonra eşimin gözlüğünün olmadığını fark edince çektiğimiz fotoğraflara bakarak, onu masanın üzerinde unuttuğunu anladık. Restoranı aradık. Arayıp bulamadıklarını söylediler. Geri döndük. Israrcı olduğumuzu anlayınca biz görmemişiz diyerek bir garson tarafından gözlük getirildi. Hiç te iyi bir izlenim bırakmadı bizde. Çok fazla turistin geldiği bir yer olduğunu düşünürsek.. Bir özür bile dilenmedi.
Artık yolumuz Olympos Antik Kentine doğru. Zaten Çıralı bir koyun içinde kurulmuş, hemen onun yan koyu Olympos Antik Kenti.Bize Çıralı’dan yürüyerek geçebilirsiniz denmişti.Çok iyi korunan Antik Kentlerimiz… Bu kent korsanlar şehriymiş.Bulunduğu koy buna uygun. Tam olarak kurulduğu tarih bilinmiyormuş.

Kenti Girit Adasından Likya Bölgesine göçen halkın kurduğu söyleniyormuş.Ortasından geçen Olympos Çayı bu şehri ikiye bölmüş. M.Ö 52 yılında burayı ele geçiren Zelikedes adlı korsan bölgede bir korsan krallığı kurmuş.Gezmeye gelenler ellerinde plaj çantaları kentten geçip denize giriyorlar. Yani sanki kente yöre halkı yerleşmiş.Bazı Antik yıkıntıları içine alan evler bile var. Söylenenlere göre burada uzun yıllardır yaşayan birisi Antik Kent korumaktaymış. Kulübesini ve bahçesindeki hayvanlarını gördük. Halen kazı çalışmaları yapıldığı söyleniyor ama ben pek öyle görmedim. Tekrar yollara düşüp Kaş’a geliyoruz.Akşam karanlığı bastırıyor. Önce karnımızı doyuruyor sonra karşıdaki Meis adasını gören bir otele yerleşiyoruz.Lezzet Durağı Restoranı öneririm. Hem fiyatları iyi hem de servisi.Hera Otel. Meis adasına gitmeyi istiyorduk ama kış dolayısıyla ancak cumartesi günü gemi varmış.Kısmet olmadı.Kaş çok güzel bir yer.Yokuşu fazla.Büyük olmadığı için kalınacak yerler de sınırlı.Yazın fiyatların yüksek olması herhalde bu nedenden. Balkonda oturup Meis adasına karşı kahve içmek, ne keyif. Ertesi gün Kaş’ın dar sokaklarında dolaştık.Ve yola devam.Yol sahilden devam ediyor. Çok virajlı amamuhteşem manzaralı. Bu yollar yapılırken hayatlarını kaybeden işçiler için bir tabela gözüme çarpıyor. Bir yol yapımında işçiler hayatlarını neden kaybeder. Anlaşılır gibi değil. Hemen kıyıya dik inen kayaların altında ünlü Kaputaş Plajı. Manzara inanılmaz.
Dolana dolana yol bizi Kalkan’a götürüyor. Kaş gibi o da tüm güzelliği ile gözlerimin önünde. Şiir gibi yerler. Deniz kenarındaki bir kafede güzel bir kahve sonrası, ara sokaklarda dolaşıyoruz. Buraya ikinci gelişim. Daha önceki yat ile olmuştu. Karadan denizden nereden gelirseniz gelin çok güzel bir yer. Zaten bu kıyı bir başka.
Unesco Dünya Mirasları koruma listesinde olan Letoon Antik Kenti bizi bekliyor. Antik Çağda Likya’nın en büyük idari merkezi. Leto, Apollon ve Artemis Tapınakları, Manastır, Çeşme ve Tiyatro kalıntıları. Çok güzel. Keşke daha iyi kazı çalışmaları yapılabilse.2011 yılından beri Türk arkeologlar tarafından sürdürülen kazıları İngilizler ve Fransızlar başlatmış. Her tarihi yerimizde olduğu gibi bizim sahiplenemediğimiz yerler yabancılar tarafından ortaya çıkarılmış. Fethiye Ölüdeniz ’de bir soluklanıyoruz. Bu güzel kıyıları bir de kışın görmek ayrı bir keyif. Buradan çıktıktan sonra Göçek’e uğrayıp, güzel bir restoranda yediğimiz akşam yemeğinin ardından Muğla üzerinden İzmir’imize geri dönüyoruz.
Muhteşem Anadolu’nun her köşesi bir cennet. Gez gez bitmiyor.