Beste Serim Erbak: Malatya

MALATYA –2013 Eylül
Uzun yıllardır görmek istediğim ama bir türlü gitmek kısmet olamayan yerlere doğru yola çıktık. İzmir’den, Ankara aktarmalı uçağımız 06 Eylül 2013 Cuma günü saat 14.00’te kalktı. 17.10’da Malatya Erhaç
Havalimanına vardık. Aslında bazı günler İzmir’den direk uçuş var, ama genelde ya İstanbul ya da Ankara aktarmalı uçak bulmak daha kolay oluyor. Uçuş İzmir, Ankara arası yaklaşık 55, Ankara, Malatya arası ise 50 dakika sürüyor. Biz Anadolu Jet ile uçtuk. Pek fazla bir ikram yok. Uçaklar da oldukça eski ve küçük. Eğer Malatya’da otomatik araba kiralamak isterseniz çok fazla bir şansınız yok. Oldukça az araba var.

İndiğimde ilk gözüme çarpan Malatya Havalimanı yazısı oldu. Neden Erhaç yazmadığını sorduğumda Malatyalılar önceden buranın askeri bir havalimanı olduğunu bundan dolayı adının yazılmadığı söylediler.
Havalimanı çıkışında otobüsler bulunuyor. Şehrin merkezine kadar gidiyorsunuz. Havaalanı şehirden yaklaşık otuz kilometre uzaklıkta. Biz Öğretmenevinde kalacağımız için çevre yolunda indik.
Malatya’da çevre yolu ve anayol olarak iki büyük cadde var. Şehir şantiye görünümünde. Hemen dikkatimi hemen çeken ise hastanelerin fazlalığı. Epeyce özel hastane bulunuyor. Anlaşılan bu şehir çevre illerin de sağlık merkezi. Malatya kayısısı ile meşhur. Çevre yolunda elektrik direklerinde altta kayısı üzerinde de bir üzüm salkımını simgeleyen demir işlemeler hoş bir görüntü oluşturmuş. Eski Cumhurbaşkanlarından Turgut Özal’ın doğum yeri ve İsmet İnönü’nün babasının uzun yıllar oturduğu yer Malatya. Bu durum onlara her zaman övünç kaynağı olmuş. Hatta bir köye Özal ismini vermişler ama bu köy Özal’ın doğduğu yer değilmiş. Şehrin ilk yerleşim yeri Balat denilen eski Malatya. Şimdilerde burası şehrin sekiz kilometre dışında kalmış. Malatya, Diyarbakır, Elazığ ve Adıyaman’dan çok göç almış.
İçkili lokanta bulamıyorsunuz. Sadece büyük otellerde içki içebilirsiniz. Her yerde olduğu gibi Üniversite öğrencileri şehre biraz çağdaş hava getirmeye başlamışlar. Eski bir Malatyalı ile yaptığımız sohbetlerde anneannelerinin zamanında genç kızların çok daha modern giyindiğini halkın tutucu olmadığını anlattı. Bu durumdan hoşnut olmayanlar az da olsa hala var. Malatya çevresi eskiden Ermenilerin yerleşim yerleri olduğundan onlara ait kiliselere rastlıyorsunuz ama restore edilmediği için gezemiyorsunuz. Öylece bırakılmışlar. Çok az kitapçı var. Daha ziyade beyaz eşya satıcıları, çiçekçiler gözüme çarptı. Unutmadan söylemeliyim. Ben her şehre gittiğimde o şehre ait bir magnet satın alıyorum. Böyle bir koleksiyonum var. Ama ne yazık ki kime sorduysam yok dedi ve bunun olmamasından dolayı üzüntülerini bildirdiler. Hatta bir esnaf herkes Malatya’yı unuttu diyerek sitemlerini belirtti. En sonunda dönüşte Havalimanında bir dükkân sahibinin kendi olanakları ile yaptırdığı magneti oldukça yüksek bir fiyata satın aldık.

Öğretmenevi İstasyon caddesinde. Çevre yolundan beş dakikalık mesafede. Daha önceden yer ayırttığımız için yer problemi yaşamadık. Sürekli düğün yapılmasından dolayı yer bulmak zor.. Oldukça güzel ve o da inşaat halinde. Bu bakımdan Malatya İzmir’e benziyor. İzmir’de de sürekli bir inşaata rastlarsınız. Ya kablo döşenir yollar kazılır, ya da bir başka nedenden. Planlama diye bir şey olmadığı için bir ay sonrası bile hesaplanmaz. Boyası olmayan, sıvaları yapılmış binaların arasından yürüdük. Artık Öğretmenevlerinde herkes kalabiliyor. Otellerden ucuz. Modern bir bina. Ama her tarafta temizlenmemiş sıvalar, kırık kapı kolları ve bir türlü yapamadığımız yanlış kullanılan alanlar. Yataklar temiz. Eh bizim de aradığımız bu.
Akşam bir Malatyalı arkadaşımızın şehrin dışında kayısı bahçelerinin içindeki evine yemeğe gittik. Yer Karakaya Barajı’na yakın. Ve tabii çok merak ettiğimiz Malatya mutfağının leziz tatlarından tatma fırsatını yakaladık. Orhan Bey’in Hanımı da İzmir’in Foça ilçesinden olunca Ege Mutfağı ile Malatya Mutfağı karışmış. Sonuç muhteşem. Meyve cenneti burası. Hiç bir yerde yemediğim ufak şeftaliler, kara üzüm, elma. Nefis kokulu domates. Hava gündüz ne kadar sıcaksa akşam da o kadar serin. Üşüdük. Orhan Bey kayısı hakkında oldukça bilgi verdi. Ne yazık ki şu sıralarda kayısılar bitmiş. Dallarında göremedik. Geç vakitlere kadar süren sohbet, temiz hava, yeşil doğa. Bizi iyi karşıladın Malatya. Cennet vatandan bir parça daha…

Ertesi gün Öğretmenevinden anayola çıkarak Fuzili Caddesi boyunca yürüdük. Küçük dükkânların yanında tanınmış markalara da rastlamak mümkün. İsmet İnönü’nün büyük heykelinin bulunduğu meydandan yukarı doğru tırmanarak Kernek Parkı bitişiğinde müze binasına geldik. “Kernek”, kaynak demekmiş.
Burada bir su kaynağı var ve cadde boyunca akıyor. Kanal Boyu Caddesi pek hoş. Sağlı sollu kafeler var. Müze çok zengin olmasa da Aslantepe Höyüğü’nden çıkartılan eserleri barındırıyor. Birçok eser de depolardaymış. Buradan çıkıp bir kahve içtikten sonra Sinema Caddesinde bulunan Beş Konaklar denilen geleneksel Malatya evlerinin bulunduğu yere geldik. Evlerden biri Etnografya Müzesi.

Bir diğeri de Malatya Mutfağı adı altında bir restoran. Çok güzel restore edilmiş. Bahçesinde yemek yedik. Fiyatlar diğer yerlere göre biraz fazla. Ama sonuçta et yiyorsunuz. Malatya Mutfağı et ağırlıklı. Özellikle de dana. Çeşitli isimlerde köfte yapılıyor. Analı Kızlı, içli, sıkma köfte… En leziz olan yemek Kiraz Yapraklı Sarma. Mutlaka tadılmalı. Geleli Kebabı da unutulmamalı. Bir de cacık olarak içilen taze semizotu yaprakları katılmış çorba.
Ertesi sabah taksi ile Elazığ dolmuşlarının kalktığı yere gideceğiz. Niyetimiz Harput’u görmek. Harput deyince Cevat Fehmi Başkut’un yazdığı Harput’ta Bir Amerikalı oyunu aklımıza geliyor. Bakalım nasıl bir yer?