Beste Serim Erbak: POLONYA-Kraków-Auschwitz Toplama Kampı V.Bölüm

POLONYA V.Bölüm
Kraków-Auschwitz Toplama Kampı- (Temmuz-2014)
Aslında bu kamplar hakkında birçok film seyrettim, kitap okudum ama burayı görmek onların yanında çok hafif kaldı. İnsanoğlunun zalim yanını bire bir soluduğunuz yerde hissetmek. Sabah erkenden otobüs terminaline gittik. Kampın önünden geçen minibüslere bindik. İyi ki erken gitmişiz. Yer bulmak oldukça zor. Ama ucuz bir ulaşım.(Kişi başı 12 zt)Minibüsün kalkış saatini beklerken kuşlara yem veren çocuk ile gitmek istediğimiz yer arasında tuhaf bir bağ kuruyorum.

Polonya’da araçların kalkış saati tam vaktinde. Ne geç ne erken. Buna çok dikkat ediliyor. Yollarda manzaraları seyrede seyrede ilerliyoruz. İnsan o zamanları düşünmeden edemiyor. Bu yollarda hangi çileler çekildi kim bilir.
Hava yağışlı. Yağmur ara sıra dursa da devam ediyor. Tipik evler var. Minibüste yüksek sesle bağıra çağıra konuşan gülen turistler beni rahatsız etti. Polonyalılar Efendi insanlar. Belli ki bu davranışları onaylamıyorlar. Minibüsten inince yürüyerek kampa giriyorsunuz.
Auschwitz-Birkenau çalışma ve toplama kampı olarak kullanılmış. Girişte gruplar ve bireysel gelen turistler ayrılıyorlar. Her gruba bir rehber eşlik ediyor.

Rehberimiz bizi kampın girişinde topladı. Kulaklıklarımızı taktık. Eşim burayı görmek istemediği için oğlum ve ben girdik. Rehber hangi ülkelerden geldiğimizi sordu. Sonra da özellikle gençlere böyle bir yere geldikleri için teşekkür etti. Çocuklarıyla gelen ve çocuklarının konuşup ağlayarak gürültü yaptıkları aileleri uyardı. Buranın alçak sesle konuşulması ve saygı duyulması gereken bir yer olduğunu belirtti. Kamp hakkında kısa bir bilgi aldıktan sonra giriş kapısına doğru ilerledik. II.Dünya Savaşı Nazi Almanya’sı tarafından kurulmuş kamp iki bölümden oluşuyor. Ama biz Auschwitz’i gördükten sonra Birkenau’ya gitmek istemedik.

Yüreğimiz dayanmadı. Kampın girişinde Almanca “ArbeitMachtFrei”“Çalışma Özgür Kılar” yazıyor. Tabii insanlar buraya getirildikten sonra bahsedilen özgürlüğün ne demek olduğunu anlamışlardır. Kamp UNESCO Dünya Mirasları Listesinde yer alıyor. Herhâlde insanlık dışı bu yerlerin ibret olması istenmiş.
Kampın etrafı elektrikli tellerle çevrilmiş ve 5km’lik bir alana kurulmuş. Aslında kampın kurulduğu kasabanın adı Oświęcim. Hitler burayı işgal ettikten sonra adını “Auschwitz” olarak değiştirmiş. Hitler’in emriyle başta Yahudiler olmak üzere çingeneler, özürlüler, eşcinseller Avrupa’nın çeşitli yerlerinden iş ve çalışma vaadiyle toplanarak buraya getirilen etnik topluluklar. Aç susuz bırakılarak çalıştırıldıktan sonra gaz odalarında öldürülmüşler. Hitler’in saf Alman ırkı yaratmak idealine kurban gitmişler.

Kampta bir klasik müzik orkestrası devamlı çalarmış. Esirler acı çekerken komutanlar da bunu dinleyip içkilerini yudumlarlarmış.
Yürürken bir zamanlar acı içinde kıvranan zavallı insanların ayak seslerini duyar gibi oluyoruz. İnsanları sizi Kanada’ya iş için göndereceğiz deyip çoluk çocuk yaşlı genç trenlere bindirerek bu ve buna benzer kamplara getirmişler. Sonra da hepsini ayrı koğuşlara koymuşlar.
Esirlerin giysilerinin sergilendiği bölümde, çocuk giysileri de var. İçimiz parçalandı. Herkesin gözü yaşlı. Esirler kampa getirildiklerinde her biri için bir evrak düzenlenmiş. Kilo, boy, saç rengine kadar her bilgi yazılmış. Genellikle insanlar bu zulme dört ay dayanabiliyorlarmış. Doğum ve ölüm tarihlerine baktığınızda bunu görebiliyorsunuz.

Kampa 75 kilo giren birisi 25 kiloya kadar düştükten sonra gaz odalarına oradan da fırınlara gönderiliyormuş.
“Anne ve Çocuğu” adlı heykel gerçeği yansıtıyor. İnsanların kurşuna dizildiği bölümde Alman yetkililer onları pencereden seyreder içkilerini yudumlarlarmış. Şimdi burada çiçekler var.
Kampa getirmek için insanların toplandığı yerleri gösteren bir harita duvarda asılı. Komşumuz Yunanistan’dan bile esirler getirilmiş. Çalışmaya diye gelip öldürülmüşler. Soykırım. Hitler’in görüşüne göre değer taşımayan herkes…
Rehberimiz tam da nerelerden getirildiklerini anlatırken arkamda büyük bir gürültü koptu. Genç bir kız aniden bayılıp yere düştü. Aramızda bir doktor varmış o ilgilendi. Ambulans çağrıldı. Ambulans hastane gibi. Hemen müdahale ettiler. Ben de kolonyalı mendil verdim. İlk müdahalede kullandılar. Böyle ayrıntıların üzerinde çok dururum. Mendili ne için almıştım kime kısmet oldu. Belli ki kızcağız anlatılanlara dayanamadı.

Gaz odaları için Frankfurt’tan gelen taşların kutuları. Ne için gönderdiklerini acaba biliyorlar mıydı? Gaz odaları çok kısa sürede 500’den fazla insanı öldürülebiliyormuş.
Kampa gelenlerin gözlüklerini her türlü eşyalarını ayırıp biriktirmişler. Kim bilir belki de yıllar sonra tüm dünyadan gelen kişilere yapılanları daha iyi anlatabilmek için. Engellilerin eşyaları. Bu zihniyet onların yaşamasını da doğru bulmamış. İnsanların kap kaçakları da büyük camların arkasında sergileniyor. Buraya getirilenler bavullarının üzerine ad ve adreslerini yazmışlar. Bir gün gelirde kayıplarını arayanlar bulabilsin diye.

Gelir gelmez insanların saçlarını kazıyıp onlardan kumaş dokuyup diğer esirleri bunların üzerlerinde yatırıyorlarmış.
Bir yandan yağmur yağıyor ama hiç kimse aldırmıyor. Üzüntü her yeri kaplamış. Nasıl bir yer burası? Kampın komutanı Ruslar geldiğinde esir olmamak için kendine darağacı yaptırmış.
Gaz odalarına doğru gidiyoruz. İnsan düşündükçe fena oluyor. Buradan çıkan kokuyu düşünemiyorum. Zira orada cesetlerin yakıldığı fırınlar da bulunuyor. Zaten söylenilene göre uzun yıllar ormana bu koku sinmiş. Artık burada sadece taze çiçekler var. Öldürülen masum insanların anısına. Kampta yatakhaneler banyolar bir felaket. Ayrıca insanların kapatıldıkları hücreler yedikleri yemekler facia. Hüzün dolu. Masum insanların hiçbir şeyden haberi olmayanların adımlarını ölüme gidişlerini hissettim. İnanılır gibi değil. Bir otobüs ile Birkenau’ya götüreceklerdi ama biz istemedik. Tekrar minibüs ile Krakow’a döndük.