Beste Serim Erbak: Portekiz – Şarkı söyleyen Coimbra

Kırmızıyı seven Portekizliler (4)
Şarkı söyleyen Coimbra-0cak 2015

Akşam saatlerinde Coimbra’ya vardık. Hava karardığı için şehri pek göremedik. Coimbra,Mondego Nehri kıyısında. Şehir Alcaçova tepesi üzerine kurulmuş. Avrupa’nın en eski üniversitelerinden birine sahip. Aynı zamanda kültürel açıdan çok gelişmiş. Portekiz’de şöyle bir deyiş varmış: ”Lizbon eğlenir, Coimbra şarkı söyler, Braga dua eder ve Porto çalışır. 711’de Mağribiler, İber Yarımadası’nı, ele geçirdiklerinde Coimbra da onların şehri olmuş. Ancak daha sonra Portekizliler tarafından alınan Coimbra Portekiz’in ilk kralı Alfonsa Henriques tarafından 1139 yılında başkent ilan edilmiş.

Biz Hotel Oslo’da kalıyoruz. Merkeze yakın. Yeni bir bina. Personel güler yüzlü. Hava gece biraz soğudu. Odalar güzel ama soğuk. Klimada problem vardı. Gece üşüdük. Bavulları yerleştirdikten sonra dışarıya çıktık. Ara sokaklardan merkeze geldik. Öyle uzak değil. Meydanda bir kafeye oturup bir şeyler yemek istedik. Bu kafeden başka her yer kapalı.
Dışarıda bir kaç masa var. Biraz sonra eşofman giymiş birileri geldi. Birileri daha derken meydan yaşlı genç çoluk çocuk doldu. Isınma hareketleri yapıyorlar. Meğerse bu bir gelenekmiş. Toplanıp şehirde koştular. Üniversite tarafından düzenlenen bir etkinlikmiş. Çok hoş. Coimbra’da ilk izlenimlerimiz.
Hotel Oslo’dan küçük bir detay. Otelin çatısında çok güzel bir kahvaltı salonu var. Tüm Coimbra’yı seyrederek kahvaltı yapıyorsunuz.

Ertesi gün, şehrin tepesinde yer alan üniversiteye gidiyoruz. Tüm tarihi binalar burada. Coimbra’nın en eski mahalleleri bu tepeye yerleşmiş. Biz yukarıya bir taksi ile çıkıp daha sonra eski mahallelerin dar sokaklarından aşağıya inmeyi planlıyoruz. Çıkarken basamaklar zorlar ama inişte aynı problemi yaşamayız diye düşünüyorum.
Üniversitenin fakülte binaları oldukça geniş bir alana yayılmış. Devasa heykeller var. Ama oldukça yıpranmışlar. Ana binada yenileme çalışmaları yapılıyor. İnsan kendini burada geçmişte yaşanan üniversite hayatının içinde hissediyor. Sanki her taraftan bilgi fışkırıyor.

Üniversite 700 yıl önce kurulmuş. UNESCO Dünya Miraslarında yer alan Üniversite önce 1290 yılında Lizbon’da açılmış. Daha sonra 1537’de buradaki kraliyet sarayının içine yerleştirilmiş. Ve her seferinde yeni birimler eklenmiş. Buradaki amfiler tüm bu yıllar boyunca eğitim ve öğretime ev sahipliği yapmışlar. Dünyanın en eski ve en çok tanınan üniversitelerinden biri. Birçok ünlü kişi bu üniversiteden mezun olmuş. Burayı görünce insan yeniden üniversite okumayı istiyor.
Rektörlüğün bulunduğu bölüme çok güzel bir kapıdan giriliyor. Bu kapıda çalışma var. İçeri girer girmez sizi muazzam bir avlu karşılıyor.
Avlunun nehre bakan bölümünde eski katedrali ve Portekiz’de pek çok mimari eseri yapan mimar Joao’nun dev heykeli var.(1502-1557)

Tabii bizim en merak ettiğimiz içinde 30.000 kitabı barındıran Joanina Kütüphanesi.1724 yılında Kral Joao V tarafından kurulmuş. Bunun için bilet alıp size ayrılan sürede içeriye girmeyi bekliyorsunuz. En fazla beşer kişilik guruplar halinde gezebiliyorsunuz.Dünyanın en iyi beş kütüphanesinden biri.
Kocaman kapı yavaşça aralanıyor ve görevli bayan kafası dışarıya çıkarıp sizi buyur ediyor. İçeriye girdiğimiz anda büyülendik. Yüksek ve tamamen resim dolu tavan. Katlara doluşmuş kitaplar. Kendimi çok eski zamanlarda hissettim. İnsan nereye bakacağını şaşırıyor.
Bir gezginin mutlaka görmesi gereken bir yer. Kütüphane bir hapishaneye açılıyor. Öğrenciler ve öğretim görevlileri içinmiş. Bu da bana çok ilginç geldi. Acaba bu kişiler ne suçlardan bu hapishaneye gidiyorlarmış ve cezaları nasıl sürüyormuş. Bu konuda bilgi alamadım. Bu üniversitenin diğer bir özelliği de öğrencilerinin üniversite kurulduğundan beri giydiği uzun siyah pelerin şeklinde cüppeleri. Burası bana “Harry Porter” filmlerini anımsattı. Sanki bir film setindeyim. Cüppeleriyle iki öğrenci görünce hemen fotoğraf çektirdim. Biri tıp öğrencisi diğeri ise sosyoloji öğrencisiymiş.
Öğrenciler mezun olduklarında rektörlüğün merdivenine dizilip bir seremoni yaparlarmış. İzlemek isterdim. Kim bilir ne güzel bir görüntü olur.
Koridorlarda yürüye yürüye üniversitenin yemekhanesini bulup bir öğrenci yemeği yedik. Pek leziz pek doyurucuydu. Çok da ucuz olduğunu söyleyeyim. Rektörlüğün girişi saray binası olduğu için muhteşem. Bu binalarda eğitim alan öğrenciler ne kadar şanslı. Fakültelerin verdiği iyi bir eğitimin yanında bu mekânlarda ilim irfan sahibi birisi olmak için emek harcamak…

Burada uzun bir süre kalınabilir. Ama ne yazık ki öyle bir vaktimiz yok. Çıkışta üniversiteye ait eşyaların satıldığı bir mağazaya uğruyoruz. Burada da öğrenciler görevli. Tepeden kıvrıla kıvrıla dar sokaklardan iniyoruz. Bir yandan da üniversitenin binalarının önünden geçiyoruz.
Çok değişik evler var. Napoli’deki kadar olmasa da balonlardan çamaşırlar sarkıyor. Bu kadar dik yerlerde nasıl oturuyorlar bilmem. İnsanın kalbi dayanmaz. İnsan inerken bile zorlanıyor. Ortaçağ surlarının içine yerleşmiş şehir. Aralarda küçük dükkânlar var. Manga Bahçesi değişik bir yapı. XVI. yüzyılda da Rönesans mimarı Jean de Rouen’in bir eseri. SantaCruz Manastırının bir bölümü olarak yapılmış. Kubbeleri bulunuyor. Buraya ait seramikler satıyorlar. Aşağıya indiğimizde şehrin en eski kafelerinden biri olan CaféSantaCruz’a giriyoruz. İçerde antika eşyalar var. Loş, gizemli bir atmosfer. Akşam Fado gecesi varmış. Portekiz’in renkli evlerini burada da görmek mümkün. Çok hoş. Coimbra’yı ziyaret eden herkes burada bir kahve içip zamanda kaybolmalı. Deri kaplı sandalyeler.
Kafe kültürü Portekiz’de bir hayli gelişmiş. Yaşlılar sohbet için uğruyorlar. Belli ki her zaman burada vakit geçiriyorlar. Akşama da Fado var. Fado Portekiz’in halk müziği. En güzellerini Coimbra’da dinlersiniz dediler. Önceleri denizlere açılan erkeklerine kadınları tarafından yakılan ağıtlarla başlamış ve daha sonra değişik formlar almış. Ama genelde hüzünlü. Fado söyleyen şarkıcılara “Fadista” deniyor. Portekiz’in’Fado Kraliçesi’ AmáliaRodrigues’miş. 1999’da vefat ettiğinde Ülkede üç günlük yas ilan edilmiş. Ana Moura, en popüler fadistalardan. Mariza, müzik tarzı ile uluslararası alanda tanınan bir başka fadosüperstarı. Carlos do Carmoda ünlü bir Fado şarkıcısı. Coimbra’da söylenen Fado’nun biraz politik biraz da isyankâr olduğunu işittik. Biz de bu akşam dinleyeceğiz. Yerimizi otelden ayırttık. Kafeden çıktıktan sonra şehrin çarsının bulunduğu merkeze geldik. Burada SantaCruzManastırı bulunuyor. Ve tüm aktiviteler manastırın önündeki meydanda yapılıyormuş. Raca Oito de Maio Meydanı.

Manastırın kapısı çok güzel. Meydanda bir tarih yatıyor. Dar sokaklarda yürüyoruz. Bu arada vitrinlerde bebek kıyafetleri ilgimi çekti. Almedina Kapısı da ilginç bir yapı. Arap mimarisi.
Kapıdan eski şehre giriyorsunuz. Her sokak başka bir güzellik. Bronzdan heykel pek hoş. Şehrin Meydanında Otel Astoria 1926 yılında yapılmış. Orijinal bir yapı.Mondego Nehri kıyısında. Ayrıca Largo da Portagem’de JoaquimAntonio de Agular heykeli Mondego nehrine bakmakta. Burası SantaClara Köprüsü yakınında. Birçok mağaza ve alışveriş merkezi buraya yerleşmiş.

“A Capella”daFado dinlemek üzere yola çıktık. Yerini bir türlü bulamayınca yoldan geçenlere sorduk. Bize o kadar yardımcı oldular ki. Hatta bizimle birlikte aradılar. Corpo de Deus sokağında eski bir kilise. Bir şeyler içip dinliyorsunuz. Fado’ nun özelliği dinlerken hiç bir gürültü olmaması. Söyleyen kişinin sesi çok güzel. Arkada da şarkının anlamına uygun bir sunum var. Şarkıcı, şarkının anlamını İngilizce de açıklıyor. Ortam, o güzel ses, ona eşlik eden müzisyenler hepsi birlikte sizi alıp başka zamanlara götürüyor. Bizim ufaklık biraz mızıldanınca çıkmak zorunda kaldık. O sırada ara verildiği için tenor yanımıza gelip beğenip beğenmediğimizi sordu. Anlaşılan çıkmamıza üzüldüo da pelerin bir palto giymişti. Biz de durumu anlattık. Aklımız orada kaldı. Ne yazık ki bu güzel dinleti son buldu. Otele döndük. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra yolumuz Porto’ya… Otelimizin o güzel şirin âdete bir oturma odası konumundaki kahvaltı salonunda kahvaltımızı yaptık.Coimbra gerçekten çok güzel bir şehir. Tüm Portekiz şehirleri gibi.