Beste Serim Erbak: Trakya 4 – Paleolitik Çağ mezarları-(Dolmen-Menhir)

TRAKYA 4
Paleolitik Çağ mezarları-(Dolmen-Menhir)
2016

Edirne’den çıktıktan sonra Tekirdağ’a doğru yol almaya başladık. Bu güzergâhta çeşitli yerlerde Dolmenlerin bulunduğunu okumuştum. Ama görebilmek için anayoldan ayrılıp köylere girmek gerekiyor.

Dolmenler Taş Çağı mezarları. Genel olarak iki tane yan bir tane bunların üzerine konmuş üç kayadan oluşuyor. Oda gibi. Toprak üzerinde ya da altında kalanları var. Dünyanın çeşitli yerlerinde bu mezarlara rastlamak mümkün. Mezarların içine ölülerin çeşitli değerli eşyaları konulurmuş. Bu nedenle de mezarlar yıllar boyunca insanlar tarafından yağmalanmış. Tabii mezarların yapılabilmesi için büyük taş blokların bulunması gerekirmiş. Türkiye’de bazı yerlerde Dolmenlere rastlansa da en çok Tekirdağ bölgesinde, Lalapaşa civarında görülüyorlar. Yörede bunlara Kapalıkaya deniliyor. Mezarlar insanlığın gelişimini öğrenebilmek için iyi bir kaynak oluşturmuş. Yörede yüzün üzerinde Dolmen varmış. Biz de bir köye girip sorduk. Köylülerden biri buralarda böyle bir yerin bulunduğunu ama inip yürümemiz gerektiğini söyleyerek bize eşlik etti. Dağda patika bir yoldan Dolmene vardık. Tabii bakımsız, kendi haline terk edilmiş.

Aynı şekilde Dikey olarak dikilmiş kaya parçaları da böyle mezarları simgeliyor ve Menhir adıyla anılıyor. Bu kaya parçaları çok yüksek oldukları için halk arasında bir korku yaratıyormuş. Tarlaların arasında mezarlar kendi kaderlerine terk edilmiş. Üst kısımları parçalanmış. Yolda sıkça Ayçiçeği tarlalarını görüyoruz.
Tekirdağ Ereğlisi, Yeni çiftlik sahil kesiminde bir akrabamızın evinde konaklayacağız. Bu kıyıda çoğunlukla İstanbullu ve Tekirdağlıların yazlıkları bulunuyor. Kıyıda birçok martı tarlalara konmuş birlikte havalanıp denize gidiyorlar sonra tekrar geri dönüyorlar. Çok ilginç bir görüntü.

Deniz güzel ama kıyıda fazlasıyla yosun var bu da yüzmeyi zorlaştırıyor. Tekne ile kıyıyı boydan boya geziyoruz. Güzel yerler. Yeşil mavi ile birleşiyor.
Buraya yakın olan“Şato Nuzun Bağları”nı görmeye gidiyoruz. Sahipleri 2005 yılında Çeşmeli Köyünde büyük bir arazi alarak şarap üretimi için bağlarını kurmuşlar. Şimdi oldukça verim alıyorlarmış. Organik tarım sertifikaları var. Telefon edip randevu alarak gittik. Şarap mahzenini gezdik, bilgi aldık. Çok güzel bir yer.

Ertesi gün Eceabat, Seddülbahir‘den arabalı vapur ile Çanakkale‘ye geçtik. Çanakkale Boğazının en dar yerinde Anadolu yakasında Çimenlik Kalesi (Kilitbahir Kalesi) gözüküyor. Bu kale 1462 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un savunması amacıyla yaptırılmış. Kale çeşitli zamanlarda kullanılmış. Şimdi restore edilmiş. Diğer Osmanlı kalelerinden farklı bir görünüme sahip. Silindirik bir yapısı var. Üç yapraklı yonca planıyla inşa edilmiş.

Eceabat’tan ayrılırken Kilitbahir Köyü sırtlarında “Dur Yolcu”yazısı ve bir asker figürü göze çarpıyor. Yarım asırdan fazladır bu yazı Çanakkale’nin sembolü olmuş. Böylece Çanakkale Boğazının en dar bölgesinden karşıya geçmenin keyfini yaşıyoruz.

Çanakkale’ye varınca arabayı park etmek için bir yer arıyoruz. Pek kolay değil. Çok kalabalık, yer bulmak zor.Ana caddede epey ilerledikten sonra meşhur “Aynalı Çarşı” yakınlarında bir yer buluyoruz. Yürüyerek tarihi yere ulaşıyoruz. Bu arada ara sokaklardaki yapıları da fotoğraflamayı ihmal etmiyoruz.

Aynalı Çarşı (Halyo Çarşısı) 1890’da şehrin Musevi cemaatinin ileri gelenlerinden EliyauHallio tarafından yaptırılmış. Kapalı Çarşı. Aslında çok fazla bir özelliği yok. Anlatılanlara göre Evliya Çelebi Seyahatnamesinde buradan bahsetmiş. Bu nedenle tarihinin daha eski olduğu düşünülüyor. İçinde eskiden atlar için koşum ve süs eşyası satan dükkânlar bulunurmuş. “Ayna” adı verilen at gözlüklerinin burada satılmasından dolayı çarşıya ”Aynalı Çarşı”denilmiş. Çanakkale Savaşlarında çarşı önemli bir rol oynamış. Türküsünü de unutmamak gerek. Şimdi Çanakkale’ye ait turistik eşyalar satılıyor. Çıktıktan sonra İzmir’e gitmek üzere yola çıkıyoruz. Uzun bir yol. Güzel bir gezi. Güzel yurdumun tarih kokan başka bir köşesi.