Beste Serim Erbak: Uçsuz bucaksız Anadolu – 4.Bölüm-Erzincan-Tunceli

Dağ yollarında inanılmaz vahşi, güzel manzaraların keyfini yaşıyoruz. Gedikbaşı Geçidi 1710 m yükseklikte. Yoldan geçen hayvan sürüleri nedeniyle sık sık durmak zorunda kalıyoruz. İliç’teyiz.Karasu nehri üzerindeki Bağıştaş barajı devasa yapılarıyla karşımıza çıkıyor. Baraj Gölü çevresindeki sarı tonların hâkim olduğu bitki örtüleriyle görülmeye değer. Biraz ilerleyince “Anagold Madencilik” tabelasına rastlıyoruz. Altın Madeni. Yılda 6,5 ton altın elde ediliyormuş. Yolumuz Kemah’a doğru. Savaş Gediği Geçidi 1630m yükseklikte.Kemah bu gezide beğenmekte en fazla zorlandığım yer olarak hafızamda yerini alıyor. Yokuşların bol olduğu bir yerleşim. Tarihi bir kaleye sahip. Halk hiçbir şekilde sizinle ilgilenmiyor. Hatta bizi görmekten rahatsız olmuşa benziyorlar. Meydandaki bir kahvede oturup bir çay içelim diyoruz ama bu bile fazla geliyor.

Yolumuza devam ediyoruz. Dağlardaki tek tük evler toprak ile bütünleşmiş. Acemoğlu Köprüsü ve Şehitlik ve Pelitsırtı Geçidi.( Rakım 1225).Artık Erzincan’a yaklaşıyoruz. Doğa gene yeşile teslim oluyor. Cırcır böcekleri inanılmaz bir koro oluşturmuş. Uzun süre bu ses kulaklarımdan gitmedi. Erzincan’a girdikten hemen sonra Seven Kevser restorana oturup, döner yedik. Etler gerçekten çok leziz. Merkezde kapalı çarşıyı geziyoruz. Bakır işlemeler göz kamaştırıyor. Ne yazık ki Erzincan’ı gezmek için daha fazla vaktimiz yok. Şehir özellikle çevredeki doğal güzellikleri ile ün kazanmış.

Merkezden 30km uzaklıkta Girlevik şelalesini görmeye gidiyoruz. Çok yakın ama yol çalışmaları nedeniyle epeyce farklı güzergâhlardan geçerek ulaşabildik. Sonuçta gördüğümüz güzellik tüm bu çabalara değdi. Şelaleye gelirken yolun sağında solunda birçok güzel ev dikkatimizi çekti. Anlaşılan burası Erzincanlıların yazlık konutları. Şelale yaklaşık 30 m yükseklikten birçok farklı kaynaktan akmakta. Burası aynı zamanda mesire yeri. Çiçekler içinde. İğde ağaçlarının gölgesinde, akan suların serinliği ile burada bulunan restoranda yemeğin tadı bir başka.

Şelale sularını buraya birkaç kilometre uzaklıktaki,Kalecik köyünde, dokuz ayrı kaynaktan alıyormuş.Kışın donan şelalenin görüntüsünü anlata anlata bitiremiyorlar. Görmek isterdim doğrusu. Artık Tunceli bizi bekler.Dağlara doğru 1900m yükselince, Pülümür geçidine varıyoruz. Yol çok ilginç. Munzur Dağlarını seyrederek, Munzur nehri paralelinde vadide ilerliyoruz.Manzara olağanüstü. Kırmızı renkteki kayalardan sular akıyor.Fotoğraf sanatçıları için inanılmaz görüntüler. Ama yol çok dar ve kayaların oyulmasıyla meydana gelmiş çok sayıda tünelden geçiyoruz. İnsan bu güzellikler karşısında nereye bakacağını şaşırıyor. Hava iyice karardı.

Tunceli bir tepeye yerleşmiş.Gezimiz boyunca gittiğimizyerlerdeki, otellerden yer ayırtmadık ve şimdiye kadar bir sorun da yaşamadık. Ama buradabuna pişman olduk.Nasıl olsa yer buluruz dedik ama hiç de öyle olmadı.Sonradan konuştuğumuz kişilerden aldığımız bilgilere göre bunun nedenini çözdük. Tuncelilerin büyük bir kısmı yurt dışında çalışıyormuş ve yaz aylarında mutlaka memleketlerine geliyorlarmış. Çok kalabalık. Zar zor bir otel bulduk ama kötü. Bir gece kalacağımız için önemsemedik. Nehir kenarında çeşitli restoranlar bulunuyor. Akşam aşağıda akan Munzur ırmağının kıyısında oturabilmek için epeyce dik bir merdivenden indik. Kültür Köyde, yağlı ekmek ve Sırım, yöresel tatlar muhteşem. Çok yorgun olduğumuz için erkenden uyumak istedik.Yarın 14 Temmuz bakalım yol bizi nereye götürecek.

Sabah otelin üst katında kahvaltı hazırlanmış. Samimi bir ortam. Fazla çeşit olmamasına rağmen leziz. Otelin en büyük sorunu asansörün olmaması. Allahtan otel çalışanları size yardımcı ediyor, bavulları çıkarıyor. Otel,dar bir sokakta. Aslında trafiğe kapalı ama arabayı park etmek için bize izin veriyorlar. Sabah kahvaltıda Munzur vadisinin dillere destan sarımsağından söz ediyorlar. Tek dişli sarımsak. Tunceli’nin Ovacık, Pülümür, Pertek ve Hozat ilçelerinde yetiştiriliyormuş. Bir yumurta büyüklüğündeymiş. Aroması çok güçlüymüş. Sarımsak tohum aşamasında vaktinden önce toplanırsa üretici 30-40 bin lira para cezası ödemek zorundaymış.Fiyatına rağmen her zaman alıcısı varmış. Bulsak biz de alırdık. Valizlerimizi aşağıya bırakıp çarşıya çıktık. Arnavut kaldırımı taşlar ile bezenmiş sakin sokaklar ve sakin insanlar.

Hayat yavaş. Hiç kimsede en ufacık bir telaş yok. Her zaman yaptığımız gibi bu şehre ait bir anı götürmek istiyoruz. Ama açık bir yer bulmak zor. Anlaşılan dükkânlar geç açılıyor. Bir pasajın içinde hediyelik eşyaların satıldığı dükkân sahibine acele telefon ediliyor. O da hemen geliyorum deyip, bir saat sonra geliyor. Beklerken pasaj içindeki kahvede çay içiyoruz. Dükkân sahibi güler yüzlü bir bayan. İçerdeki eşyaların çoğu Çin malı. Bir şeyler alıyoruz. Tunceli’nin balını met ediyorlar.
Ama yeni bal çıkmamış. Ağustos ayında çıkarmış. Yetişemedik. Halk çok cana yakın. Herkes elinden gelen yardımı yapıyor. Artık yola koyulma vakti geldi. Bugün Diyarbakır’a gideceğiz.