Beste Serim Erbak: Yozgat-Çapanoğlu Camii- Nizamoğlu Konağı

ANADOLU’DA 3500 km.(2012)

İç Anadolu Bölgesinde ilerliyoruz. Doğa’da sarı ton hâkim. Yozgat yeşillikler içinde bizi karşılıyor. Eski çağlardan beri birçok medeniyetin yerleştiği yer.  Kaplıca Kenti olarak adından söz ettiriyor. Gece yaklaştığı
için vakit kaybetmeden otelimize gitmek istiyoruz.

Çamlık Milli Parkı içinde Galata Otel. Açıkçası burada böyle bir tesis düşünmemiştim. Her çeşit çamın bulunduğu bir ormanın içinde. Bina önceleri bir rehabilitasyon merkezi olarak yaptırılmak istenmiş. Yapı bir türlü tamamlanamayınca otel olarak hizmet vermeye başlamış. Muhteşem doğa nefis bir hava. Odanın kapısını açık bırakıp oksijenden bol bol yararlanmak istiyoruz. Otelin duvarlarında sporcuların resimleri var. Anlaşılan oteli kamp olarak kullanıyorlar. Spor yapmak için tesislerin olmasından anlaşılıyor. Ertesi gün temiz havanın da tesiriyle erken uyanıyoruz. Kahvaltıdan sonra Yozgat’ı gezeceğiz. Bugün 30 Ağustos, Zafer Bayramı. Bakalım buralarda nasıl kutlanıyor? Şehirde büyük bir cadde var. Tabii Yozgat’ın simgesi testi heykelini hemen fark ediyoruz. Tören olacağı için yollar kapatılmış. Hafif bir yokuştan çıkarak Yozgat’ın sembolü Saat Kulesi’ne varıyoruz. Yokuşun her iki tarafında dükkânlar sıralanmış. Burada testi kebabı meşhur. Her kebaptan sonra testi kırılmaktaymış. Testi kebabını
yemek kısmet bir türlü kısmet olmadı. Anladığım kadarıyla testi kebabı yemek istiyorsanız bir ya da iki saat önceden ısmarlamalısınız. Vakit alan bir yemek.
Saat Kulesi gemi fenerlerine benziyor. Merkezde bulunuyor. Tevfikzade Ahmet Efendi tarafından yaptırılmış.1800’lü yıllarda. Üzerindeki çan oldukça ağırmış. Saat çanı her yarım saatte bir düzenli olarak vuruyor.
Saatin etrafında ellerinde Türk Bayraklarıyla öğrenciler yerleşmiş. Bazıları Flama taşıyor. Bir de oldukça donanımlı bir mehter takımı. Onlar Osmanlı marşları çalıyorlar. Davudi sesli biri de onlara şarkılar, şiirlerle
eşlik ediyor. Küçük bir askeri birlik onları izliyor. Sanki Osmanlı devrinde bir zaferini kutluyorlar.
Meydana açılan dar sokaklarda geziyoruz. Ufak bir Yozgat hatırası testi almak istiyorum. O sırada gözüme aşağıya doğru kat kat havuzlarla inen bir park çarpıyor. Güneşli bir gün. Oturup kahve içmeye karar veriyoruz.
Güler yüzlü garson siparişlerimizi alıyor. Biraz sohbet ediyoruz. Bize nereden geldiğimizi soruyor. “İzmir” diyoruz. Gözlerini iri iri açarak buraya neden geldiğimizi soruyor. Bizi Yozgatlı sanıyor. Hele biz gezmek için
deyince şaşkınlığı bir kat daha artıyor. Bu sefer bizim Yozgat’ımızın şusu var busu var, diye başlıyor anlatmaya. Biz de onun söylediği yerleri görmek istiyoruz. Çarşıdan geçerken prefabrik ev reklamları ilgimi çekiyor. Bozok yaylası ve çevresine yapmak için mi? diye düşünüyorum.

Daha buraya gelmeden Çapanoğlu Camii’ni görmek istiyordum. Parkın hemen üst tarafında.1799’da Çapanoğlu Mustafa Bey tarafından yaptırılmış. Bu cami beni çok etkiledi. Bahçesinde mezarlık var. Eşim içeri girdi ben dışarıdan seyrediyordum. O sırada daha sonradan bu caminin imamı olduğunu öğrendiğim yaşlı bir kişi “Hanım kızım niye
dışarıda duruyorsun, içeri girsene, bizim camimiz çok güzeldir” diyor. Çok haklıymış. Gördüğüm en güzel camilerden biri. İçerdeki duvarlar renkli meyve, çiçek, yaprak resimleri ile süslenmiş.
Parkın üst kısmından yokuşu çıkmaya devam edince sol tarafta Belediye Başkanı ve eşi tarafından restore edilen Nizamoğlu Konağı’na ulaşıyoruz. Konak aynı zamanda müze özelliğini taşıyor.210 senelik bir ahşap bina. Bizi gezdiren görevli bayanın anlattıklarına göre bina Nizamoğlularının damadı Hurşit Bey’e kalıyor. Oğlu Hayri Bey 1954-1960 yılları arasında Yozgat Belediye Reisliği görevini yapıyor. Hayri Bey 100 kusur yaşında vefat ediyor. Bina 2007 yılında restore ediliyor. Kız kardeşleri Faika İnal ve Halet İnal Hanımlar da buranın restorasyonuna
yardım ediyorlar. Hatta bazı antika eşyaları da buraya bağışlıyorlar.
Halen kendileri Ankara’da yaşıyorlarmış. Zaman zaman burayı ziyaret ederlermiş. Odalardaki dolaplar karaçam ağacından yapılmış. Bu ağaç Yozgat’ta yetişiyormuş. Dolapların içi banyo. Bu tür yapılara Anadolu’da
rastlanıyor. Ama burada bir yer diğerlerinden farklı. Hatta bize evi anlatan hanım şimdi size göstereceğim yer ne olabilir diye sordu. Bilemedik. Oysa buraya sırf bunu görmek için turistler geliyormuş.
Dolabın içinde kapaklı bir bölüm. Oda sütannenin odasıymış. Kayınvalide kıymetli olan eşyalarını buraya koyar kapağı kapatır üzerine de çamaşır koyarmış. Yani kayınvalide geline güvenmezmiş. Çok ilginç.
Adı Kaynana Zulası. Duvarda 2012 Londra Olimpiyat Oyunlarında madalya alan Grekoromen güreşçi Yozgatlı Rıza Kayaalp’in fotoğrafı var.

Bir diğer duvardaki resmin öyküsü ise oldukça enteresan.1938-40 Yozgat depreminde herkese su dağıtan Sucu Dursun Dede. Bu kişi kutsal bir zatmış. Kim susarsa yanında bitiverirmiş. Yozgat’ta yiğide deli derlermiş. Birbirine sarılmış Yozgat’ın iki delisinin de resimleri var. Şair Abbas Sayar kitabında bu delilerden söz ediyormuş. Diğer bir ağaç kabartma resim de ilginç geldi bizi gezdiren hanım bunun Sorgun köyünde yaşayan efsaneye göre Kerkenez denilen yaratıklara ait olduğunu söyledi.
Eminim daha gezecek yerler vardır ama ne yazık ki bizim vaktimiz az.
Hattuşaş (Boğazköy) bizi bekliyor.