Beste Serim Erbak: Yuvarlakçay-Patara-Letoon-Xanthos Antik Kentleri-Saklıkent

Yuvarlakçay,Patara, Letoon,Xanthos Antik Kentleri–Saklıkent
2016

Kısa bir bayram tatilinden yararlanarak Antalya’nın Dünyaca ünlü Patara Plajını görmek üzere İzmir’den yola çıktık. Hava oldukça sıcak. Bu sene kış zor gelecek. Öğle yemeğimizi, Muğla Köyceğiz ilçesinde “Yuvarlakçay Bilen” restoranda yedik. Girişte iki insan maketi bizi restorana davet ediyor. Bana çok ilginç geldi.İnce zekâ.Restoranın bulunduğu yer harika. Şırıl şırıl akan su. Üzerinde tahtadan yapılmış yemek yeme yerleri, köprü ve salıncak. İnsan burada saatler geçirebilir. Su ve doğa. Yemekler oldukça fiyatlı ama bir o kadar da leziz. Tur ile gelen Safari grupları burada yemek yiyorlar.

Yer ayırttığımız “PatarosOtel”i arıyoruz. Gelemiş Köyü civarında. Begonvillerin arasında şirin mi şirin bir otel. Bir aile işletmesi. Resepsiyondaki dekor çok ilginç Bir hayli yorulduğumuz için çevreyi dolaşmak yerine yemeğimizi otelde yemeği tercih ettik. Sahipleri bize ikramlarda bulundu. Anlaşılan müşterileri de buraya her zaman gelen kişiler. Herkes birbirini tanıyor. Küçük bir havuzun kenarında yemeğimizi yiyoruz. Bir ev havası tadında hoş bir gece oluyor.

Sabah kahvaltının ardından Patara Plajına gitmek için hareket ediyoruz. Burası küçük bir yerleşim birimi. Ufak restoranlar, pansiyonlar, hediye dükkânları dikkatimizi çekiyor. Otele yaklaşık bir kilometre uzaklıkta Patara Plajı. Kıvrıla kıvrıla giden bir yol. Manzara muhteşem. Plaja gelmeden Patara Antik Kentinden geçiyoruz.
15 km’den fazla Patara kumsalı Dünyanın en güzel plajları arasında yerini almış. Akdeniz’in en uzun plajı. Bir başka önemli özelliği deCarettaCaretta deniz kaplumbağalarının yumurtalarını buraya bırakması.

Patara, UNESCO Dünya Kalıcı Miras Listesi’nde bulunan Xanthos vadisinde denize açılan tek yer özelliğini taşıyor.
Bu nedenle doğal koruma alanı. Unesco tarafından korunuyor. Unesco Dünyanın en güzel yerlerini hemen koruma altına alıyor. İyi mi kötü mü bilmem. Tek kusuru aşırı bir rüzgâr olması. Bilet alırken Antik Kent gezisi ile birlikte alabiliyorsunuz. Sadece plaj için de almak mümkün. Eylül ayı olmasına rağmen çok kalabalık. Bir tahta yoldan plaja ulaşıyorsunuz.
Plajın ince kumu her yere taşınmış. Girişte birçok yazı var. Her ne kadar bazılarında imla hataları varsa da ilginç.Patara Plajı08:00-19:00 saatleri arası ziyaretçilere, 19:00-08:00 arasında ise Carettacarettalara açık.Plajın bir diğer özelliği de 200-300 metre içeriye doğru genişleyerek kum tepeleri oluşturmuş olması. Yeşilçam’ın çöl temasını işlediği filmler burada çekilmiş.

Saz ve tahtadan yapılmış bir kafeterya ve şezlonglar var. Kafeteryada fiyatlar oldukça ucuz. Kaş Kültür ve Turizm Derneği işletiyor. Şezlongları bir ücret karşılığında kiralıyorsunuz. Kum deniz harika ama çok dalgalı. Anlatılanlara göre bir ay sonra bu dalgalar azalabilirmiş. Kumsalda yürüyebildiğim kadar yürüdüm. Kum tepelerine çıkıp, indim. Bronzlaşmak isteyenler için harika bir fırsat. Sakin huzur dolu. Plaj o kadar büyük ki kalabalık hiç rahatsız etmiyor.
Büyülü bir yer. Ülkemiz her defasında gezginleri şaşırtabiliyor. Gez gez bitmiyor. Her yer tarih, doğa inanılmaz. İlk gün akşama kadar kalıp güneşin batışını izledik. Akşam oldu. Otele dönüyoruz.
Ertesi gün tekrar Patara’ya gidip öğlene kadar kalıyoruz. Öğlen burada bir şeyler atıştırdıktan sonra bu güzel plaja veda edip Patara Antik kentini görmek istiyoruz. Ana yoldan geçerken görülen kent gerçekten harika. Patara Antik Çağda Likya Birliğinin başkentiymiş.

Tabii o zamanlar bir liman şehriymiş. Daha sonra Eşen Çayının doldurduğu alüvyonlar sayesinde kent içerde kalmış. Yol üzerinde Roma devri mezar anıtları bulunuyor. Girişte üç bölümlü Zafer takı oldukça iyi restore edilmiş. Biraz ilerleyince Hurmalık Hamamı. Tiyatrosu. Kazıları devam eden meclis binası. Ören yeri oldukça büyük bir alanı kaplıyor. Kazılar devam ediyor. İlgimi en fazla “Leto Hurmalığı” çekti. Tarihi 2000 yıl öncesine dayanan hurmalık vahalarda rastlanan cinsten. Hurma ağaçlarının 200 yaşında olduğu tahmin ediliyormuş. Ayrıca çevrede başka hiç Hurma ağacı yok.

Mitolojiye göre Tanrıça Leto ile Zeus‘un oğlu Apollon burada doğmuş. Doğum sancıları tutan Leto buraya sığınmış. Doğum bu hurmalıkta gerçekleşmiş.
Gerçekten güzel bir ören yeri. Özellikle Tiyatro ve Meclis Binası. Meclis binası restorasyon çalışmalarının TBMM tarafından yapılması ayrıca dikkat çekici. Mimar Dionyslos’un Mezar Yazıtı ilginç.
Güneşi burada batırdıktan sonra Gelemiş Köyü içinde “Aspendos Restoran” da akşam yemeğimizi yedik. Bolulu usta bize nefis tatlar sunuyor. Şirin bir yer. Erkenden yattık.Ertesi gün yolumuz uzun.
Sabah doğal ürünlerin ağırlıkta olduğu güzel bir kahvaltının ardından yeniden yola çıktık. Bir başka ünlü plaja doğru. “Kaputaş Plajı”.Kaş -Kalkan sahil yolu üzerinde. Karayolu yukarıda kalıyor.187 basamak ile aşağıya iniliyor. Küçük bir plaj ama mükemmel bir kum ve muhteşem bir mavi. Kalabalık o kadar fazla ki; yol kenarı park etmiş araba dolu. Tam bir keşmekeş.

Plaj çok güzel ama bir daha inmeyi göze alabilir miyiz bilmem. Patara’nın iri dalgaları, küçük bir koy olmasına rağmen burada da aynı şekilde. Tekrar otele dönüp eşyalarımızı alıyoruz.
İlk durağımız Antik Çağda Likya’nın dini merkezi olan Letoon Antik Kenti. Burada Artemis ve Apollon’un annesi Leto’ya adanmış büyük bir tapınak bulunuyor. Kent Unesco Kültür Mirasları listesine girmiş. Tiyatronun giriş kapısının üzerindeki masklar görülmeye değer. İnsan büyüleniyor.

Fethiye’ye 46 km uzaklıktaki Kınık Köyünün tepelerinde Xanthos Antik Kenti de Unesco Kültür Mirasları listesinde. Letoon’a 4 km uzaklıkta. Likya’nın idari merkeziymiş. Ara yollar oldukça karışık. Yolu zor bulduk. Bu kent yangın ile tamamen yok olmuş ve daha sonra tekrar inşa edilmiş.

Yaşlı bir adam buraya iyi bakılmadığını anlatıyor. Şehir geniş bir araziye yayılmış. Aslında tam gezebilmek için daha fazla bir zaman gerekiyordu. Tepeden aşağıya bakıldığında görülen seralar hoş bir manzara oluşturuyor. Xanthos’tan Fethiye Saklı Kente gelip öğle yemeğimizi yiyoruz. İnanılmaz bir kalabalık var. Su kenarındaki yemek yerlerine çoluk çocuk herkes doluşmuş. Hatta Saklı Kent girişi maç girişlerine benziyor.
Köyceğiz’e girip göl kenarında bulunan bu şirin beldede bir çay içmek hoş olacak diyoruz. Gerçekten de çok güzel bir yer. Göl deniz gibi gözüküyor.
Artık İzmir’e dönme vakti. Gece geç bir saatte varacağız. Kısa ama güzel bir gezi oldu. Tabii bal almayı unutmadık.Köyceğiz denince…