Beste Serim Erbak: Sakız Adası

Bu ikinci kez Sakız Adası’na gidişim. Geçen sefer vize almak zorunda kalmıştım, ama bu sene Yunanistan yeşil pasaportlara vizeyi kaldırdı. Bizim için güzel bir fırsat oldu, değerlendirmek istedik. Eşim ve oğlumla 5 Eylül 2010’da Çeşme limanından hareket ettik. Çeşme yat limanı yeni yapılmış ve gerçekten çok güzel olmuş. Çeşme’de adaya bilet satan birkaç acente var. İsterseniz otel de ayarlıyorlar. Biz araba kiraladık. Günlüğü 43 Avro, otomatik araba. Bilet eylül ayında olduğumuz için sezona göre daha ucuz. Kişi başı 20 Avro. Oldukça yakın bir ada. Aslında 45 dakika sürüyor, ama limana yanaşmalarla varış bir saati buluyor. “Chios” gemisiyle 06. 55 ‘te hareket ediyoruz. 7.50’de adaya varıyoruz. Gemi mürettebatı hem Yunanca hem de Türkçe konuşuyor.
Oradakilerle sohbet ediyor, kalınacak yerleri öğreniyoruz. Oteller biraz daha pahalı. Pansiyonu tercih ediyoruz. Bize Yeni Zelandalı bir bey ile evli Yunan hanımın pansiyonunu tavsiye ediyorlar. Gemiden indikten sonra, on beş-yirmi dakika yürüyoruz. Pansiyon koyun en sonunda. Küçük ve sevimli bir yer. Eski bir Rum evi. Fazla restore edilmemiş, içerdeki eşyalar antika. Çok zevkli döşenmiş. “Chios Rooms”. Don ve Dina’nın pansiyonu. Biraz da indirim yapıyor.40 Avro’ya üç kişi için anlaşıyoruz. Mutfak ilginç döşenmiş. İlk anda kütüphane gözüme çarpıyor. Anlaşılan her kalan, kendi dilinde bir kitap bırakmış. Akşam sahilde tavernalardan birinde, nefis Yunan yemeklerini tadarak, tabii ki kalamar ağırlıklı bir ziyafet çekiyor, adanın keyfini çıkarıyoruz.

Ertesi gün arabayla yolculuğumuz başlıyor. Benzin, tüm adalarda olduğu gibi burada da ucuz. Üç ilginç yerleşim var: Mesta, Pirgi ve Anavatos. Pirgi’nin evleri oldukça ilgi çekici.Tüm duvarlar değişik bir stilde boyanarak desenler yapılmış. Bu çok eskilere dayanmıyor. Hatta benzin istasyonu ve atm bile aynı şekilde boyanmış. Oldukça turistik bir yer. Köyün meydanında yediğimiz yemek bir hayli pahalı. Bu sene fiyatların arttığı söyleniyor. Evlere kurutulmak üzere asılmış domatesler görüntüye ayrı bir güzellik katıyor.

Mesta ortaçağdan kalma bir yerleşim. Sonradan ilaveler yapılmış. Butik otellerin sayısı fazla. Sessiz, huzur dolu bir yer. Bir kez daha gelinirse burada da kalınabilir. Bir adres de aldım: Medieval Castle.

Şehrin birkaç kapısı var. Mesta’ya girmeden meşhur sakız ağaçlarını görmeden olmaz. Bu adada sakız her şeyde kullanılıyor. Rakıda, şekerde, akla gelecek her türlü tatlıda… Sakız ağacı çok yüksek değil, ama dalları,yayılmış zeytine benzer bir ağaç. Sakızlar beyaz beyaz yere dökülmüşler. Yaşlı Rum teyzeler pirinç ayıklar gibi sakızı yere düşen yaprakların arasından ayıklıyorlar. Burada seramik atölyeleri var. Sanatçılar kendi yaptıkları seramikleri satıyorlar. Rengarenk…

Gezdiğimiz yerler içinde bizim en fazla hayran olduğumuz yer Anavatos. Akşam vakti vardık. Dağın tepesinde kurulmuş bir yerleşim.1822 yılına dayanan bir tarihi var. Kış aylarında Esmeralda adlı yaşlı bir kadından başka bir kimse kalmıyormuş, ama yazın kalabalık oluyormuş. Buradaki taş evler dünya mirası olarak korumaya alınmış ve yenileme çalışmaları başlamış. Burada dini törenler yapılıyormuş. Aipos dağlarında yükselen bu köyün manzarası muhteşem. Akşam yemeğimizi yerken tarihini okuyoruz. Restoran sahibi bize baklava ikram etti. Dolaşırken bir ressamın sergisini geziyoruz. Limon ve fıstık reçeli aldık. Özellikle limon reçelinin tadına doyum olmuyor.

Emporios da görülmesi gereken başka bir yer… Plajı volkanın patlaması sonucu oluşan siyah taşlardan oluşuyor. Muhteşem bir plaj…

300 kilometre bir yol yapıyoruz. Adanın tam kuzeyine çıkmadık. Orada fazla görülecek bir şey olmadığı söylendi. Üç gün bu adayı görmek için yeterli. Şirin, tipik bir Yunan adası…