Beste Serim Erbak: Suriye Şam

2 Temmuz 2010’da Antakya otogarından kişi başı 15 TL ye aldığımız otobüs biletleri ile Şam’a (Damascus) doğru yola çıktık. Bizimki tam bir macera. Eşim ve oğlumla daha önceden çizdiğimiz güzergâhı kâh otobüslerle kâh taksiyle sürdürdük. Böyle gezilere çıkmadan önce bol okuyor, soruşturuyor, doküman topluyoruz. Buraları ziyaret edenlerle görüşüyoruz. O yörenin insanını, nasıl yaşadıklarını, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmadıklarını ancak onlarla birlikte yaşarsanız iyice anlayabiliyorsunuz. Bilinmezlik bazen can sıksa da çoğu kez heyecan getiriyor. Antakya’dan Şam’a her gün iki otobüs firmasının seferi var. Otobüs hareket saati sabah 11.00’di ama kalkış 12.00’yi buldu. Suriye’ye gitmeden önce Hatay’da bolca bulunan döviz bürolarından Suriye parası (suri) aldık. 1 TL ye 35 Suri alabiliyorsunuz. Paramızın değerli olduğu bir ülke. Cilvegözü sınır kapısından geçtik. Burada size Suriye Devleti’nin verdiği bir belge var. Bunu dönünceye kadar saklamak zorundasınız. Dönüşte sınırda alıyorlar; yani bunları kaybederseniz dışarı çıkamazsınız. Bir çeşit pasaport. Türkiye’den çıkarken kişi başı 15 Lira ödeneceğini de unutmamak gerekiyor. Suriye-Türkiye arasında yeni anlaşmaya göre vize uygulanmıyor. Sınırda 1 ya da 2 kilometre aralığında bir tampon bölge var. Buna rağmen bir saat sınırda bekledik. Kapıda gözünüze ilk çarpan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’ın halkını selamlayan fotoğrafı… Daha sonra hemen her yerde gördük. Sınırı geçer geçmez otobüse benzin aldı. Benzinin litresi 40 suri. Bizdekinden çok ucuz. Hatta Kilis’ten Antep’ten günlük benzin doldurup dönenler varmış. İlk anda ilgimi çeken şey her trafik işaretinin altında Arapça bir açıklamasının olmasıydı. Suriyeli sürücüler kurallara uygun araba kullanmıyorlar. Ya sol sinyal verip sağa dönüyorlar ya da sağ sinyal verip sola. Bazen de sinyallerin ikisini de yakıp öyle gidiyorlar. Ama söylenene göre trafik cezaları ağır olduğu için hıza dikkat ediyorlarmış. Aynaları kullanma alışkanlıkları da pek yok. Polisten çekiniyorlar. Hız sınırını aşmak istemiyorlar. Sanırım hemen ehliyetleri alınıyormuş. Yollar oldukça iyi, düzgün.

Öğleden sonra 18.30’da Şam otogarındaydık. Türk şoför bizi taksi şoförleri konusunda uyararak turist görünce çok para isteyeceklerini, binmeden mutlaka pazarlık yapmamız gerektiği söyledi. Gözümüze kestirdiğimiz bir taksi ile şehre geldik. Aslında taksilerin taksimetre açması zorunlu. Ama özellikle de garajlardan aldıkları yolcular için taksimetre kullanmıyorlar. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. Eğer polise şikâyet ederseniz taksiyi kapatıyorlarmış. Tabi cesaret edebilirseniz. Daha önceden yer ayırtmadığımız için birkaç otel dolaştıktan sonra Al Majed Otelini beğenip yerleştik. Üç kişi için geceliğine 2500 Suri ödedik . Kahvaltı kişi başı 300 suri. Yani sadece oda için para ödedik. Arap mimarisinin özelliklerini taşıyan iki otel aynı avluya açılıyor. Bahçelerinde de kahvaltı yerleri var. Cuma günleri genelde her yerin kapalı olmasına karşın, Şam’ın çarşısı açık. Gece yemeğini Al Khawalı Restoranda yedik. Restoranı dışarıdan pek bir şeye benzetemiyorsunuz ama içerisi muhteşem. Restore edilmiş eski bir konak… Üç katlı, avludan başlayarak terasa kadar her yerde yemek yeniliyor. Yediğimiz yemekler gerçekten çok lezzetli. Üç kişi 1600 Suri ödedik. Kahvelerimizi terasta Şam’ın gece havasını soluyarak içtik.

Ertesi gün taksi şoförüyle 2500 Suriye anlaştık. Bize şehri gezdirdi ayrıca Malula’ya götürüp getirdi. Sabah başlayan Şam gezimizin ilk durağı Şam-Hicaz Tren Garı oldu. Bina gerçekten de muhteşem. Buradan bir Suriye Haritası alabilmeyi başardık. Her yerde bulunmuyor. Süleymaniye Külliyesi Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmış, Osmanlı’nın Suriye’deki en önemli eserlerinden biri. Bahçede avlu ve büyük bir havuz var. Kapıyı bize aksakallı bir dede açıyor. Gerçekten büyüleyici bir yapı. Mimar Sinan’ın dehası fark ediliyor. Arka bahçede, Osmanlı hanedanının son ailesinin türbeleri ziyaret ediliyor. Emeviye Camii’nin önüne geldiğimizde çok büyük bir kalabalıkla karşılaşıyoruz. Hindistan’dan gelen Müslüman bir gruptan tutun İran’dan gelen başka bir grup ve daha birçokları. Sultan 2.Abdülhamit tarafından yaptırılan Hamidiye çarşısında nereye bakacağımı şaşırıyorum. Ağaçtan, bir örnek dükkân kapıları çok ilgimi çekiyor. İpek kumaşlardan tutun da her türlü tatlıya kadar ne ararsanız burada. Pazarlık mutlaka yapılmalı. İnsan günlerce bu çarşıları gezebilir. Buradan istemeyerek ayrılıyoruz. Taksimiz ile Şam’dan Malula’ya 35-40 dakika süren bir yolculuk yaptık.

MALULA

Malula gerçekten çok ilginç bir yer. Deniz seviyesinden 1500 metre yükseklikte. Arapçada “Giriş” anlamına geliyormuş. Bunun nedeni Malula köyünün büyük bir kanyon yarığın başlangıcında yerleşmiş olması. Gizemli. Mutlaka gezilmeli. Hz İsa’nın yaşadığı kutsal bir yer. Buranın en önemli özelliği Hz İsa’nın dili Aramice’ nin 2000 yıldan beri hala konuşuluyor olması. İbraniceye benzeyen bir dil. En tepede bulunan St Serge ve St Baccus Manastırı dünyanın en eski manastırlarından biri sayılıyor. İstanbul’daki Küçük Ayasofya da bu iki azizin adlarını taşıyor. Görevli genç bayan bizim bu dili duymayı çok istediğimizi öğrenince Aramice bir dua okudu. Çok etkilendim. Göreme’ye benzer yerlerden geçtik. Bu kanyon Ürdün, Petra Kanyonu’na da benziyor. İlk Hıristiyanlar burada barınmışlar. St Takla Manastırı da ilginç bir konumda yer alıyor. Aziz (Aya)Takla Türkiye, Konya’da yaşamış genç ve güzel bir bayan, ilk Hıristiyanlardanmış. Yolu Malula’ya düşüyor. Burada saklanıyor. Dağın yamacındaki kayalıklarda yükselen heykeli barışı simgeliyor. Malula’da evler birbirinin üstünde gibi dağın yamacına yerleşmişler. Aşağıdaki yeşil vadiyi seyrediyorlar. Köy UNESCO’nun dünya kültür miraslarından biri olarak koruma altına alınmış. Tarih öncesi çağlardan beri oturulan köyde kayalara oyulmuş birçok yerleşim yeri var. Öğle yemeğini köyün meydanı St Takla ‘da, Adnan’ın Restoranında yiyoruz. Dededen kalma mesleği sürdüklerini söylüyorlar. Böyle bir yer için hatırı sayılır, para ödüyoruz.1200 suri. Bir dükkânda kendilerinin yaptıkları rakı ve şarabı satıyorlar. Malula’dan saat 15.00 gibi ayrılıp tekrar Şam’a dönüyoruz.

Şam otobüs garajı, çığırtkanlar, oraya buraya koşuşturan insanlar, otobüs acenteleri ile tam bir karmaşa. Havaalanına girer gibi kontrolden geçiyoruz. Şehirlerarası yolculuk için yabancılar pasaportlarını, yerli halk ise kimliklerini gösterip kayıt yaptırmak zorunda. Bizim pasaportlarımız polis tarafından bakıldıktan sonra otobüse biniyoruz. Şoför Arapçadan başka bir dil bilmediği için bizi listesine kaydederken oldukça zorlandı. Yolcular gülüştüler. Ama herkes yardım etmek için birbiriyle yarıştı diyebilirim. Anne, baba adımıza kadar hepsi yazıldı. İlk defa böyle bir şey ile karşılaştık. Belli ki şehre girip çıkanları kontrol ediyorlar. Kişi başı 200 Suri ödedik.17.00’de hareket eden otobüsümüz “dökülüyor” diyebileceğimiz cinsten. Denilene göre bu otobüsler Çin malıymış. Klima yol boyunca bol miktarda su akıttı. Kimsenin umurunda bile değil. Arap müzikleri eşliğinde yolculuğumuz başladı. Muavin bizi rahat ettirebilmek için elinden geleni yapıyor. Yolculuğun sonuna doğru her birimizi iki kişilik koltuklarda oturttu. Ortada açılıp kapanabilen portatif bir sıra koltuk var. İhtiyaca göre kullanılıyor. Seyahat başlar başlamaz eşim bir kahkaha atarak bana otobüsün televizyonunu işaret etti. Bizim yerli bir dizinin videosu oynuyor. Tabi Arapça. Seslendirme ilginç olmuş. Daha sonraları da birçok kez bu diziyi çeşitli yerlerde seyrettik. Anlaşılan Suriye’de oldukça popüler. Herkes dizinin kahramanlarının adını biliyor. Türk olduğumuzu öğrenir öğrenmez onların adlarını söylüyorlar. Yollar gayet iyi. Çölde ilerliyoruz. Kovboy filmlerinde gördüğümüz cinsten tahtadan yapılmış tabelalarda “Bağdat Cafe” yazan çay, kahve içilen yerler var. Akşam saat 08.30 civarında Palmira’ya varıyoruz.

PALMİRA

Şam Palmira arası 245 km. Bir hayli uzak. Ama buna nasıl da değdiğini ertesi gün çok daha iyi anlıyoruz. İner inmez bir taksiye atlayıp Zenobia Cham Palace Otele 150 Suriye gidiyoruz. Palmira Suriye’nin Tadmur Çöl’ünde bir vaha. İpek yolunun geçtiği yerde 2000 yıllık bir şehir. Oldukça yeşil. Aşağı yukarı 60-70 yıl öncesine kadar yerli halk harabelerle iç içe yaşıyormuş. Hatta şimdi arkeologların çalıştığı yerde bir ev sembolik olarak hala kullanılmakta. Otel, Palmira Harabelerinin hemen dibinde. Dünyanın herhangi başka bir yerinde yemeğinizi böyle tarih kokan bir kalıntının yanı başında yiyemezsiniz diye düşünüyorum. Harabeler gece ışıklandırılmış. Harika, tarifsiz bir görünüm. Otel Arap mimarisinde ama çöl çadırlarından yapılmış bir kümeden oluşmuş. Oldukça lüks. Biraz pazarlıktan sonra kahvaltı geceleme üç kişi 4500 Suri ödüyoruz. Çölde gece oldukça kuvvetli rüzgâr esiyor. Ufak bir kaza atlatıyorum. Rüzgârdan yere düşen kül tablası kırılıyor bir cam parçası ayağıma batıyor. Otel müdürü dâhil herkes koşuşturuyor ama bir tentürdiyot bile bulamıyorlar. Seyahate tedbirli çıktığımız için yanımızda ilkyardım malzememiz var, işe yarıyor. Kanı durduruyoruz.

Ertesi gün harabeleri seyrederek nefis bir kahvaltı yapıyoruz. Ben bir an önce geziye başlamak istiyorum. Palmira için neden “Çölün Gelini” ya da “Çölün İncisi” dendiğini anlıyorum. Sarı kumların arasından yükselen sütunlarıyla şehir bir gelin gibi süzülüyor. Kalıntılar o kadar düzgün ki sanki yanı başımdan yıllar öncesinin insanları geçiverecekmiş gibi . Sıcaklık çok yüksek. Denilene göre 45-50 derece. Sularımızı alıp gezmeye başlıyoruz. Otelden 15-20 adım yürüyünce devasa sütunlarıyla şehir bizi kucaklıyor. Palmira da UNESCO’nun dünya mirasları listesinde. Antik şehir, her zaman; müze ve Bel Tapınağı ise, yaz aylarında 01 Mayıs’ tan 30 Eylül’e kadar saat 08-13.00, 16.00-18.00 arasında gezilebilir. Kışın, yani 01 Kasım’dan 30 Nisan’a kadar ise, 08.30-14.00 arasında gezilebiliyor. Şehirde Eski Yunan, Roma ve İran izlerini hemen fark edebilirsiniz. En çok adı geçen Kraliçe; “Zenobia.” Kendisini Mısır Kraliçesi ilan ederek Palmira İmparatorluğunu yönetmiş. Ayrıca ilk Müslümanlar da bir dönem burada yaşamışlar. Tepede güzel bir kale göze çarpıyor. Harabelere giriş ücreti alınmıyor. Etrafı çevrili değil. Antik şehir çok büyük bir alana yayılmış. Daha adımımızı atar atmaz motosikletli iki Suriyeli gelip bize bir şeyler satabilmek için uğraşıyorlar. Benim şapkamı istiyorlar. Türküz deyince Türk parası verebilirsiniz diyorlar. Birkaç şey alınca uzaklaşıyorlar. Suriye’de Türk parasını kullanabiliyorsunuz. Paramız değerli. On liraya birçok şey alabiliyorsunuz. Antik şehir, kervanların uğrak yeriymiş. Burada bir de turizm bürosu var. Size bilgi ve broşür veriyorlar.

Üç saatlik bir geziden sonra ter içinde otele dönüyoruz. Palmira’da bankamatik yok. Gelirken paranızı yanınızda getirmelisiniz. Halep’te de bununla ilgili bir olay başımıza geldi. Belediyenin önündeki paramatikten para çekmek istedik, makine kartı yuttu. Yoldan geçen biri bize yardım etti. Belediyede Türkmenlerin bulunduğu bir birim var. Türkçe konuşuyorlar. Onlar banka müdürüne telefon ettiler. Müdürün odasında yaklaşık iki saat bekledik. Çok yavaş hareket ediyorlar. Sıcak havanın etkisidir diye düşündük. Dikkatimizi çeken başka bir şey de bize hiçbir ikramda bulunmamaları. Bizde olsa kesinlikle, ne içersiniz, diye sorulur. Memleketimin misafirperverliği… Buradan da anlaşıldığı üzere Suriye’ye parayla giderseniz iyi olur. Mümkün olduğunca banka ile ilgili işlem yapmayın. Beş yıldızlı otel ödemelerinde visa kart kullanabiliyorsunuz. Yine de riske girmemekte fayda var. Döneminde çok zengin olan Palmira kentinin harabelerinde gezilecek yerleri şöyle sıralayabiliriz: Zafer Takı ve Ana Giriş Kapıları (1.yy), Bel Tapınağı (İyon kabartmalarıyla süslü dev sütunlarla çevrili. Tapınak İ.S. I.yüzyılda Ortadoğu’nun en büyük dini yapısı olarak biliniyor.),Baal Şamin Tapınağı, Fahrettin al Maani kalesi,(Haçlı Seferleri sırasında yapılmış),Aile mezarları, Kule Mezarlar (i.S. I. yy), Antik Tiyatro, Tetrapilon, Agora, Emevi Sarayı, Recta Caddesi, Senato. Büyüleyici bir antik kent. Gezginlerin mutlaka görmesi gereken bir yer. Pamira’dan Halep’e geçmek için taksi çok pahalı. Bunun için onların servis dediği bir dolmuşa biniyoruz. Terminal evlere şenlik… Saat 14.40’ta Palmira’dan Homs’a hareket ettik.

HOMS

Doğrudan Halep’e gidemiyorsunuz. Homs’ta otobüs değiştirmek gerekiyor. Yolcular arasında bir Suriyeli, efendi bir bey, eşim ile sohbet etti. Tabi ödenen ücret çok az. Bavullara da ödemek şartıyla 440 Suri verdik. Bu yöre halkı Şam’dan daha farklı giyiniyor. Pantolon, üst takım giyiyorlar. Mısırlıların kıyafetlerine benziyor. Rahat ince bir kumaş… Çölden geçiyoruz. İlk defa bir deve sürüsü görmek bizi heyecanlandırıyor. Yolda şoför, yanında oturan çocukla şakalaşıyor. Hoşumuza gidiyor. Zira bu ülkede çok çocuk olmasına rağmen galiba, Suriyeliler bizim kadar çocuk sevmiyorlar. Bir bakkalda mola veriyoruz. Bakkal bize poz veriyor, sonra da makinede kendi resmine bakıp, gülümsüyor. 16.20‘de Homs’a varıyoruz. Bizimle birlikte gelen Tamim Bey garaja gitmek için taksiye binmememizi otobüse binersek daha ekonomik olacağını söyledi. Gerçekten de otobüs garı şehrin çok dışında. Burada çok şaşırdık. Şehir içi otobüsleri yeni ve çok temiz. Kişi başı 15 Suri. Avrupa’daki gibi biletini makineye onaylatıyorsunuz. Otobüs yepyeni. Homs’u boydan boya geçiyoruz. Burası tam bir üniversite şehri. Çok yeşil ve düzenli… Modern binalar var. Tamim turizm işiyle uğraştığını, sık sık Mersin’e gidip geldiğini söylüyor. Orada oturduğu için bir müddet sonra iniyor ama önce eşimle bir resim çektiriyor. Garajda hemen Halep’e bilet alıyoruz. Otobüsün içi oldukça süslü. Şoför mahallinden plastik üzüm salkımları sarkıyor. Üç kişi için 300 Suri ödüyoruz. Karnımız acıkıyor. Bir ateşin üzerinde büyük bir tepside kaynayan, böreğe benzer bir tatlı alıyoruz. İçinde elma püresi, kaymak ve çeşitli baharatlar var. Oğlum önce yemek istemiyor ama tadınca bir tane daha istiyor. Tadı damağımızda kalıyor. Otobüs 17.45’te hareket ediyor. Arap şarkıları eşliğinde yol alıyoruz. Akşam 20.15’te Halep’e varıyoruz. Güvenilir olduğunu düşündüğümüz bir şoför ile şehre gitmek için anlaşıyoruz. 200 Suri istiyor. Birkaç otel dolaşıyoruz. Orta sınıf bir otel buluyoruz ve kahvaltı hariç üç kişi 2000 Suriye anlaşıyoruz. Eski şehirdeki butik oteller çok güzel. Fiyatları üç kişi için 5500 Suri’den başlıyor. Jadyde Hotel’de de kalınabilir. Taksi şoförü bizden 1000 Suri istiyor.500 Suri vererek zor kurtuluyoruz. Herkes birbirinin aldığı paranın haram olduğunu söylüyor ama fazla para almaya devam ediyorlar. Dışarıdan oteller yıkık dökük gözüküyor ama içleri fena değil. Gece bir hayli geç bir saatte eski şehirde restoran arıyoruz. Açlıktan perişanız ama bulduğumuz yer her şeyi unutturuyor. Zmorod Restoran mükemmel. Türk olduğumuzu anlayınca hemen Türkçe bilen bir garson geliyor. Nefis yemekler yiyoruz. Özellikle” Karabiç “adlı çıkulata sosuyla servis edilen bir tatlı unutulur gibi değil. Tadı damağımda kalıyor. Ayrıca Dinan adlı bir de rakı getiriyorlar. Küçük bir şişede tadı nefis. Daha sonra bu rakıdan satın aldık. Burası eski bir konak.1650 Suri ödüyoruz. Ayrılırken garson “Memleketime Türkiye’ye selam söyleyin.” diyor. Unutulmaz bir gece… Tüm otellerde klima ve pervane var. Biz pervaneyi tercih ediyoruz. (Daha sağlıklı). Pervaneler avize yerinde asılı. Aydınlatma yan duvarlarda. Zaten bunlar olmasa sıcaklığa dayanmak zor. Ertesi gün şehri geziyoruz. Telkâri işleri çok güzel… İpek şallar da… Ayrıca kuyum harika. Çarşıda Türkçe bilenlere rastlayabiliyorsunuz. Buradan kahve aldık. Bizdeki gibi çekirdek kahveden çekiyorlar. Koyu renkte ve çok leziz bir kahve. Dönüş için otobüs soruyoruz. Halep’ten, Antakya’ya otobüs var, ama Gaziantep’e yok. Taksi tutmak zorundasınız. Bir taksi ile anlaştık. Suriye plakalı taksiler. Taksi üç kişi için 90 TL aldı. Kilis –Öncüpınar Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye giriş yaptık. Saat 16.00’da Halep’ten çıktık. Şoför erken hareket etmek istedi. Zira İran’dan gelen turist kafilelerine rastlanırsa sınırda çok bekleniyor. Gerçekten de tepeleme insan ve bavul dolu bir otobüse rastladık. İstanbul’a gidiyorlarmış. Taksi şoförü geçiş işlemlerini yaptırdı. Sınırdan geçer geçmez yemyeşil fıstık ağaçları ile dolu yollardan, Kilis’ten geçtik. Saat 18.00’de Gaziantep’teydik. Suriye gizemli bir ülke… Mutfak kültürleri bir harika… Hama’yı gezemedik. Onu bir dahaki sefere bıraktık. Umarım yazım, gezginlere yol gösterir.
5850 Suriye lirası 199 TL yapıyor.