Tuncay Özkan: İnsan sesi duyunca ağladım

Duygu Dikmenoğlu-Tuncay Özkan-2014-1Özkan, Silivri’deki 517 günü tecritte geçirdiğini söyledi ve ekledi: İnsan sesi duyunca gözyaşıma mani olamadım. Allah’a yalvardım, aklımı korusun diye.

Di­le ko­lay ce­za­evin­de­ki 517 gü­nü, içe­ri­si­ni la­ğım su­yu ba­san bir tec­rit hüc­re­sin­de ge­çir­di Tun­cay Öz­kan… Tec­ri­tin 100. gü­nü ilk duy­du­ğu in­san se­si­nin ar­dın­dan göz yaş­la­rı­na en­gel ola­ma­dı. Ya­pa­yal­nız kal­dı­ğı hüc­re­sin­de “Al­la­h’­ım ak­lı­mı ko­ru, ba­na güç ve­r” di­ye du­a et­ti. Tüm ya­şa­dık­la­rı­na rağ­men dim­dik dur­du. Ama ko­nu eşi ve kı­zı­nın bu sü­reç­te ya­şa­dık­la­rı­na ge­lin­ce “sen be­ni ağ­lat­ma­ya ni­yet­li­sin her­hal­de­” di­ye çıkıştı…

‘İ­çe­ri­de ya­pa­yal­nız­dı­m’
– Has­ret, si­zi ge­ce­le­ri uy­ku­nuz­dan uyan­dır­dı mı?
Kaç ge­ce­ler hem de… Bir kı­zı­nız var. Gen­ce­cik bir eşi­niz var. Ha­ya­tı­nız­da hiç­bir za­man suç iş­le­mek için bir şey yap­ma­mış­sı­nız. Ma­su­mi­ye­ti­niz­le ora­da­sı­nız. On­lar dı­şa­rı­da, siz içe­ri­de ya­pa­yal­nız­sı­nız. Bir hüc­re­de tek ba­şı­na­sı­nız. Du­var­lar ve siz var­sı­nız. İki eli­ni­zi aç­tı­ğı­nız­da hüc­re­nin du­var­la­rı­na de­ği­yor el­le­ri­niz. Hüc­re­nin du­var­la­rı yo­sun tut­muş ve o yo­sun­lar çi­çek aç­mış. Sa­bah ran­za­dan in­di­ği­niz­de ayak­la­rı­nı­za ka­dar in­san pis­li­ği­ne bu­laş­mış­sı­nız. Çün­kü ka­na­li­zas­yon pat­la­mış ve hüc­re­niz la­ğım su­yu al­tın­da kal­mış.
– He­men mü­da­ha­le edil­mi­yor mu böy­le bir du­rum­da?
Edi­li­yor. Ça­ğı­rı­yo­rsu­nuz 5-6 sa­at son­ra ge­li­yor­lar. Si­ze, “Ta­mi­rat ya­pıl­dı, te­miz­le kar­de­şim bu­ra­yı­” di­yor­lar. Pas­pas alıp te­miz­li­yor­su­nuz.
‘Si­zi kır­mak is­ti­yor­la­r’
– Bu bir psi­ko­lo­jik iş­ken­ce mi?
Yal­nız­laş­tır­mak ve si­zi kır­mak is­ti­yor­lar. Ce­za­evi­nin ama­cı si­zi kır­mak, dök­mek, pa­ram­par­ça et­mek. Ko­nuş­ma­ya­cak­sı­nız. An­lat­ma­ya­cak­sı­nız. Ha­ya­tı­nız­da mü­ca­de­le et­ti­ği­niz ne var­sa vaz­ge­çe­cek­si­niz.
– Mus­ta­fa Bal­ba­y’­la ver­di­ği­niz mut­lu poz­lar yü­zün­den mi ko­ğuş­la­rı­nız ay­rıl­dı?
Bal­ba­y’­la be­ni ayır­ma ne­den­le­ri ay­rı ay­rı kı­rıl­ma­mı­zı sağ­la­mak. İn­san, in­sa­na ilaç olu­yor ce­za­evin­de. 517 gün hüc­re­de tek ba­şı­ma kal­dım. 100. gün üst kat­ta ka­lan üç ki­şi­nin cam­la­rı ta­di­lat sı­ra­sın­da kı­rıl­dı. Ben o sı­ra­da ha­va­lan­dır­ma­day­dım. Ba­na ses­len­di­ler. 100 gü­nün so­nun­da ilk kez in­san se­si duy­dum. Göz­yaş­la­rı­ma ma­ni ola­ma­dım.
‘Aşka ve umuda sarıldım’
– Ko­ğuş ve hüc­re ara­sın­da­ki en bü­yük fark in­san mı?
Ba­kın, biz Mus­ta­fa Bal­ba­y’­la yan ya­na hüc­re­ler­de kal­dık. İki ki­şi­nin yan ya­na kal­ma­sı ina­nıl­maz bir şey. Üç ki­şi­nin kal­ma­sı da­ha da muh­te­şem­. Bir­bi­ri­ni­zin ya­ra­sı­nı sa­rar­sı­nız. Ama tek ba­şı­na ol­du­ğu­nuz za­man Al­lah, siz ve inanç­la­rı­nız­dan baş­ka hiç­bir şey yok­tur. Ya­pa­ca­ğı­nız şey “Al­la­h’­ım ak­lı­mı ko­ru­” di­ye du­a et­mek­tir. “Al­la­h’­ım ak­lı­mı ko­ru, ba­na güç ve­r” de­dim. Aş­kım ve umu­dum. Eşim ve kı­zım. Ki­tap­la­rım ve ka­le­mim. 7 ki­tap yaz­dım ve hep­si­ni el­le yaz­dım. Aş­ka ve umu­da sa­rı­lın­ca; ya­ni Duy­gu ve Naz­lı­ca­n’­a sa­rı­lın­ca, iman ile Al­la­h’­a bağ­lı olun­ca, O si­zi ko­ru­yup kol­lu­yor. Be­nim hüc­re­mi in­san pis­li­ği 4 kez bas­tı…
Bu ko­şul­lar­da akıl sağ­lı­ğı­nı ko­ru­ma­sı çok zor in­sa­nın…
(Gü­lü­yor) Bir şüp­he­li du­rum gö­rü­yor­san söy­le, he­men dok­to­ra gi­de­lim. Bak el­le­ri­me. Sa­rı­lık gel­di otur­du. Bu­nun ne­de­ni­ni bil­mi­yo­ruz. 1 yıl bo­yun­ca has­ta­ne­ye gön­de­ril­me­dim. 6’n­cı yıl­da tam tet­kik­le­re baş­la­dık tah­li­ye gel­di.
‘Her görüş bir travma’
– Ce­za­evin­de unu­ta­ma­ya­ca­ğı­nız olay ne­dir?
Ce­za­evi­nin 10 sır­rı var­dır. O sır­lar­dan hiç­bi­ri­si ce­za­evin­den çık­tık­tan son­ra söy­len­mez. Ama şu­nu söy­le­ye­yim. Her ka­pa­lı gö­rü­şün ar­dın­dan bir trav­ma ya­şı­yor­sun. Cam­da ka­lı­yor bir par­çan. Has­ret için­de ka­lı­yor. Ko­ğu­şa ge­lin­ce du­ra­mı­yor­dum. He­men ya­tıp sa­kin­leş­me­ye ça­lı­şı­yor­dum. Duy­gu ve Naz­lı­can da ay­nı şe­yi dı­şa­rı­da ya­pı­yor­lar­mış. Ko­lun, omuz ba­şın­dan ke­sik. Eli­ni uza­tı­yor­sun ama ora­da­ki cam böl­me­den gi­de­cek baş­ka bir şey yok. Ge­li­yor­sun te­le­fon­da se­ni se­vi­yo­rum di­ye­cek­sin. “Seni se…” de­yin­ce te­le­fon ka­pa­nı­yor. Ka­pa­lı gö­rü­şün her bi­ri ay­rı bir dram­dır. Yü­re­ği­mi dağ­la­yan bir şey­dir. Ce­za­evi­nin her şe­yi­ni unut­mak is­ti­yo­rum. Ge­le­ce­ğe hiç­bir şey ta­şı­mak is­te­mi­yo­rum.
‘Artık hiç üşümüyorum’
– Hep dik dur­du­nuz. Hat­ta du­ruş­ma­lar­da es­pri­ler bi­le yap­tı­nız. Bu, acı­ya di­ren­me yön­te­mi miy­di?
Cem Yıl­ma­z’­ın en bü­yük ra­ki­bi­yim bi­li­yor­sun…
– Ar­tık öz­gür­sü­nüz 6 yıl son­ra eve gel­mek na­sıl bir duy­gu?
Mut­lu­luk, hu­zur… İn­san ce­za­evin­de çok üşü­yor. Böy­le ke­mik­le­ri­ne yan­sı­yan bir üşü­me ya­şı­yor. Ama ar­tık hiç üşü­mü­yo­rum. Üç gün­dür hiç uyu­ma­dım ve üç gün­dür hiç üşü­mü­yo­rum. Hay­ret ki ne uy­ku­suz­luk çe­ki­yo­rum ne de üşü­yo­rum. Bu­ram bu­ram ter­li­yo­rum. Çok il­ginç ama üşü­mü­yo­rum.
‘Hemen anneme gittim’
– İlk gün ne­ler yap­tı­nız?
Evet, ru­hu­muz öz­gür. Sa­at 18.00 ci­va­rı Si­liv­ri­’den dön­dük. Dost­la­rı­mız­la be­ra­ber bu­luş­tuk. Son­ra eve gel­dik. Er­te­si gün ise Ber­ki­n’­in ce­na­ze­si­ne ka­tıl­dık. Son­ra An­ka­ra­’ya an­ne­me git­tik. Eli­ni öpüp gel­dik.
– An­ne­niz en sev­di­ği­niz ye­mek­le­ri yap­mış diye duy­duk…
En sev­di­ğim ye­mek­le­ri yap­mış­tı. Yap­rak sar­ma, şeh­ri­ye çor­ba­sı, sa­la­ta ve ta­ze fa­sul­ye yap­mış­tı. Se­vinç­le kar­şı­la­dı. Kol­tuk değ­nek­le­riy­le yü­rü­yor. Son 2 yıl­dır ge­le­mi­yor­du be­ni gör­me­ye. Çok ko­ca­man sa­rıl­dı ba­na. Dua­lar­la sa­rıl­dı. (70 ya­şın­da­ki an­ne­si o ce­za­evin­dey­ken en sev­di­ği ve pi­şir­me­ye eli­nin var­ma­dı­ğı ye­mek­le­ri oğ­lu çı­kın­ca yap­mış.)
– Ev­de gö­zü­nü­zün ara­dı­ğı ilk şey ne ol­du?
Duy­gu (gü­lü­yor). Duy­gu­’nun an­ne­si ve kar­de­şi be­nim için çok kıy­met­li. On­la­rı ara­dım. İn­san ara­dık.
“Duy­gu­’yu hiç çi­çek­siz bı­rak­ma­dı­m”
6 yıl tutukluluğun ardından tahliye olan Ga­ze­te­ci Tun­cay Öz­kan, ce­za­evin­de eşi Duy­gu Dik­me­noğ­lu­’nu hiç çi­çek­siz bı­rak­ma­mış. Ya 5 lit­re­lik su bi­don­la­rın­da ye­tiş­tir­ti­ği fes­le­ğen­le­ri bu­ket ya­pıp ge­tir­miş eşi­ne, ya da yol ke­na­rın­dan ko­par­dı­ğı çi­çek­le­ri… Tah­li­ye son­ra­sı fes­le­ğen ve na­ne­nin ye­ri­ni ise ma­nol­ya al­mış…
Duygu ve Nazlıcan’a çok şey borçluyum
– Tuncay Özkan yalnız kaldığında hiç ağladı mı?
Ağlamaz olur mu? İnsan cezaevinde çok ağlıyor. Kendiyle baş başa kaldığında bir türkü, bir ses, bir hatıra, yani mesela üstüne bir şey giyeceksin. Duygu Hanım parfümünden sıkmış bir atlete. Düşün ki o kokuyu aldığın zaman ağlamayıp da ne yapacaksın. Nazlıcan çok güzel şiir yazıyordu. Şimdi bir baba, kızının yazdığı şiire ağlamayıp ne yapsın? Yürekteki yangını söndürmüyor ama mücadele etmek için iki damla gözyaşı koyveriyorsun. Bütün bunlar doğal.
– Siz içerideyken kızınız ve eşiniz de bir savaşçı gibi mücadele etti. Onlar nasıl zorluklarla karşılaştı?
Beni ağlatmak istiyorsun galiba…
– Ağlama değil gülme günü bugün Tuncay Bey…
Bir lokmayı yutarken boğazına takıldığını düşün. İşte onların durumu odur. Nefes alırken, tam nefes alamamadır. Gülerken 1/4 gülmekdir. Cezaevine bir maskeyle gelir
onlar. Biz de o maskeyi takarız. “Her şey güzel gidiyor” deriz. Ama siz onların söylemediklerini okumak, gözünün kenarında kalan yaşı görmek, hüznü yakalamak zorundasınız. Hem Duygu’ya, hem de Nazlıcan’a, sadece bir baba ve eş olarak değil, insan olarak; bana savaşı ve aşkı öğrettikleri için, savaşımda ve aşkımda benle mücadele etikleri için, hatta benden önde mücadele etikleri için çok şey borçluyum.
Duygu Hanım, sohbetimizi sessizce dinliyor. Kimi zaman eşinin anlattıkları karşısında güzel gözlerinden yaşlar süzülüyor!..
Benim aldığım her nefesin yarısı ona ait
– Nasıl bir aşktır bu size şiirler yazdırdı?
Ben, solukdaşlık diyorum ikimizin yaşadıklarına. Benim aldığım her nefesin yarısı ona ait. Aramızdaki uzaklığı daha çok severek, hep severek aştık. Bazen aynı şeyleri aynı anda yaptığımız olmuş. Ayrı olmamıza rağmen… Duygu Hanım’ın esaslı bir yüreği var. Çok esaslı hem de. Ben Duygu’yu cezaevinde de çiçeksiz bırakmadım. (Vitrini gösteriyor. Duygu Hanım Tuncay Özkan’ın her duruşmada verdiği çiçekleri kurutup biriktirmiş.)
– Nereden buluyordunuz? Bir yerden koparıyormuşsunuz…
Eyvah! Bak cezaevinin sırları ortaya çıkıyor. Nane, fesleğen, reyhanları ben yetiştiriyordum. Toprak yasak olduğu için, çaydan cezaevi toprağı yaptık onda yetiştiriyordum. Yetiştirdiklerimi Duygu ve Nazlıcan’a getirdim. Ama bir de duruşmaya gelirken yolda bir gül bahçesi vardı, atlıyordum. Arkamdan da jandarmalar atlıyordu. Gülü koparıp Duygu’ya getiriyordum. O da kurutmuş. Anı oldu.

Leave a Reply

Your email address will not be published.