8. Uluslararası Floransa Bienali

8. Uluslararası Floransa Çağdaş Sanat Bienali’ne katılan Türk sanatçılarının çokluğu, bienale Türkiye’nin damgasını vurmuş durumda.
İtalya’nın kültür ve sanatla özdeşleşen kenti Floransa’da, 1997 yılından bu yana düzenli olarak her iki senede bir yapılan ve bu yıl 8’incisi gerçekleştirilen bienale katılan Türk sanatçıların çokluğu dikkati çekiyor.
Edinilen bilgiye göre bienale 70 ülkeden 600 sanatçı katılıyor ve Türkiye de bienalde 35’i aşkın sanatçı ve bu sanatçıların resim, heykelden, minyatüre, dijital resim fractal’a olmak üzere farklı alanlara uzanan eserleriyle temsil ediliyor. Türk sanatçılar eserlerini ve bienal deneyimlerini AA muhabirine anlattı.
Kapılarını 3 Aralık’ta açan 8. Uluslararası Floransa Çağdaş Sanat Bienali, 11 Aralık Pazar günü yapılacak ödül töreniyle sona erecek.
-Sesi çıkmayan çan-
Bienale katılan Muğla Üniversitesi Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölüm Başkanı Doç. Dr. Derviş Ergün, işlerini genellikle postmodernitenin eleştirisi üzerine yaptığını belirterek, “Postmodernizme bütün dünya kurtarıcı gibi bakarken, postmodernizmin sunmuş olduğu özgürlükler öyle bir sınırsız kullanılmaya başlandı ki, dünyanın ideolojisi kalmadı” dedi.
Günümüzde, postmodernizmle birlikte yeni ufukların, yeni değintilerin, yeni bakış açılarının olabileceğinin, o özgürlüğün sınırının sonsuza kadar varolabileceğinin söylendiğini hatırlatan Ergün, “Aslında ben sona geldiğini, bununla birlikte aslında büyük bir cehalet döneminin başladığını, kimliksizliğin oluştuğunu, dezenformasyonun olduğunu, büyük bir yılgınlık olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
Dünyada pek çok ülkeye gitme fırsatı elde ettiğini ve hemen hemen her yerde postmodernizm adı altında cahilliğin yükseldiğini gördüğünü ifade eden Derviş Ergün, eserini şöyle anlattı:
“Buradaki işim ise bir çan ama sesi çıkmıyor. Toplumların artık sesi çıkmıyor. Her şey edilgen. İnsanlar daha dolaylı yönde sunulan yaşama entegre olmuş. Kimse bir şekilde, üzerindeki özgürlük adı altında ona dayatılan şeyin ne olduğunu görmüyor, okumuyor, araştırmıyor. Bütün dünyada böyle sadece Türkiye’de değil. Sanat, bütün bu olaylara bir tanıktır. Çünkü sanat zamanının bir izdüşümüdür. Benim de işlerim ona bir tepkidir. O yüzden bu çanın sesi çıkmıyor, halbuki çan bir iletişim aracıdır.”
-“Kimliksiz kadınlar”-
İzmirli sanatçı İnci Tarakçıoğlu ise konusunun ”kimliksiz kadınlar” olduğunu ifade ederek, “Aşağı yukarı 3 senedir kadınları yapıyorum. Kadınları üstelik nü şeklinde yapıyorum. Fakat yüzlerinin ifadesini özellikle boş bırakıyorum. Kadınların ezilmişlikleri, Türkiye’de baskı altına alınmaya çalışılması beni derinden yaralıyor. Dolayısıyla bunları yapıyorum” dedi.
Kendi uğraşısını bir baş kaldırma, itiraz etme şeklinde betimleyen Tarakçıoğlu, şunları kaydetti:
“İstiyorum ki, kadınlar kendilerinin kıymetlerini bilsinler. Kendilerine Allah tarafından verilen kutsi görevin farkına varsınlar. Gelecek nesillerin yetiştirilmesi ve dünya barışının kadınlarının elinde olduğunu farkına varsınlar. Özellikle erkek evlatlarını da ona göre yetiştirsinler. Kız çocuklarıyla erkek çocukları arasında bir ayrım yapmasınlar. Kız evlatlar hiçbir zaman birer küçük anne değildir. Kızlarımızı ne kadar eğitirsek ileriki günlerimiz daha aydınlık olur diye düşünüyorum.”
-“Politikacı kırmızısı”-
Eserlerinin üçlü bir seriden oluştuğunu bildiren ressam Aydın Arkun da, “Adı politikacı kırmızısı bu serinin. Yeryüzündeki politikacıların dünyayı kana ve karaya bulamalarını sembolize eden bir çalışma. Bunun içine her politikacı dahil değil. Onu yapanlardan bahsediyorum” dedi.
-“Havva’nın elma bahçesi”-
Sanatçı Mediha Tekin ise Havva’nın tüm dinlerde önemli bir öge olduğunu, Havva’nın elma bahçesi konseptiyle tüm insanlara ulaşmayı hedeflediğini söyledi. Havva’nın elma bahçesi konseptiyle tasarladığı bilgi küplerinin depoları tasvir ettiğini aktaran Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bütün dünyada şu anda bilgiler, bir yerlerde depolanıyor. İsteğe bağlı olarak veya istek dışında. Doğru veya yanlış. Bunların hepsi biliniyor, depolanıyor. O zaman insanlar her şeyi biliyor artık, iyi olanı kötü olanı. O zaman insanlar yaşamlarını düzgün bir biçimde sürdürebilirler. Fakat yapılmıyor. Bu isteyerek yapılmıyor. Ya da doğru şeyler yapılmak istenmiyor.”
-Minyatür ve Çintemani-
Sanatın pek çok alanından eserin bulunduğu 8. Uluslararası Floransa Bienali’nde Türk sanatına özgü minyatür ve Osmanlı’da sık kullanılan Çintemani motifli eserler de yer alıyor.
Eserlerinde Çintemani motiflerini kullanmayı sevdiğini dile getiren minyatür sanatçısı Esin Kazazoğlu, “Birçok eserimde var. Osmanlı’ya Orta Asya’dan gelen bir motif. Çintemani iç içe 3 daireden oluşuyor. Osmanlı’da çok kullanılan bir motif. Ben onu minyatürün içinde uyguladım. Ayasofya’yı koydum ortaya. İstanbul’un 3 tarafı denizlerle çevrili olduğundan denizi koydum” diye konuştu.
Kazazoğlu, kendisi de dahil olmak üzere bienale katılan tüm sanatçıların davetle buraya geldiğini belirterek, “En güzel tarafı talebin size gelmesi. O gurur verici” dedi.
Bir başka minyatür sanatçısı Ruhsal Özer de bienal için Floransa ve İstanbul’u bir arada yaptığı tablonun çok ilgi gördüğünden söz ederek, “Floransa Kathedralin mimarı Brunelleschi ki, Rönesans mimarı, bizim de en büyük mimarımız Mimar Sinan ve Süleymaniye, İstanbul. İki şehir, iki mimarın hikayesi. Böyle bir tablo yaptım. Tabi tabloda Floransa olması sebebiyle ilgi çekiyor” ifadelerini kullandı.
-Dijital resim: Fractal-
Sanatçı Ali Öner de bienale 12-13 yıldır uğraş verdiği dijital resim; fractal eserleriyle katılıyor. Öner, Türkiye’de çok az kişinin bu sanatla ilgilendiğini savunarak, fractalın photoshopa benzediğini ancak hiç ilgisi olmadığını dile getirerek, “Arka planında matematiksel formüllerle üretilen, matematiksel formüllerin pattern ya da simgelere dönüştüğü görsellerin random olarak üretildiği yüksek çözünürlüklü dijital resimlerden oluşuyor” dedi. AA

Leave a Reply

Your email address will not be published.