Kitapla buluşmak…

Özgür ve adil bir düzen kurma yolculuğu

George Orwell’den Hayvan Çiftliği. İngiltere’de bir çiftlikte, yıllardır durmadan çalıştırılıp zulüm gören hayvanlar bir gün birlik olup efendileri olan insanları alt eder, yönetimi ele geçirirler. Ancak “Bütün hayvanlar eşittir” sloganıyla çıktıkları özgür ve adil bir düzen kurma yolculuğu, aralarından bazılarının iktidarın cazibesine kapılmasıyla beraber hedefinden uzaklaşmaya başlayacaktır. Yazar kitabını Sovyet devrimini hicvetmek amacıyla yazmıştı, ancak bu keskin siyasi taşlama okunduğu her ülkede, her yeni nesille birlikte yeni bir anlam kazandı, evrensel bir niteliğe kavuştu. Kitap, yetişkinler için bir masal; başkaldırıya, kolektif düşler uğruna feda edilen özgürlüklere, boşa giden ideallere dair ölümsüz bir klasik. (Yapı Kredi Yayınları)

Bilincin altını üstüne getiren bir komedi

Alper Canıgüz’den Tatlı Rüyalar. Gazetedeki “Satılık hayat” ilanını gören Hector Berlioz, aradığı adamı bulmuştur. Peki, her gece rüyasında başka bir adam olarak uyanıp ikinci bir hayat sürdüren Şevket Hakan Tunçel’in sorunu nasıl çözülecektir? Görünüşe bakılırsa, rüyalar âlemine girip, hayatını çalan bu yabancıyla yüzleşmekten başka çaresi yoktur. Bu konudaki tek umudu, bıkkın psikoloji profesörü Olcayto Fişek’tir. Hector Berlioz neyin peşindedir? Olcayto Fişek, rüya-gerçek bulmacasını çözebilecek midir? Para dolu bir çantanın peşindeki gangsterlerin bütün bu olup bitenlerle alakası nedir? Ya da mahzun bestekâr Hüseyin Bey’in? Tüm bu soruların yanıtı, yüzyılın son güneş tutulması esnasında açığa çıkacaktır. (Alfa Yayıncılık)

Yapı sanatına ilişkin zengin bir sözlük

Vahap Candan’dan Köy Yapı Sanatı Sözlüğü. “Spor ya da kültür amaçlı gezilerim sırasında mimarlık alanında daha önce duymadığım Türkçe ifadeler, köy yapılarına daha dikkatle bakmama neden oldu. Yapı sanatına ilişkin zengin bir söz varlığına sahip olduğumuzu seziyordum. Eski kaynaklara bakınca o sözcüklerin, zaman tünelinde bizi geziye götüren birer rehber olduklarını fark etmeye başladım. Eski kaynaklarda doğrudan doğruya köy yapı sanatına ilişkin bir çalışmaya rastlayamadım. Köye ilgi, İkinci Meşrutiyet Devri’nde Türkçü aydınlar tarafından başladı; Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk’ün Türk dili, tarihi ve kültür tarihi araştırmalarını özellikle teşvik etmesiyle hızlandı. Ben de Atatürk’ün buyruk ve teşvikleriyle dönemin aydınlarınca halkın ağzından, arının bal topladığı gibi derlenen derleme sözlüklerini taradım” diyor yazar. (Atlas Akademi Yayınları)

Afacan ekip yine iş başında

Aşkın Güngör’den Beş Benzemez – Dinozorlar Şehri. Bak sen şu işe! Mahallenin tatlı Adile Teyzesinin Beş Benzemez adını taktığı afacan ekip yine iş başında. Üstelik bu kez üstlendikleri görev çok daha tuhaf ve çok daha kahkaha dolu. Mahallede işler iyice karıştı. Çeçe, Zırzır, Tontiş, Çatçut ve Okyes’ten oluşan Beş Benzemez’in tanıdığı herkes dinozora dünüşüyor. Öğretmenleri, manav amca, komşu teyze ve hatta aile bireyleri. Ancak bildiğiniz dinozor değil bunlar. Konuşan, yürüyen, işe giden, televizyonda haber sunan, insan gibi davranan dinozorlar hepsi. (Bilgi Yayınevi)

Rengârenk bir serüven

Jose Mauro De Vasconcelos’dan Güneşi Uyandıralım. Çocukluk dostu şeker portakalı fidanı yerine çok sevdiği kurbağası ona yoldaşlık ediyor artık. Zengin ve katı bir ailenin evlatlığı olan Zezé sevdiklerinden uzak ama hâlâ birkaç dostu var: aşçı Dadada, öğretmeni Fayolle, ona yol arkadaşı olan kurbağa ve babası gibi gördüğü Fransız şarkıcı Maurice Chevalier. Kitap, içine düştüğü dünyaya hiçbir zaman sığamamış Zezé’nin tüm yalnız çocukların yüreklerine seslendiği hüzünlü ama rengârenk bir serüven. (Can Yayınları)

Özgürlüğünü aramanın zorlukları

Ezgi Çağatay Kozanlı’dan Takdir. Takdir, Adana’da kendisinden önce doğan ve ölen kardeşlerinin adaklısıydı. Saç örgülerine bağlanmıştı kaderi. Takdir’in üzerine biçilen her türlü elbiseyi çıkarma çabası etrafına bir duvar inşa etmesine neden oldu. Kaçtıkları, bir biçimde karsısına çıktı. Geçmişle yüzleştikçe inşa ettiği duvarın kendi üzerine yıkıldığını fark etti. Çıktığı yolculukta kendisinden kaçabilecek miydi yoksa nereye giderse gitsin kaçtıklarını yanında mı götürecekti? Takdir, ötekileştirmenin, ötekileştirirken yabancılaştırmanın romanı. Çoğunluğun çizdiği çemberin içinde kalıp özgürlüğünü aramanın zorluklarını anlatıyor. (Dağhan Külegeç Yayınları)

Çok katmanlı ve sarsıcı bir roman

Melissa P.’den İlk Acı. Yazarın “annelik” olgusu üzerine derinlikli, çok katmanlı ve sarsıcı bir roman… Kitabı 30 dilde 41 ülkede basılan, hatta bazı ülkelerde dağıtımı bile yasaklanan İtalyan yazar, kitabıyla birbirine hiç benzemeyen iki farklı kadının hikâyesini, güçlü ve ortak bir paydada, sağlam bir duygu örüntüsüyle birleştiriyor. Annelik! Uzun yıllardır annesiyle görüşmeyen, ancak kısa süre sonra anne olmaya hazırlanan Rosa, kendi annesinde deneyimlediği soğuk ve tutarsız annelik figüründen uzak olmanın katiyeti içinde, karnında taşıdığı bebeği sevgiyle beklerken; gelişmemiş vücudu, tamamlanmamış karakteriyle Agata da doğurmaktan pek emin olamadığı bir bebeği hayata getirmeye hazırlanıyordu. (Destek Yayınları)

Yeniden kuruluyor köprüler

Banu Özyürek’ten Bir Günü Bitirme Sanatı. Kitapta dünyayla arasında kurduğu köprüleri her defasında kendi yıkan kadınlar var. Yazar günlük hayatın sıradan olayları üzerine öyle bir mercek tutuyor ki küçük bir izin, anlamın karnında derin bir yarık olduğu anlaşılıyor; insan hayattaki güvenli yerini kaybediyor. Bir şüphe beraberinde başka şüpheleri getirirken hiçbir nesnenin, duygunun, düşüncenin eski halini korumadığı, yeniden başlamanın mümkün olmadığı bu öykü dünyasında en iyi şey bir günü bitirmek. Ama günler günleri kovalıyor ve yeniden kuruluyor köprüler. Yeniden yıkılmak üzere elbette. Semra’yla buluşmamız benim için çok büyük bir anlam taşıyordu (anlamı kendisini aşan tüm şeyler gibi ayağıma dolanacağını seziyor ve göbeğimi daha çok içime çekiyordum). Bir çeşit yeterlilik sınavıydı bu iş artık (ne kadar insansınız?). Gurur meselesiydi (korkarım sizi kabul edemeyeceğiz). (Everest Yayınları)

Yürek burkan, büyüleyici bir hikâye

Ishmael Beah’ten Bir Çocuk Askerin Anıları. Bir çocuk askerin gözünden savaş nasıl bir şeydir? İnsan bir katile nasıl dönüşür? Sonrasında hayatına nasıl devam eder? “Yürek burkan, büyüleyici bir hikâye. Beah’nın inanılmaz destanı, ince ruhlu insanların iyilik ve cesaretin yanında muazzam bir vahşete de muktedir olduğu dersini veriyor. Okurken soluğunuz kesilecek.” -Walter Isaacson, Steve Jobs ve Leonardo da Vinci biyografilerinin yazarı. “Olağanüstü… Sıradan çocukların nasıl birer profesyonel katile dönüşebildiğine dair acımasız ve karanlık bir anlatım.” -The Guardian UK. (Epsilon Yayınevi)

Feminizme, satranca, bağımlıklara dair

Walter Tevis’ten Vezir Gambiti. Kitap, feminizme, satranca, bağımlıklara dair hem bir yetişkinliğe adım romanı hem bir gerilim hikâyesi hem de bir spor macerası. Farklı türlere dokunan ve birçok konuya dair söyleyecek sözleri olan bu roman, bilimkurguyu da suç hikâyeleri kadar rahatlıkla yazabilen, çok yönlü bir akla sahip yazarın kaleminden çıkabilirdi sadece. Sekiz yaşında ve hayatta yapayalnız kalmış Beth Harmon diğerleri arasında göze batmayan, sıradan bir çocuktu, ta ki ilk gördüğü andan itibaren aklını çelen bu garip oyunla tanışana kadar. Bu altmış dört karelik tahta üzerinde bambaşka bir gelecekle karşılaşan Beth adım adım, her hamlesinde didinip çabalayarak kadınlara kapalı satranç camiasının zirvesini hedeflemekte. Her oyunda rakibinin yanı sıra koca bir geleneğe karşı da hamle yapıyor. Durumu tartıyor, geleceği öngörüyor, rakibinin aklını okumaya çalışıyor ve taşları yerinden oynatıyor. Satrancın siyah beyaz dünyasında zirve dâhilere her zaman açık olsa da gerçekte işler bundan biraz farklı işliyor. (İthaki Yayınları)

İnsana özgü zayıflık ve kusurlar

Euripides’ten Orestes – Hasan Ali Yücel Klasikler. Euripides (MÖ y.484-406): Atina’nın yetiştirdiği üç büyük tragedya şairi arasında en fazla eseri günümüze ulaşan sanatçı olarak özel bir yeri vardır. Bu özelliği şenliklerde Aiskhylos ve Sophokles kadar birincilik ödülü kazanmamış olsa da halk arasında daha çok beğenilen bir şair olmasına bağlanır. Euripides’in kahramanları insana özgü zayıflık ve kusurları taşırlar, yaşadıkları tragedyalar da bu kusurları ile vazgeçemedikleri tutkularından kaynaklanır. Euripides çağdaş tiyatroya en yakın eserler veren klasik ozan veya modern ozanların ilki sayılabilir. Orestes MÖ 408 yılı civarında Atina’da sahnelenen son tragedyasıdır. Konusu Aiskhylos’un Eumenides oyununun konusuyla hemen hemen aynıdır. Ancak her şey daha gerçekçidir. İnsanüstü güçlerle donatılmış mükemmel kahramanların Euripides’in eserlerinde yeri yoktur. İdealleri savunma kararlılığı hayatta kalma mücadelesine dönüşmüştür. Kahramanlar arasındaki keskin zıtlaşmalar karakterlerini olduğu kadar dönemin ahlak değerlerini de gözler önüne serer. (İş Bankası Kültür Yayınları)

Kitap mini bir rehber özelliği taşıyor

Neslihan Perker’den Anadolu Feng Shui. Geceleri neden aynanın üzerini örtmemiz gerekir? Kedilerin uyuyacağımız odayla ilgisi ne? Şahperi Sofrası’nı yedi sene üst üste kurduğumuzda ne olur? Evlerimizde neden demir bulunmalıdır? Gül kokusu ne işe yarar? Hangi bitkiler tılsımlıdır? Yaşam alanlarımızda bolluk-bereket için ne yapmalıyız? Bu soruların cevapları, binlerce yıl öncesine dayanan Anadolu ritüellerinde saklı. Gazeteci-yazar, kendi deneyimlerinden yola çıkarak yaşanılan mekânlarda yaşam enerjisini harekete geçirme pratiklerini araştırıyor. Kitap, yaşadığımız topraklara özgü binlerce yıllık ritüelleri uygulamanız için mini bir rehber özelliği taşıyor. (Karakarga Yayınları)

Adeta “evrenin gözbebeği” idi

Haldun Hürel’den İstanbul – Çirkin Kraliçe. “İstanbul”, renkleri, sesleri, sosyal hayatı ve her tür güzellik ve yaşama inceliğiyle örülmüş, dünyanın başşehriydi bir zamanlar, diğer bütün şehirlerin lideriydi… Kıskandıran, şanlı bir tarihi vardı. Yenilmezdi; bütün üstünlük yarışlarında, yanına yaklaşılamaz bir şehirdi… Çok güçlüydü; doğal konumunun güzelliği ve zengin tarihiyle, sadece dünyanın değil, adeta “evrenin gözbebeği” idi… Kim derdi ki bir devir gelecek ve karşısına korkunç bir rakip çıkıp onu perişan edecek; şanını, güzelliğini, inanılmaz çekiciliğini mahvedecek, onu yorgun bir savaşçıya dönüştürecek, “çirkin bir kraliçeye” benzetip boynu bükük, üzgün ve süzgün bir hale sokacak diye… Nereden bilecekti ki o güçlü canavarların “biçimsiz beton yığınları” olacağını… (Kapı Yayınları)

Kardeş kıskançlığı, aile bağları

Tülin Kozikoğlu’ndan Aman Nazar Değmesin. Bizim evdekiler nazarlıklarla doldurdu kardeşimin dört bir yanını. Herkesin dilinde aynı söz: “Yavrumuza da bakın! Ah, o minik burnu, o minik ağzı… Aman, ne tatlı! Nazar değmesin sakın!” Neymiş bu nazar, şu mavi boncukla ne ilgisi var? Lütfen, biri bana açıklasın! Yazar, insanlığın binlerce yıllık kültürel simgesi nazar boncuğunu bir çocuğun gözünden anlatıyor. Kardeş kıskançlığı, aile bağları ve doğum günü gibi temalarla zenginleşen bu neşeli öykü, Deniz Üçbaşaran’ın özgün desenleriyle derinleşiyor. (Kırmızı Kedi Yayınları)

Kendimizi anlamamızın yolu nereden geçer?

Göksel Bekmezci’den Sözün Büyüsü-1.Kitap. Düşündüğümüz, söylemek istediğimiz, söylediğimizi sandığımız, söylediğimiz, karşımızdakinin duymak istediği, duyduğu, anlamak istediği, anladığını sandığı ve anladığı… Birbirimizi yanlış anlamamız için en az dokuz ihtimali sıralar. Sylviane Herpin. Belki de bu sebeple anlaşılmanın bir lüks olduğunu dile getirir. R. Waldo Emerson. Peki, kendimizi anlamamızın yolu nereden geçer? Kelimeler birer organdır. Yaşamla bağ kurmamızı sağlar. Konuşurken ağzımızdan çıkarlar, fakat gitmezler. Dünyamızı kelimelerle ifade eder, kelimelerle tanımlarız. (Nemesis Kitap)

İsfahan âşıklarına sahip çıkacak mı?

Shahzadeh N. İgual’dan İsfahan’ın Gözyaşları. Sohrab, kızın başından aşağı doğru kaymaya başlamış saks mavisi örtüsüne, leylak renkli paltosuna ve dizinin altında biten siyah çizmelerine bakıyordu. Ely’nin tedirgin halini, iri gözlerinden alev alev çıkan telaşını, uçuk pembe parlatıcı sürdüğü dudaklarını yiyişini sevmişti. Böyle gülenine, gülümseyenine rastlamamıştı hiç. Her geçen dakikada bilmediği bir yere yaklaştırıyordu onu yüreği. Oysa yorgundu Ely… Herkesten, her şeyden, tüm şehirlerden, trenlerden… Bitkindi maksatsız gitmelerden. İşte şimdi birlikte çay içtikleri bu meydanda, gelenekler tam üç yüz yirmi sene evvel bir aşkı öldürmüştü! Yazar, yeni romanında, Ely ve Sohrab’ın tanışmalarıyla başlayan öyküde okurunu İran’da unutulmaz bir yolculuğa çıkarırken, şu soruyu da sormayı ihmal etmiyor; İsfahan bu kez âşıklarına sahip çıkacak mıdır? (Mona Kitap)

Karanlık madde ve karanlık enerji

Brian Clegg’ten Karanlık Madde ve Karanlık Enerji – Evrenin Gizemli 95’i Üzerine. Karanlık madde ve karanlık enerji, evrenin bilim insanlarına sorduğu en zor ve en tuhaf bilmecelerden biri. Gördüğümüz ve ölçebildiğimiz şeyler evrenin yalnızca %5’ini oluşturuyor. Geri kalan %95’in varlığını sadece etkilerinden dolayı, sadece matematiksel hesaplamalar yoluyla anlayabiliyoruz. Bilim insanları evrenin bu anlaşılamayan, kayıp, gizemli kısmına “karanlık madde” ve “karanlık enerji” adlarını veriyor. Yazar bu kitabı yalnızca karanlık madde ve karanlık enerji konusuna değil, astronomi ile modern fiziğin belli başlı konularına oldukça aydınlatıcı bir ışık tutuyor. Kaçırmayın. (Say Yayınları)

Tarih ve kültür şehrinin hikâyesi

Osman Özbek’ten Bir Ankara Hikâyesi: Tarih Toprak ve Bir Çocuk. Ankara’ya gönül vermiş, hayatını Ankara için çalışarak geçirmiş olanların bile heyecan ve merakla okuyacağı bir Ankara hikâyesi… Milli Mücadele’nin zor günlerinde Mustafa Kemal Atatürk’e ev sahipliği yapmış bir şehrin, genç Cumhuriyet’in kuruluşunun ve yükselişinin başkentinin hikâyesi… Pek çok uygarlığın mirasıyla Mustafa Kemal Cumhuriyeti’nin atılımlarının harmanlanmasından doğan bir tarih ve kültür şehrinin hikâyesi… Yazar kitabında isimli bu eseriyle bir Cumhuriyet aydını olarak, giderek kimliğini yitiren bir başkentin kimliğini geri kazanması ve Mustafa Kemal Atatürk’ün başkentine yakışır bir şehir olması adına sorumluluğunu yerine getiriyor. (Sia Kitap)

İnsan refahında nefes kesici ilerlemeler

Jamie Metzl’den Darwin Hack’leniyor: Genetik Mühendislik ve İnsanlığın Geleceği. Genetik devrimin şafağında, DNA’mız tıpkı bilgi teknolojimiz gibi okunabilir, yazılabilir ve hack’lenebilir hale geliyor. Ancak insanlık olarak kendi genetik kodumuzu yeniden düzenlemeye başladığımızda; insan refahında nefes kesici ilerlemeleri gerçekleştirmek ile tehlikeli ve potansiyel olarak ölümcül bir genetik silahlanma yarışına inmek arasındaki farkı belirleyen, bugün yaptığımız seçimler olacak. Bilim insanlarının bilimkurguyu gerçeğe dönüştürdüğü laboratuvarlara girin. En derin inançların, etiğin ve politikanın daha önce hiç olmadığı kadar zorlandığı ve insan olmanın ne anlama geldiğinin sorgulandığı bir geleceğe bakın. Çocuklarımızı tasarlayabilecek, ömürlerimizi büyük ölçüde uzatabilecek, hayatı yeniden sıfırdan inşa edebilecek, bitki ve hayvan dünyasını yeniden yaratabilecek mühendisliğe eriştiğimiz zaman geriye tek bir soru kalacak: Tüm bunları gerçekten yapmalı mıyız? (Tellekt Yayınları)

Tanrılara yönelik bir çağrıyla başladı

Homerosçu İlahiler – Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi… Homerosçu İlahiler Yunan tanrılarına yönelik heksametron veznindeki otuz üç hymnos’tan (ilahi/neşide) oluşan bir külliyattır. Bu külliyatın böyle bir başlıkla anılmasının sebebi İlahiler’in Antikçağ’da Homeros’a, yani Ilias ve Odysseia’nın bestecisi olduğu varsayılan kişiye atfedilmesidir. Homerosçu İlahiler külliyatını oluşturan bu kitaptaki metinler matbu olarak ilk defa Erken Modern Avrupa’nın en etkili hümanistlerinden biri olan Demetrius Chalcondyles tarafından 1488 yılında yayımlanmıştır. Hepsi tanrılara yönelik bir çağrıyla başlayan ve bir elvedayla tanrıyı uğurlayarak sonlanan Homerosçu İlahiler icracının farklı yaklaşımlarından kaynaklanan stratejileriyle Eski Yunan dini ve mitolojisi kadar, mitsel coğrafya tasavvuruna, Homeros çağından itibaren sürdürülen ve belirli açılardan bütünüyle korunan icra geleneğine dair kilit nitelikte bilgiler sunar. (Yapı Kredi Yayınları)

Baştan çıkarıcı olasılıklar

Allen Everett’ten Zaman Yolculuğu ve Işıktan Hızlı Sürüşler. Zamanda ileri geri seyahat etmek ya da yıldızlar arasında kestirme yollardan gitmek gerçekten mümkün olabilir mi? Günümüzün fiziği bu sorulara henüz yanıt veremese de bize bazı baştan çıkarıcı olasılıklar sunuyor. Lise cebirinin ötesinde matematik kullanmaksızın Einstein’ın özel göreliliğinin açıklamasını sergileyen yazarlar, zamanda ışık hızından daha hızlı olarak ileri ve geri yolculuklar arasındaki farklara değinip, zamanda geriye gidiş ve ışıktan daha hızlı seyahat etme arasındaki şaşırtıcı kuramsal ilişkiye değiniyorlar. Her ne zaman biri bana zaman yolculuğunun ya da ışıktan hızlı sürüşler aracılığıyla yıldızlararası seyahatin mümkün olup olmadığını sorsa, onu bu kitaba yollarım. Uzman olmayanların ulaşabilecekleri cevapların. “en iyi kaynağı bu kitaptır.” – Kip Thorne, 2017 Fizik Nobel Ödülü. (Alfa Yayıncılık)

Çok uzaklardan gelen bir tekne, gizemli bir kedi

Mavisel Yener’den Mucize Kasabası 2 – Uçan Kitaplık. Yazar, Mucize Kasabası serisinde umudun, sevginin şifrelerini veriyor. Çok uzaklardan gelen gizemli bir uçan kitaplık, tuhaf bir görev, yepyeni keşifler… Meraklı okurlar bu şölene davetli. Mucize Kasabası’nda her şey mümkün. Kediler konuşur, yıldızlar yüzer, kuşlar okula gider, bilgisayarlar uçar… (Bilgi Yayınevi)

Melankolik güz havasını

Cemal Süreya’dan Güz Bitigi. Merdivenlerin oraya koşuyorum, Beklemek gövde kazanması zamanın; Çok erken gelmişim seni bulamıyorum, Bir şeyin provası yapılıyor sanki. Sıcak Nal’dan bir gün sonra yayımlanan kitap, o kitabın melankolik güz havasını kışa tamamlar. Düzyazıdan şiire, beyite ve şarkıya birçok ifadeyi birleştiren kitap aslında tek bir şiirdir, Cemal Süreya’nın son ve evrensel şarkısıdır. (Can Yayınları)

Farklı bakış açılarına açık meseleler

Aylin Güney’den Teyel. Yaşadığı yere uyum sağlayamamış, sadece kilerden devşirme kütüphanesinde huzur bulan yalnız bir kadın, kendisiyle ilgili yeni keşifler yapan bir erkek, görüşmediği babasının cenazesi için huzurevine giden üniversite öğretim görevlisi, disiplin cezası olarak kitap okutulan liseli bir genç kız, eski aşkı için eşini ve çocuğunu terk eden bir adam, geceleri seyyar arabasıyla sokaklarda dolaşan bir nohut pilavcı, yalnız yaşayan bir edebiyat öğretmeni ve Bakü’den Ankara’ya mal taşıyan uzun yol kamyon şoförü ile âşık olduğu Gürcü kadın… Bütün bu karakterleri birbirine teyelleyen turuncu kapaklı bir kitap üzerinden fark etmek, dinlemek ve farklı bakış açılarına açık olmak meseleleri ele alınıyor. (Dağhan Külegeç Yayınları)

Her şey bitti sandım ama asıl hikâye burada başladı

Demet Işıl Yılmaz’dan Mecburiyetsiz. Bir gecede hayat değişir mi? Değişir! Kemoterapiler peş peşe geldi, çürük kokusu artık beni ve yatağımı geçip tüm evi sardı. Her şeyimi kaybettim; saçlarımı, kaşlarımı, tırnaklarımı ve hatta kirpiklerimi… En son ne zaman içtenlikle söylenmiş bir “Nasılsın?” sorusu duydunuz? Ben meğer duymuşum ama hiç gerçek bir cevap vermemişim. Çok yorgunmuşum ama durmasını hiç bilememişim. Toplantıyla, kıyafetle ve olmam gereken kişiyle o kadar ilgiliymişim ki kanser olduğumu anlamamış, nasılsa benim başıma gelmez sanmışım. Geldi ama… Hem de en ağır haliyle geldi.
Otuz bir yaşındaydım. Oğlumsa iki buçuk… Evimize bir bomba düştü. Özel parfümü bile olan, bakım sırlarını başkalarına dağıttığım güzelim saçlarımı ve senelerce pilates stüdyolarında yarattığım bedenimi kaybettim.

Her şey bitti sandım ama asıl hikâye burada başladı. Kazanmanın sırrı yaptıklarınla değil, yapmadıklarınla ilgiliymiş… Yani “Mecburiyetsiz” olduklarında gizliymiş… Şimdi anladım. (Destek Yayınları)

Cesaret madalyası beklemiyor asla

Ferat Emen’den Hüsniye Hanım’ın Ağzı. Yazar bazı imkânsız gerçekleri-makul olmayan kimlikleri sivri ve ısıran diliyle, iştahla muhatapların yüzüne çarpıyor. Anlatılmayanı anlattığı için cesaret madalyası beklemiyor asla. Verdiği rahatsızlıktan ötürü pişman ya da üzgün değil. Mizacı böyle. Böyle olması gerektiği için böyle. At çarpması, Naim Süleymanoğlu, bekârlığa veda partisi, kaçakçılar, Aya Leyla’nın peygamberliği ve müritleri, geyik avı şöleni… Buraya ölmeye geldim. Geçen çarşamba ilk denememde başarıyordum az kalsın. Kendimi boğuyordum. Suda. İyi yüzerim. Bu engel oldu. İyi yüzmem, irademin önüne geçti. Uzun süredir düşünüyorum. Ölmeyi. (Everest Yayınları)

Özkan Saçkan