Rusya ve Çin nükleer enerji pazarının yarısından çoğunu ele geçirdi

Rusya-nükleer-santral-1Rusya ile ABD arasında bozulan ilişkilerin enerji cephesine nasıl yansıyacağına dair tartışmalar sürüyor.

Görünür sebep Ukrayna, görünmeyen sebep ise enerji dengeleri olan yeni Soğuk Savaş’ın hiç de alışılmamış bir cephesi olacağı belirtiliyor.

Nükleer enerjinin ABD’nin kaya gazı teknolojisiyle Rusya’ya enerji sektöründe karşı koyabileceği yaygın olarak dile getirilse de bazı uzmanlar esas cephenin nükleer enerji alanında açıldığını, 500 milyar dolarlık nükleer enerji piyasasında Rusya’nın liderliği sessizce ele geçirdiğine dikkat çekiliyor.

Özellikle yeni inşa edilen nükleer santrallerde yüzde 37 ile aslan payına Rusya sahip. İkinci sırada yüzde 28 ile Çin gelirken yüzde 7’lik payla ABD’nin bu alanda çok geride kaldığına dikat çekiliyor. Rusya’nın nükleer enerji teknolojisini bir jeopolitik ekonomik güç olma aracı olarak benimsediği ileri sürülüyor.

Türkiye de Rusya’nın nükleer üretim yapacağı ülkelerden

Doğal gaz ve petrol bolluğu yaşayan Rusya nükleer teknolojisini aralarında Macaristan, Venezuella, Türkiye ve en ihtilaflı şekilde İran’ın da bulunduğu ülkelere kaydırdı. Dünya Nükleer Birliği, Rusya’nın dünya çapında yeni inşaa edilen tüm nükleer santrallerin yüzde 37’sini inşaa ettiğini ve yurt içi üretimini 2020 itibariyle neredeyse iki katına çıkartacağını belirtiliyor. İngiltere Atom Enerji Otoritesi eski Yönetim Kurulu Başkanı Barbara Judge, ABD’li yayın kuruluşu CNBC ile yaptığı röportajda “Ruslar nükleer enerjiyi mükemmel bir ihracat ürünü olarak görüyor” diye konuştu. Judge, Rusya’nın nükleer enerjiyi kendini jeopolitik ekonomik güç olarak konumlandurmanın bir parçası olarak kullandığını ifade etti.

Dünyanın inşaa edilen yeni reaktörlerinde Rusya ve Çin’in arkasından yüzde 10’la Kuzey Kore, sonrasında ise Fransa (yüzde 8) ve ABD (yüzde 7) geliyor. Hindistan’ın yeni nükleer santrallerin yüzde 4’ünü inşaa ettiği belirtilen araştırmaya göre dünyanın geri kalanında ise toplam yeni inşaların yüzde sekizinin gerçekleştiği belirtiliyor.

ABD nükleer sektörünün eş zamanlı olarak bir gerileme yaşadığı belirtiliyor. Güvenlik ve maliyet endişelerine kaya gazı ile elektrik üretimi için kullanılan enerji arzının artması da eklenince ABD yönetimi nükleer sektörüne küme düşürdüğü belirtiliyor.

Bu arada gelişmekte olan ekonomilerde ve hatta bazı gelişmiş ekonomilerde atom enerjisine olan talebin arttığı belirtiliyor. Korkunç Fukuşima faciasından sadece üç yıl sonra Japonya reaktörlerini tekrar faaliyete geçiriyor ve eski tesislerini güncellemeye hazırlanıyor.

Washington ve Moskova arasındaki jeopolitik satranç oyununda bazı uzmanlar dünyanın en büyük nükleer teknoloji üreticisi ABD’nin iş Rusya ve diğer nükleer enerji ihracat eden ülkelerle rekabet etmeye geldiğinde bayrağı teslim ettiği belirtiliyor. Tokyo Elektrik Enerjisi Şirketi (TEPCO) Reform Komitesi Yönetim Kurulu Başkanı Judge “Genelde nükleer enerjiye ihtiyaç duyan ülkelerin bu enerjinin ücretini ödemek için yeterli fonları olmuyor” diye konuştu. Judge, Rusya ve Çin’in diğer ülkelerin nükleer teknoloji alımlarını finanse etmesini bu duruma bağlıyor. “İyi teknolojilerini operatörlerinin eğitimini halen geliştirmeye ihtiyaç duyan bu ülkelere satıyor” diye konuşan Judge ABD’nin de bu alanda olabileceğini ve rekabet etmesi gerektiğini düşünen uzmanlardan.

ABD Ticaret Bakanlığı tahminlerine göre uluslararası nükleer enerji pazarının büyüklüğü önümüzdeki on yıl içinde 740 milyar dolara ulaşacak. Bakanlığın tahminlerine göre bu pazarda her 1 milyar dolarlık nükleer ihracatının 5000 kişilik istihdam sağlayacak. Nükleer Enerji Enstitüsü ise dünya çapında inşaa halinde olan 71 yeni nükleer tesisin olduğunu ve 160 tanesinin ise lisans ve planlama safhasında olduğunu belirtiyor. Westinghouse ve Hitachi gibi General Electric ile ortaklığı bulunan büyük ABD’li nükleer teknoloji sağlayıcılarının bunu bir fırsat olarak gördüğü belirtiliyor.

ABD’li şirketler Rusya ve Çin’in teknolojisiyle yarışamaz

Öte yandan eleştiriler nükleer teknolojinin kolaylıkla silah yapımında kullanılabileceğine işaret ediyor. Özellikle Tahran’ın ‘sivil teknoloji’ maskesini kullanarak atom enerjisinden silah üreteceği korkuları tüm dünya güçlerini bocalatıyor. Pakistan, Hindistan ve Kuzey Kore’nin de yasadışı programlar için nükleer enerjinin yaygınlaşmasını önleyen protokolleri ihlal ettiği belirtiliyor. Nükleer enerjinin en önemli eleştiricilerinden Vermont Hukuk Fakültesi Enerji ve Çeve Enstitüsü Ekonomi Analisti Mark Cooper “Bu teknolojiyi ihraç ettiğinizde artık üzerinde direk bir kontrolünüz kalmıyor. Siz ne kadar güvenli derseniz deyin, dönüp size bir şekilde zarar verecektir” diye konuştu. Cooper Çin ve Rusya hükümetlerinin nükleer teknolojilerini çılgınca desteklediğine de dikkat çekerek ABD’li özel şirketlerin Çin ve Rusya ile rekabet bile edemeyeceğini belirtti. ABD’li düşünce kuruluşu Stratejik ve Uluslararası Etüdler Merkezi (CSIS) 2013 Haziran tarihli bir raporunda ABD hükümetini Çin, Rusya ve Hindistan’ın sektöre yaptığı yatırımlar göz önüne alındığında nükleer ihracat sektörünü artırmasını bir “ulusal güvenlik zorunluluğu” olarak ifade etmişti.

Çin: Japonya ihtiyacından fazla nükleer materyal stokluyor

Geçtiğimiz Salı günü Hollanda’da 53 ülkenin lideri ve dört uluslararası kuruluşun da katılımıyla gerçekleşen Nükleer Güvenlik Zirvesi’nde Japonya bomba yapımında kullanılabilecek hassas nükleer materyallerini ABD’ye teslim edeceğini açıkladı. Çin Dış İşleri Bakanlığı yapmış olduğu basın açıklamasında bu durumdan memnuniyet duyduklarını öte yandan Japonya’nın teslim etmesi gereken diğer materyaller olduğunu belirtti. Japon ve ABD’li liderler yüzlerce kilogram nükleer malzemenin yok edileceğini belirtirken Çin’de bu anlaşmadan duyduğu memnuniyeti ifade ederek ABD’nin kıtalar ötesinden bu hassas materyallerin toplanması için harcadığı çabaları takdir ettiklerini ve desteklediklerini belirtti. Çin daha önce bölgesel rakibi Japonya’nın plutonyum stokladığını belirtmiş Washington ve Birleşmiş Milletler bu konuda endişe duymadıklarını belirtmişti . Çin Dış İşleri Bakanlığı yaptığı açıklamada “Japonya hala aşırı miktarda hassas nükleer materyal depolamaktadır ve ru miktar normal ihtiyaçlarının çok üzerindedir” ifadelerini kullandı.

Nükleer Güvenlik Zirvesi ortak bildirge yayınladı ama…

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 53 ülke ve 4 uluslararası örgütün katılımıyla üçüncüsü düzenlenen Nükleer Güvenlik Zirvesi (NSS), yayımlanan ortak bildiriyle Salı günü sona erdi. Zirveye katılan ülkelerin tamamının onayıyla yayımlanan 36 maddelik bildiride, nükleer silahsızlanma, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi ve nükleer enerjinin barışçıl kullanımına yönelik taahhütler yinelendi. Belgede, nükleer güvenliği artırıcı önlemlerin, ülkelerin barışçıl amaçlarla nükleer enerji geliştirip kullanmasına zarar vermeyeceği vurgulandı. Zirvede, nükleer silahlarda kullanılabilecek materyallerin teröristlerin ve yetkisi olmayan aktörlerin eline geçmesinin önlenmesine odaklanıldığı belirtilerek, bu hedefe ulaşılmasının gelecek yılların en önemli unsurlarından biri olmayı sürdüreceği kaydedildi. Nükleer konusunda devletlerin sorumluluğuna vurgu yapılan bildiride, nükleer güvenlik alanında uluslararası işbirliğini güçlendirme ve koordine etme ihtiyacına dikkat çekildi. Bu işbirliğinin, nükleer terörizme karşı etkili mücadeleyi de güçlendireceğinin dile getirildiği sonuç bildirisinde, güçlendirilmiş ve kapsamlı uluslararası nükleer güvenlik mimarisine duyulan ihtiyacın altı çizildi. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) faaliyetlerinden övgüyle bahsedilen belgede, bu kurumun önümüzdeki yıllarda oynayacağı rolün kritik önemde olacağı belirtildi. Devletlere, yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum stoklarını asgariye indirme tavsiyesinin ısrarla yapıldığı belgede, NSS’in dördüncüsünün 2016’da ABD’de yapılacağı kaydedildi.

Rusya, Çin, Hindistan ve Pakistan nükleer şeffaflık önergesine yanaşmadı

Ortak bildirgenin dışında bu zirvede yaşanan çok önemli bir gelişme daha vardı. Katılımcı 53 ülkenin 35’i ABD ve Güney Kore’nin insiyatifiyle nükleer terörizmi önlemeyi amaçlayan bir önergeyle nükleer kaynakların şeffaflığı konusunda taahhütte bulundu. Fakat dikkati çeken dünyanın en büyük nükleer gücünü elinde bulunduran bazı ülkelerin bu önergeye imza atmamasıydı. Rusya, Çin, Hindistan ve Pakistan güvenlik prosedürlerini ‘dış mihraklara’ açmayı ve Birleşmiş Milletler’in nükleer standartlarına uygunluğunun ulusal kanunlarca güvence altına alınmasını istemedi. Anti nükleer terörizm kuruluşlarından Bölünebilir Maddeler Çalışma Grubu “Rusya, Çin, Pakistan ve Hindistan’ın büyük miktarlarda nükleer materyala sahip olmalarına rağmen bu önergeye yanaşmamaları girişimin etkisini azaltıyor” diye açıklama yaptı. 2010 yılından bu yanan üçüncüsü düzenlenen zirvede en büyük nükleer silah devletlerinin eksikliğine rağmen nükleer güvenlik zirvelerinin somut sonuçlara erişebildiği belirtiliyor. Ukrayna’nın bu süreçte terörist güçlerin silah yapımında kullandığı bilinen bir madde olan zenginleştirilmiş uranyumunun tamamını yok etmeyi taahhüt edmesi ve bugün Ukrayna’nın nükleer silahının olmaması batı ve Rusya arasında yaşanan gerginlik açısından nükleer zirvelerin pozitif etkilerinden biri olarak belirtiliyor.

Liderler dünyayı atom bombasından kurtardı mı?

Hollanda’nın Hague kentinde gerçekleşen Nükleer Güvenlik Zirvesi’nde liderler parçası oldukları rol yapma oyunu aracılığıyla dünyayı büyük bir finansal merkezin göbeğinde teröristler tarafından gerçekleşecek feci bir atom bombasından kurtardı. Askeri yetkililerin brifing verdiği ve liderlerin terörist atağın tam olarak nerede gerçekleşeceğini bilmediği tatbikat oyununda liderler kısıtlı bir zamanda yüz binlerce insanın hayatını kurtarmak için harekete geçmeliydi. Hollywood aksiyon filmlerini andıran “savaş oyunları” liderleri alışılmadık bir nükleer savaşta nasıl nasıl tepki göstereceklerini tatbik etti. Financial Times’da yer alan ve oyuna şahit olan kaynaklara dayandırılan habere göre devlet liderleri, dış işleri bakanları ve savunma yetkilileri dokunmatik ekranlarında karşılarına çıkan sorulara dört seçenekten birini işaretleyerek yanıt verdi.

ABD Başkanı Obama ve Çin Devlet Başkanı Çin’in de katıldığı oyunda liderlere yöneltilen sorulardan biri “Sivil amaçlar için kullanılan nükleer malzemelerini iyi koruyamayan herhangi bir ülkeden çalışan bölünebilir nükleer malzemenin teröristlerin eline geçtiğini öğrendiğinizde ne yaparsınız?” şeklindeydi. Liderler kamuoyunu bilgilendirip bilgilendirmemek arasında bir karar vermek zorundaydı. Diğer önemli karar ise tüm dünya liderleri ortak bir karar almak ya da uluslar kendi kararlarını almayı tercih etmek durumundaydı. Sonuçları gören bir diplomatın verdiği bilgiye göre liderlerin çoğunluğu şeffaf bir süreci tercih ederek halklarını bilgilendirmeyi ve bütünleşik bir mekanizma ile hareket etmeye karar verdi. Oyunun sonunda teröristler alt edildi ve dünya kurtarıldı. Peki dünya gerçekten atom bombası tehlikesinden arındı mı? Simulasyon bir savaş oyunu yerine konu gerçek halklar ve gerçek atom bombaları olursa kararlar bu soğukkanlılıkla ve uyum içinde alınabilir mi? Hiçbir zaman cevaplanmasına gerek kalmayacağını dilediğimiz ucu açık bir soru…

Leave a Reply

Your email address will not be published.