Kışlalı: Türkiye’ye adanmış bir ömür…

Mustafa Balbay

21Ekim 1999 Perşembe sabahı, 9.45 sıralarıydı. Gazetedeki günlük haber toplantımız bitmiş, Cüneyt Arcayürek’le kahve içimi gündem sohbetine tutuşmak üzereydik.

Ahmet Taner Kışlalı’nın komşularından acı bir telefon geldi:
“Kışlalı’nın aracına bomba koymuşlar… Az önce patladı… Hastaneye götürdüler…”
Arcayürek’le fırlayıp çıktık. Hastaneye kaldırılmış olması, içimizde bir umut ışığı yaktı; acaba yaralı kurtulmuş olabilir mi?
Soluğu Bayındır Hastanesi’nde aldık. Kapının önündeki görevlilerden umutlu bir haber beklerken, iki kişi sarıp sarmalanmış bir şeyle içeri girdi. Kışlalı’nın kopan kolu araçta kalmıştı! Birden bir yere çarpmışım gibi iki elimi başıma götürdüm…
Çok geçmedi görevliler, başsağlığı dilediler.
1990’lı yılların başında art arda yitirdiğimiz Prof. Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun, Doç. BahriyeÜçok, Uğur Mumcu’nun ardından Kemalizm deyince ilk akla gelen isimlerden Prof. Kışlalı da alçakça bir saldırı ile aramızdan koparılmıştı.

***

İlk şokun ardından aklımıza 29 günlük kızı Nilhan Nur, eşi Nilüfer Hanım gel-di. Hastanenin üst katlarında bir odada doktor gözetiminde tutuluyordu. Bir ya-kını, “Bebeğini düşün” diyebildi.
Yaşama sırası Nilhan Nur’daydı…
Katledilişinden 15 gün kadar önce Batıkent ADD’den Mehmet Ali Gürbüz aramıştı:
“Sen ve Kışlalı Hoca’yla bu akşamoturmak istiyoruz… Önemli bir konuyu paylaşacağız.”
Kışlalı’yı aradım. İşi olduğunu ya da başka bir yoğunluğunu söyleyebilirdi. Bütün içtenliğiyle, sıcak bir ses tonuyla, gülümser bir ifadeyle şöyle dedi:
“Bu akşam bebeğimi seveceğim…”
Kışlalı bütün özelliklerinden öte, insandı. İnsan kimliğini düşüncelerine 180 derece zıt kişilerden de esirgemezdi.
Düşüncelerinde militan, davranışlarında centilmendi.
Centilmen bir devrimciydi.

***

Kışlalı’nın kıyımı 1990’lı yıllar karanlığının en acı olaylarından biridir. Önceki katliamlarla birlikte onun da öldürülmesiyle fikirsel çölleşme daha da büyüdü.
Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucusu ve Genel Başkanı Prof. Muammer Aksoy…
Kalpaksız kuvvacı Uğur Mumcu…
Kemalizmin kale burcu Prof. Kışlalı…
Atatürkçü olmanın hedef olmakla eşanlamlı olduğu bir dönem…
Devamında AKP iktidarı geldi.
Bugün Kışlalı’yı aramızdan koparılışının 19. yılında anacağız. Kendisini Türkiye’nin aydınlık geleceğine, Atatürkçülüğe adamış Kışlalı’yı unutmamak, unutturmamak hepimizin ortak sorumluluğudur.
Atatürk’e, katledilen aydınlarımıza olan borcumuzu ancak onların düşüncesini bu ülkenin yönetimine taşıyarak ödeyebiliriz.
Son noktayı Kışlalı’nın eskimeyen cümleleriyle koyalım:
“Laikliği kabul etmemiş olan İslam ülkelerinin, bilimin ve teknolojinin gelişi-mine katkısı sıfır düzeydedir. Bütün Arap ülkelerinin bu alana katkısı İsrail’in yüzde 4’ü kadardır. Bir zamanlar tersiydi.
Batı, Türkiye’yi ne tamamen içine almak ister, ne tamamen dışlamak… İçine alırsa ‘eşit’ hale gelir, dışına alırsa ‘kullanamaz’ olabilir.
Kemalizm geçmişin bekçiliği değil, geleceğin öncülüğüdür.”

Cumhuriyet

Ahmet Taner Kışlalı

Akademisyen, yazar, eski kültür bakanı Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı 17 yıl önce bugün bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti.

Tam 17 yıl önce bugün Türkiye çok önemli bir değerini bombalı saldırı ile yapılan bir suikastte yitirdi. Akademisyen, yazar, eski kültür bakanı Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı 21 Ekim 1999’da evinin önündeki arabasına konan bomba ile öldürüldü.

Ahmet Taner Kışlalı, Ziraat bankası veznedarı Hüsnü Bey ile Kilis Kemaliye İlkokulu öğretmeni Lütfiye Hanım’ın oğludur. 10 Temmuz 1939 doğumlu olan Kışlalı ilk ve orta okulu Kilis’te, liseyi ise İstanbul’da Kabataş Erkek Lisesi’nde okumuştur. Liseden mezuniyeti sonrası Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin kazanan Ahmet Taner Kışlalı öğrenciliği sırasında Yeni Gün gazetesinde spor muhabirliği de yapmış ayrıca 1962-63 yıllarında gazetenin yazı işleri müdürlüğü görevinde de bulunmuştur.

Paris Üniversitesi’nde anayasa hukuku ve siyaset bilimi dalında Modern Türkiye’de Siyasi Güçler başlıklı doktorasını yapan Ahmet Taner Kışlalı 1968 yılında Fransa’da tanıştığı Nicole (Nilgün Kışlalı) ile evlendi. Bu evlilikten iki kızı Altınay ve Dolunay oldu.

Hacettepe Üniversitesi’nde siyaset sosyolojisi alanında öğretim üyeliğine başladı ama askerlik dönüşü üniversiteye kabul edilmedi. Bunun üzerine Ahmet Taner Kışlalı siyasal Bilgiler Fakültesi’ne geçti ve 1972 yılında burada doçent oldu.

1971-1977 yılları arasında Yankı dergisinde yazdığı yazılarla CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in dikkatini çeken Kışlalı 1977 yılında CHP’den İzmir milletvekili seçildi. 1978 yılında da Bülent Ecevit hükümetinde kültür bakanı oldu. Kültür Bakanlığınca Ulusal Kültür dergisini yayımlattı.

12 Eylül 1980 darbesi sonrasında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde siyaset bilimi dersleri vermeye başlayan Kışlalı 1988 yılında profesör oldu. 1991 sonunda Cumhuriyet gazetesinde Haftaya Bakış başlığıyla köşe yazıları yazmaya başladı. 1995 yılında Antalya yolunda birlikte geçirdikleri trafik kazasında eşini kaybetti. 1997 yılında ikinci evliliğini Nilüfer Kışlalı’yla yaptı. Bu evlilikten üçüncü kızı Nilhan Nur dünyaya gelmiştir.

Ahmet Taner Kışlalı 21 Ekim 1999 tarihinde saat 09.40’da Ankara’da evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Akit gazetesi suikasttan önce hakkında bir haber yapmış ve Kışlalı’nın üzerine çarpı atılmış fotoğrafını manşetten vermişti. Kışlalı suikastının faili bulunamamıştır.

AHMET TANER KIŞLALI’DAN ALINTILAR
Dinin özü iyilik yapmak, kötülükten kaçınmaktır.
Kemalizm, geçmişin bekçiliği değil geleceğin öncülüğüdür.
Bildiğimiz gericiliğin adı artık yeni ilericilik olmuştu. (İkinci Cumhuriyetçiler için söylediklerinden.)
Türkiyenin demokrasiyle yönetilen ve çağı yakalama şansına sahip tek müslüman ülke oluşunda, laiklik ilkesini benimsemiş oluşunun rolü olmadığını söylemeye olanak var mıdır?
Türkiye’de yaşayan ve kendisini toplumdan sorumlu hisseden herkesin, Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi bağlantısını iyi kurması gerektiğine inanıyorum.
Eğer Türkiye’de bir din devleti kurmak istiyorsanız, Mustafa Kemal’e saldırmanız elbette ki tutarlıdır. Eğer Türkiye’nin bir bölgesini ayırıp ırkçı bir devlet kurmak peşindeyseniz, Mustafa Kemal’e saldırmanın elbette tutarlı bir yanı vardır. Ama “çağı yakalama” arayışında görünürken aynı şeyi yapmaya kalkarsanız; belki – her garip şeyi yapanlara olduğu gibi – bazı dikkatleri üzerinize çekersiniz, ama inandırıcı olamazsınız.