Emin Çölaşan: Bizi bu beladan “akiller” kurtarır!

Emin Çölaşan-2Sevgili okuyucularım, atalarımız “Denize düşen yılana sarılır” demiş. Çok doğru bir deyiştir.
Denize düşmüşsünüz, boğulmak üzeresiniz. Gerçi denizde yılan pek olmaz ama o sırada yanınızda belirmiş. Eliniz mahkum, kurtulmak için ona sarılacaksınız.
Bizim hükümet-akil ilişkisi de öyle!
Her konuda çuvallayıp denize düşen hükümet şimdi yine akillerden, yani akıllı insanlar kumpanyasından (!) medet umuyor.
Toplum aptal ve geri zekalı, hükümet ve akiller çok uyanık ve akıllı!
Hele akillerin elinde sihirli değnek var.
İki dokunuşla her şeyi düzeltecekler.

* * * *

Tam bir hafta önceki (11 Ekim 2014) tarihli yazımda şöyle demiştim:
“Şimdi biraz geriye, Nisan 2013’e gidelim. Kürtçülük açılımı başladı başlayacak.
Tayyip hükümeti açılım propagandasını yurt düzeyinde yapması için bir sürü kelleyi akil (akıllı) insan olarak seçti ve bunlar piyasaya salındı.
Görevleri açılım konusunda toplumu ikna etmekti!
Aralarında çaptan düşmüş ve unutulmuş eski şarkıcılar, türkücüler, arabeskçiler, artizler, işadamları, gazeteciler vesaire, ne ararsanız vardı.
İsimleri yeniden gündeme geldiği için mutluydular.
Lale Mansur, Rifat Hisarcıklıoğlu, Kadir İnanır, Abdurrahman Dilipak, İzzettin Doğan, Tarhan Erdem, Arzuhan Doğan Yalçındağ, Fehmi Koru, Kezban Hatemi, Murat Belge, Yılmaz Erdoğan, Etyen Mahçupyan, Ahmet Taşgetiren, Mustafa Kumlu, Doğu Ergil, Deniz Ülke Arıboğan, Hülya Koçyiğit, Oral Çalışlar, Yıldıray Oğur, Orhan Gencebay, Bendevi Palandöken vesaire.
Toplam 63 adet kelle!
Dikkat ediniz, bu açılım rezaleti aşamasında neler oldu ama şimdi hiçbirinden tık yok.
Son olarak 40’a yakın insanımız can verdi, ortalık yıkıldı, kan gövdeyi götürdü, yine yok!
Oysa göreve başlarken hepsi de bülbül gibi şakıyor, Tayyip’e destek atıyor ve onun ayaklı propaganda malzemesi olmayı içlerine sindiriyordu.
Şimdi kayboldular!
Neredesiniz akiller, konuşsanıza!”
Yazım böyleydi. Akillerin unutulmuş olmasından (!) endişe etmiş ve onları yeniden göreve çağırmıştım!

* * * *

Özlemini duyduğumuz ses dün AKP sözcüsü ve genel başkan yardımcısı Beşir Atalay’dan çıktı:
“Çözüm sürecinde bu günlerde hareketlilik olacak. Akil insanlar ve diğer kesimlerle görüşülecek. Hükümetimiz böyle bir karar aldı.”
Hah işte, benim istediğim tam da bu idi!
Yukarıda bazılarını saydığım şu isimlere baksanıza maşallah!
Kürtçülük sorunu ile açılım sürecini Kadir İnanır, Orhan Gencebay, Tarhan Erdem, Kezban Hatemi, Doğu Ergil, Lale Mansur, Yılmaz Erdoğan, Hülya Koçyiğit ve listede yer alan diğer yiğitler çözmeyecek de ben mi çözeceğim!
Tayyip bunları yedi gruba ayırmıştı. Her grupta dokuz kelle vardı. (Yedi çarpı dokuz eşittir 63.) Bunlar Anadolu’ya dağılıp propaganda gezileri yaptılar.
Gittikleri her yerde devletin valileri tarafından beş yıldızlı otellerde beleş tarafından ağırlandılar, ahaliye nutuk attılar. Pek çok yerde protesto edildiler, olaylar çıktı, gülünç oldular ama olsun varsın. O kadarcık kusur kadı kızında bile olur!
Yarın sadrazam Ahmet bunlarla yine Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya gelip konuşacak ve yardım isteyecek.
İyi ki kurtarıcımız akiller varmış.
Her birine bütçenin vatana hizmet faslından maaş bağlanmalı, ülkemizin dört bir yanına ayrıca heykelleri dikilmeli!

Ebola kapımızda

Sevgili okuyucularım, dünyanın başında Afrika kaynaklı, adına Ebola denilen yeni bir bela var. Bu hastalığın aşısı bulunamadı, mucize olmazsa kime bulaşırsa öldürüyor.
Bugüne kadar on bin dolaylarında insan öldü. Ölümler ABD ve Avrupa ülkelerine de sıçradı. Tıp bilimi çaresiz.
Virüsü bir kez kapanın kurtulma olasılığı çok az çünkü hastalığın ilacı henüz bilinmiyor.
Dünya alarmda.
Bu olayda önemli olan tedavi değil, virüsün bulaşmasını önlemek.
Peki bizim hükümet bu konuda ne yapıyor, hangi önlemleri alıyor?
Halkı bugüne kadar bilgilendirmediler. Medya bu doğrultuda kullanılmadı. Televizyon ve gazetelere uyarı ilanları verilmedi.
Hastalık kapımızda, işin şakası yok…

* * * *

İşin ilginç yanı nedir biliyor musunuz!.. Bu konuyu bile hükümetin propagandasına alet etmekten utanmadılar.
En sonunda açıklama yapmak zorunda kaldılar:
“Ebola tehlikesine karşı 36 ilde 45 hastane ayrılmış ve bu hastanelerde bütün önlemler alınmıştır. Şüphelilerin tetkik ve tedavileri buralarda yapılacaktır.”
Açıklamada bu hastanelerin isimleri de veriliyordu.
Oysa alınmış olan hiçbir ciddi önlem yoktu. Her şey yine göstermelikti.

* * * *

Bunlardan birinin başhekimi ile bir dostum aracılığı ile konuştum. Sözleri çarpıcıydı:
“Bizim hastanemizde bu dakikaya kadar alabilmiş olduğumuz hiçbir önlem yok çünkü ebola için ayrı bölümler, özel odalar ve özel malzeme gerekiyor. Hiçbirine sahip değiliz. Bakanlık açıklama yapıyor ama bize gelen bir bilgi ve destek yok.
Varsayalım bir ebola vakası geldi. Virüsün başkalarına, özellikle de doktor ve hemşirelere bulaşmasını önlemek için tıbbi maskeler, özel giysiler ve gözlükler, nefes filtreleri ve çizmeler, yine özel eldivenlere sahip olmamız gerek.
Buna özel odaları, yatakları, çarşafları, hatta yemek tepsilerini bile ekleyin.
Öncesinde kimlerle temas ettikleri önemli.
Bunlar elimizde olmadan biz hangi önlemi alacağız?
Şimdilik yapacağımız tek şey, hastanın ebola mı, başka bir şey mi olduğunu tespit etmek ve temiz çıkması için dua etmek!
Ya ebola ise, işte o zaman hapı yuttuk. ABD ve İspanya’da bunlar oldu. Belki de virüsü kapmış ve öteki dünyaya doğru yola çıkmış olacağız.”

* * * *

Her fırsatta gazete ve televizyonlara çarşaf gibi propaganda ilanları verirler. Kapımızda çok ciddi bir hastalık varken suspus oldular.
Toplumu bilinçlendirmek, ebolayı ve alınması gereken önlemleri herkesin anlayacağı bir biçimde anlatmak, insanları eğitmek, dikkatlerini çekmek yok.
Hastanelere gerekli malzemeyi de göndermemişler.
Senin insafına kaldık ebola, acı bize!

Leave a Reply

Your email address will not be published.