Emin Çölaşan: Günaydın Necdet Bey, günaydın!

Emin Çölaşan-2YAZARLAR-Sevgili okuyucularım, Ergenekon ve Balyoz davalarında olanları hep birlikte izledik. Bu iki davada yüzlerce kişiye hapis cezası çıktı.
Balyoz cezaları Yargıtay tarafından onanıp kesinleşti.
Ergenekon’un cezaları belli oldu ama gerekçeli karar aylardan beri ortalıkta yok. Dolayısıyla dosyalar Yargıtay’a henüz gitmedi. Gitse ne değişecek!
Balyoz davasının, daha doğrusu her iki davanın amacı Türk Ordusu’nu ve yurtseverleri korkutup sindirmekti. Düşünün ki Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, Ordu Komutanları, pırıl pırıl kurmay subaylar düzmece belgelerle yargılandı, “Darbeci ve terörist (!)” oldukları gerekçesiyle ağır hapis cezaları aldı.
Suçları neydi?
2002 yılı Aralık ayında oluşan Tayyip iktidarına karşı sadece bir ay sonra, 2003 yılı ocak ayında darbe girişiminde bulunmak!
* * *
Balyoz’un ne olduğunu, nasıl planlandığını, Türk Ordusu’nu korkutmak amacıyla nasıl tezgahlandığını ben dahil bütün muhalif gazeteciler yıllarca yazdık, söyledik, anlattık.
Dilimizde tüy bitti, yazıp anlatmaktan yorulduk.
Fakat gelin görün ki Genelkurmay Başkanı Necdet Bey’den tık yoktu.
Hapisteki komutanların önünde geçmişte esas duruşta bekler, “Bir emriniz var mı” diye sorardı. Ne zaman ki o makama kaderin cilvesiyle Tayyip tarafından atandı, tam anlamıyla kuzuların sessizliğine büründü.
Artık ağzını bıçak açmıyordu. Komutanlarına ve silah arkadaşlarına yapılan haksızlıkları, onları içeri tıkmak için sergilenen hukuksuzluğu, adaletin ayaklar atında çiğnenmesini sıradan bir vatandaş gibi tepkisiz seyretmekle yetiniyordu.
Hapishanelerde sürünen silah arkadaşları kendisine defalarca çağrıda bulundular, hiç duymadı.
Bizler yazdık, rezaleti yüzlerce kez gündeme taşıdık, hiç umursamadı.
* * *
Günün birinde, yaklaşık iki hafta önce Tayyip’in bir milletvekili, hem de danışmanı olan Yalçın Akdoğan isimli şahıs yandaş gazetede bir yazı yazdı ve şöyle dedi:
“Balyoz davasında Türk Ordusu’na kumpas kurdular!”
Bu sözleriyle, şimdi kavgalı duruma düştükleri Fethullah tayfasını kastediyordu.
Esas güldürü bu yazının çıkmasından sonra başladı.
Devlette hiçbir yetkisi ve sorumluluğu olmayan bir şahsın bu tek cümlesi, bizim Genelkurmay Başkanı Necdet Bey’i uyandırmış olsa gerek ki, hemen harekete geçti…
Silah arkadaşlarına yapılan haksızlıklar ve hukukun çiğnenmesi konusunda Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmayı akıl etti!
Savcılık ne yapar, işin üzerine gider mi, giderse hangi ölçüde gider, yeniden yargılama yapılır mı, onu şimdiden bilmek mümkün değil.
* * *
“Çok sayın ve muhterem Necdet Bey, aylar ve yıllar sonra akıl ettiniz, silah arkadaşlarınızın uğradığı haksızlıkları gündeme getirdiniz ve bununla kalmayıp savcılığa suç duyurusunda bulundunuz.
Günaydın Beyefendi, günaydın!
Bizler bunları yazarken hiç umursamaz, ciddiye almazdınız.
Ne zaman ki Tayyip-Fethullah kavgası başladı, ne zaman ki yolsuzluklar ortaya döküldü ve iktidar topal ördek durumuna düştü, herhalde o zaman aklınıza suç duyurusunda bulunmak geldi!
Suç duyurunuzun kaynağı ise Tayyip’in danışmanının Fethullah tayfasını suçlayan yazısından bir tek cümle:
“Balyoz davasında kumpas kurdular!”
Vallaha bu kumpası, kurulan bu tezgahı o şahsın bir tek cümlesinden öğrendiyseniz, zat-ı alinize helal olsun!
Günaydın Beyefendi, günaydın!
Biraz geç kaldınız ama buna da çok şükür!”
Devletin çivisi çıkınca…
Sevgili okuyucularım, Türkiye’de her gün tanık olduğumuz rezalet, kepazelik, dram, komedi, adına ne derseniz deyin…
Sonuncusu önceki gün gerçekleşti.
Silah ve cephane yüklü bir TIR, Hatay yöresinde seyir halinde.
Bir ihbar geliyor… TIR’daki malzeme devletin ilgili birimlerine bildiriliyor. Savcı durdurup arama yapmak istiyor,
Hatay Valisi resmi yazı yazıp engel oluyor.
TIR’ı yolda durduran polisler görevden alınıyor.
TIR’daki şahıslar MİT görevlisi. Kimliklerini gösterip ‘İçeride devlet sırrı var, bizi durdurmaz ve arayamazsınız’ diyorlar.
Rezalet büyüyor. Sonra çiçeği burnunda İçişleri Bakanı Efkan Ala açıklama yapıyor:
“O TIR’da Suriye’deki Türkmenlere giden yardımlar var. Herkes işini bilecek!”
Sonuçta TIR hiçbir arama yapılmadan Suriye’ye geçiyor.
* * *
Olay apaçık, karşımızda sırıtıyor. TIR silah ve cephane dolu. Esad’a karşı vuruşan, Suriye’yi kan gölüne dönüştüren ve on binlerce kişinin ölümüne, evsiz kalmasına neden olan şeriatçı teröristlere silah götürüyor.
O silahlarla, o patlayıcılarla birileri daha öldürülecek.
Devletin çivisi çıkınca olur böyle vakalar!
Suriye yenilgisi, AKP iktidarının en büyük hezimetlerinden biridir.
Esad’ın en geç üç hafta içinde gidici olduğunu, cuma namazını Şam’da kılacaklarını açıkladılar, “Suriye zaten Osmanlı döneminde bizim bir vilayetimizdi” gibi aptalca, zırva sözler söylediler.
Durup dururken yeni bir düşman kazandık.
Suriye’den bir milyon kişi Türkiye’ye sığındı. Onları bizim paramızla besliyorlar.
Tayyip’in Suriye’ye silah ve cephane sevki olanca hızıyla sürüyor, gelin görün ki Esad yerinde!
Peki o TIR’da silah ve cephane olduğunu kim öğrenip ihbar etti?
İsrail!
İsrail istihbaratına şapka çıkarmak gerek.
Kısa kısa
– AKP milletvekili idi, Lig tv’den ayda 150 bin lira tıkır takır maaş alırdı. Gün geldi, Fethullahçılığını açıkça ilan edip partisinden istifa etti… Ve devletin kanalı Lig tv, futbolcu Hakan Şükür’ün görevine son verdi. Sen misin partisinden istifa eden!
– Futbolcu Rıdvan Dilmen patronu koyu yandaş Ferit Şahenk’ten gelen emri uyguladı ve maçlarda Tayyip’i protesto eden Fenerbahçe taraftarlarını NTV-Spor ekranında kınadı. Bunun çok ayıp olduğunu söyledi. Tayyip fırsatı kaçırmadı, aldığı emri yerine getiren Rıdvan’ı özel olarak kabul etti, teşekkürlerini iletti.
– Savcılık çağrısı uyarınca şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılan Tayyip oğlu Bilal savcılığa gitmedi. Nerede olduğunu, nasıl olup da gitmediğini bilen yok. Nerede olduğu da bilinmiyor, yurt dışına çıktığı söyleniyor.
– ABD vatandaşı Merve Kavakçı yaşadıklarını anlatan kitabında Tayyip’i yatmakta olduğu cezaevinde nasıl ziyaret ettiğini anlatıyor: “Kendisini iki kere ziyaret ettim. İkinci ziyaretimde beni ilk sefer gibi cezaevinin üst katındaki çalışma odasında değil, aşağıda bir odada kabul etti.”
Tayyip’in kendini acındırmak için hep gündemde tuttuğu birkaç aylık cezaevi dönemi de yalanlarla dolu. Dışarıdan tepsilerle yemek gelir, isteyen ziyaret eder, bahçede gezerlerdi. Cezaevinin üst katında çalışma odası olduğunu da şimdi Merve’nin kitabından öğrenmiş olduk.
SÖZCÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published.