Emin Çölaşan: Kasetler dünyasında rezaletin son perdesi

Emin Çölaşan-2Sevgili okuyucularım, aylardan beri kasetlerle yatıyor ve kasetlerle kalkıyoruz. Herkes sabahtan birbirine sormaya başlıyor:
– Bugün kasetlerde ne var ne yok?
– Az önce iki tane daha çıktı. Birinde Tayyip gazetecileri işten kovduruyor, ötekinde Egemen var.
– Egemen kim yaa?
– Egemen Bağış… Dün tazesi çıktı. İranlı ile konuşuyor, evine paket gidiyor.
– Ne paketi?
– Gümüş tabakta çikolata, üste bir de 500 bin!..
Bizlere bu kasetleri sesli olarak dinlemek düşüyor. Onlar konuşmuş, biz dinliyoruz.
Size bir şey söyleyeyim:
Bu kasetlerin binde biri herhangi bir ülkede yayınlansaydı, o ülkenin başbakanı koltuğunda bir dakika bile oturamazdı.
Bizimki ise pişkin!
* * * *
Önce inkar etti. Oğluyla arasında evdeki paraları sıfırlamayla ilgili olarak geçen ilk telefon konuşması için “Montaj” dedi. Fakat öyle bir sürece girmiştik ki, kasetler birbiri ardına piyasaya sürülüyordu.
Ondan sonra çıkanlar için “Bunlar da montaj” demesi mümkün olmadı.
O anlı şanlı, kendisini dev aynasında gören, dünya lideri olduğunu zanneden şahıs feleğini şaşırdı, ne yapacağını, ne diyeceğini bilemedi.
Pes etti, yalanlamaktan vazgeçti!
O konuşmalar yasal veya yasa dışı yöntemlerle dinlenmiştir. Biz bilemeyiz. Konuşmaların bazıları bugün Meclis’te görüşülecek olan fezlekede yer alıyor…
Hükümet bir bahane bulup o fezlekeleri Meclis kürsüsünde okutmayacak, Meclis komisyonlarına havale etmeyecek ve üstelik uyutmanın ve unutturmanın peşine düşecek.
Bu saatten sonra istediği kadar gizlemeye ve örtbas etmeye kalkışsınlar, bu iş bitmiştir.
O sesler artık hep kulaklarımızda çınlayacaktır.
“500 bin götür, evinde teslim et…”
“Babacım 30 milyon avro kaldı evde, onu ne yapalım?..”
“O gazeteciyi kov kardeşim…”
“Villaları hallettiniz mi, iş bitti mi?..”
* * * *
Daha önce de yazmıştım, o kasetleri piyasaya sürüp Türk Milleti’ni bilgilendirenlerden Allah bin defa razı olsun.
Onlar olmasaydı bütün bu olanları bilmeyecek, bir anlamda “Cahil” kalacaktık.
Dün öğle saatlerinde çok düzgün, sağlam bir tanışımla karşılaştım. Ayaküstü söyledikleri ilginçti:
“Eğer bu kasetleri, bu pislikleri cemaat açıklıyorsa, 30 Mart seçim akşamına kadar ben cemaatçiyim!..”
Çünkü neler olmuş da haberimiz yokmuş.
Kendi adıma söylüyorum, sanırım sizler de katılırsınız. O kasetleri izledikçe, dinledikçe ve okuyunca bir yanda midem bulanıyor, yapılan konuşmalardan iğreniyorum.
Öbür yanda ise gözümüz gönlümüz açıldığı için seviniyorum!
Karşı tarafta ise pişkinlik doruk noktasında!
Adam bunların hesabını vereceğine çıkıyor kürsülere “İnönü zaten cami kapatmıştı, Menderes’i şehit ettiler, ona da hırsız demişlerdi, vay namussuz cemaat” diye bağırıp çağırıyor.
İnönü vefat edeli 40 yıldan, Menderes vefat edeli 50 yıldan fazla geçti, halen de bu iki devlet adamını siyasi sömürü konusu yapmaktan utanmıyor.
Peki kardeşim, palavrayı bırak da şu kasetler konusunda ne diyorsun?
Tık yok!
* * * *
Bu iktidarın Meclis’te bir Anayasa Komisyonu Başkanı var. Adı Burhan Kuzu. Meslek hanesinde “Hukukçu” yazıyor.
Bakınız bir süre önce ne demişti:
“Kasetler doğru bile olsa kimse inanmaz ki!..”
Türkiye’yi işte bu kafalar yönetiyor.
Malum şahsın diktatörlük özentisine, saldırganlığına, toplumu kin ve nefretle bölmesine işte bu kafalar yol veriyor.
Tayyip bu kaset olaylarında iki ayrı açıdan, çift yönlü aciz ve çaresiz kaldı.
İlki, bu ülkede yüz binlerce kişinin telefonları şakır şakır dinlenirken, başbakanlık koltuğunda o oturuyordu ve olup bitenden haberi vardı.
İkincisi, rüşvet-yolsuzluk-vurgun-hortum-yağma düzeni olanca hızıyla sürüp giderken, olanları bire bir biliyordu.
Bilmedikleri bir tek şey vardı:
Kendisinin ve yakın çevresinin telefonlarının da dinlenmekte olduğu!
Yoksa daha tedbirli davranırlar, daha dikkatli konuşurlardı!
* * * *
Haramzadeler ve Başçalan isimli internet sitelerinden her gün yeni kasetler fışkırıyor. Artık -Tayyip dahil- hiçbir iktidar yetkilisi bunların “Montaj” olduğunu iddia edemiyor.
Dün Egemen Bağış’la İran’lı Rıza’ya ait olduğu iddia edilen ses kayıtları yayınlandı.
Rıza Kurban Bayramı öncesinde Sadık isimli adamına talimat verip kod adı “Ege” olarak geçirilen Egemen’e “500 bin” götürmesini istiyor, para yanlışlıkla başka birine gitmesin diye ayrıca talimat veriyor:
“Hani daha önce 500-500 vermiştik ya!..”
Fakat Egemen o sırada evde olmayacağını Reza’ya söylüyor…
O halde paketi kime teslim etmeli!
Bu kez Egemen, İranlı’ya talimat veriyor:
“Bizim evde çalışan Marina var. Beş yıldır bizde çalışıyor. Ona versinler!”
Çikolata paketine gizlenen “500 bin” böyle veriliyor!
* * * *
Dün saatlerce bekledim, adı Egemen Bağış olan ve o günlerde Tayyip hükümetinin bir bakanı olan şahıs acaba bir açıklama yapıp bu kaseti yalanlar mı diye…
Akşam saatlerine kadar ses gelmedi. Zaten gelmesi mümkün olamazdı.
Yani şimdi olaya hukukçu ve Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu mantığı ile bakarsak şöyle demeliyiz:
“O kaset doğru bile olsa, İranlı’nın Egemen’e 500 bin verdiğine kimse inanmaz ki!”
Doğrudur, biz de zaten inanmadık ki!
Bu kasetler montaj, dublaj, palavra imiş!
İyi ki dinlemişler.
Yasaldır veya değildir, bizi hiç mi hiç ırgalamaz.
Bunca kepazelikten sonra artık “İstifa ederler mi” diye sormuyoruz. Aklımızdan geçen tek soru:
Hırsız damgası yiyenler çoluk çocuklarının ve sokakta insanların yüzüne acaba nasıl bakıyor?

SÖZCÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published.