Emin Çölaşan: Mutlu bir gün!

BT YAZARLAR-SEVGİLİ okuyucularım, dün Türkiye olarak çok mutlu bir güne hep birlikte tanık olduk!
PKK baskını yoktu, ilçeler ve karakollar basılmadı, dolayısıyla şehit vermedik. Ülkeyi yönetenlerin hiç değilse birkaç gün için gözleri aydın. Şehit cenazelerine katılmak zorunda kalmayacaklar, bu sıcakta zamanlarını bir angarya için harcamayacaklar.
Bir yanda şehit ailelerine timsah gözyaşları dökerek “Çok üzgünüz, acınızı paylaşıyoruz. Kanları yerde kalmayacak” edebiyatı yapmak zorunda olmayacaklar, öbür yanda ise içlerinden “Ulan çok şükür, her gün şehit cenazesine gitmekten anamız ağladı” deyip Allah’a şükredecekler.
Evet, çok “Müjdeli (!)” ve iyi haberlerle dolu, şehitsiz bir gün geçirdik.
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz bile bu durumu doğruladı: “Terörle mücadele çok iyi gidiyor.” Hiç kimse kötü gittiğini söylememişti ki! Böyle bir durum yok ki!
“Hükümetimiz, silahlı kuvvetlerimiz ve güvenlik güçlerimiz tarihte olmadığı kadar güç birliği ve diyalog içerisinde.” Helal olsun yani! Yoksa hapı yutmuştuk.
“Tabii bu durumda şehitlerimiz de oluyor.”
Olacak o kadar canım, bize ne şehitlerden!
“Zaten terör örgütü de büyük kayıplar veriyor.” Ohhh, işte şimdi rahatladık!.. Sen bırak terör örgütünün verdiği kayıpları da, bizim kayıplarımıza bak beyefendi!
Meşhur hikâyedir. Ringde bir boksör rakibinden fena halde dayak yiyor. Ağzı burnu dağılmış, ayakta duracak gücü kalmamış,
Her raund arasında hocası boksöre moral vermeye çalışıyor:
“Çok iyi gidiyorsun, herifi devireceksin…” Boksör nefes nefese soruyor: “Hoca, biri beni şuracıkta fena halde dövüyor da, o kim? Madem iyi gidiyorum, ben bu dayağı niye yiyorum?”
Bizim Milli Savunma Bakanı da, ringde dayak yiyen boksörün hocası gibi.
İşin cılkı çıkmış, zannediyorlar ki böyle abuk sabuk laflar ederek millete moral verecekler, içine düştükleri ve milletimizi içine düşürdükleri acınası durumdan kendilerini kurtaracaklar.
Bütün bu çok moral verici (!) konuşmalar yapılırken PKK Lice’de karayolunu yine kesti ve bu kez üç askerimizi kaçırdı…
Ve elindeki esirlere üç kişiyi daha ekledi.
Bütün bunlar olurken, Türkiye’nin bir başka köşesinde inanılmaz bir olay gerçekleşti.
Hükümetin iki bakanı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Gaziantep’te kız istemeye gittiler.
Çocukları evlenecek olanların babaları, iki ayrı holding sahibi.
Tanımıyorum ama yandaş olsalar gerek. Başka türlüsüne çağrılsalar bile gitmezler.
Kız isteme töreninde vali, emniyet müdürü, AKP milletvekilleri de vardı.
Evet, evet, bu aileler yandaştır, para babasıdır. Başka türlü olamaz.
Aile Bakanı olan hanımın törende ettiği vıcık vıcık laflara bakar mısınız:
“Aile Bakanı olarak bugün görevimi yapmış bulunuyorum. Sayın başbakanım benden hesap soruyor. Bu aileden de çok sayıda çocuk istiyoruz…”
Türkiye’nin hangi kafaların elinde ne durumlara düşürüldüğünün, nasıl adamına göre muamele yapıldığının küçük bir göstergesidir.
TOKİ!.. Devletin inşaat yapmakla görevli kurumu. Yandaşlara, partili müteahhitlere para hortumlayan, yandaş ve torpilli olmayanın asla iş alamadığı, katrilyonlarla oynayan ve elinde her gücü bulunduran bir kamu kurumu.
Öylesine güçlü ki, Tayyip bunun bir önceki başkanı Erdoğan Bayraktar ’ı son seçimde milletvekili yaptı. O şimdi Şehircilik Bakanı ve TOKİ kendisine bağlı.
Bakınız Güneydoğu’da yapmakla yükümlü oldukları sağlam askeri karakolları niçin yapamadıklarını nasıl açıklıyor:
“Bölgede iklim koşulları, arazi şartları ve terör faaliyetleri, inşaatların yapım sürecini geciktiriyor. Bazı karakolların yapımı sırasında mayınlı arazilerle karşılaşıldı. İnşaat mevsimi kısa. Ayrıca teröristlerin işçi ve teknik personeli kaçırma riski var. Personel bulmak bazen mümkün olmuyor.”
Bu gülünç sözleri hükümetin bir bakanı söylüyor.
Bu konuda da aciz ve çaresiz kaldıklarını, sağlam karakolları o yüzden yapamadıklarını itiraf ediyor. Cami olunca bitiriyorlar!
Sen devletsin kardeşim, bu işin bile üstesinden gelemiyorsan çek git. Ne işin var orada?
İşte size üç bakanın sözleri!.. Milli Savunma Bakanı palavra atıyor, öteki ikisi Gaziantep’te kız istiyor, sonuncusu ise aczini itiraf ediyor.
Bizi bunlar yönetiyor.
Dursun Çiçek’in imzaları
DENİZ Kurmay Albay Dursun Çiçek Nisan 2010’dan bu yana Silivri’de Ergenekon davasından tutuklu. Adına İrticayla Mücadele Eylem Planı denilen ve zamanın
Genelkurmay Başkanı -şimdi teröristlikten (!) tutuklu- İlker Başbuğ tarafından “Sadece bir kâğıt parçası” olarak tanımlanan düzmece yazı nedeniyle yargılanıyor.
Çiçek albayı yargılayan Ergenekon mahkemesi belgelerdeki çelişkileri gidermeye, bu doğrultuda karar almaya niyetli değil.
Belgenin üzerinde Çiçek albayın parmak izi bulunamadı. O halde bu belgeyi kim hazırladı?
Üzerinde kimlerin parmak izi var? Mahkeme bu konuyu araştırsa her şey ortaya çıkacak ama araştırmıyor.
Genelkurmay böyle bir belge olmadığını mahkemeye resmi yazıyla bildirdi.
İlk furyada Çiçek albayın Erzincan’a gidip orada Ergenekon tezgâhı kurduğu iddia edilmiş ve bu yüzden suçlanmıştı. Kendisinin Erzincan’a hiç gitmediği, oraya gidenin inşaat ustası Dursun Çiçek olduğu da kanıtlandı.
Çiçek albayın kızı ve avukatı İrem Çiçek, müvekkilinin geçmiş yıllardaki tüm imzalarıyla birlikte bu irtica eylem planı isimli düzmece belgeyi, bu işin uzman bilirkişilerine gönderip rapor vermelerini istedi.
Önce bilirkişileri kısaca tanıtayım:
– Yalçın Çakıcı. 1. sınıf Emniyet Müdürü. Kriminalistik ve belge inceleme uzmanı. Emniyet’te uzun yıllar bu konuda görev yaptı. Sahtecilik ve balistik konularında İçişleri Bakanlığı tarafından verilen uzmanlık sertifikası var. İstanbul Adliyesi yeminli bilirkişisi. Adli belge, el yazıları, imza, sahtecilik konusunda bilirkişilik yapıyor.
– Yard. Doç. Dr. Jale Bafra. İstanbul Üniversitesi belge inceleme birimi sorumlusu. Adli Tıp Enstitüsü yönetim kurulu üyesi. Adli bilimler ve adli belge inceleme, imza, yazı ve sahtecilik iddialarının incelenmesi uzmanı. Bu konuda doktora tezi ve çeşitli yayınları var. İstanbul adliyesi bilirkişi listesine kayıtlı yeminli bilirkişi.
Sayfalarca tutan bu raporları özetliyorum:
Yalçın Çakıcı: “İncelememiz belgenin aslından değil, 109 adet imzanın fotokopileri üzerinden yapılmıştır. Dört sayfadan oluşan İrticayla Mücadele Eylem Planı adlı belgedeki bir adet imzanın Dursun Çiçek’in eli ürünü olmadığı, söz konusu imzanın adı geçene ait model bir imzadan serbest taklit suretiyle ve kaligrafisi yüksek, işlek bir el tarafından atılmış olabileceği sonucuna varılmıştır.
Jale Bafra’nın raporu: “İmzanın makine ile atılmış olma ihtimali mevcuttur. Bir belge inceleme laboratuvarında imzanın aslı üzerinden araştırılması gerekir.
Çiçek’in imzaları kolay basit tersimli, kolaylıkla taklit edilebilir ve değişkenlik gösteren imzalardır. Karar vermek mümkün değildir.
Hukukun kuralı vardır: Şüphe, sanık lehinedir. Bu bilirkişi raporları mahkeme dosyasına girdi ama kime ne! Aleyhte olsaydı kabul görürdü, lehte olunca dikkate bile alınmaz!
SÖZCÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published.