Emin Çölaşan: Siyasetsiz yazı olunca!

Emin Çölaşan-2Sevgili okuyucularım, bugün seçim günü olduğundan, yasalar uyarınca siyaset yapmak yasak.
“Hırsızlara, rüşvetçilere oy vermeyin” demek de yasak.
Dolayısıyla bugün bu konulara değinmek, siyasi yazı yazmak mümkün değil.
O halde ne yapmalı!
Bari biraz kendimden söz edeyim! Sizlerden her gün çok sayıda mesaj gelir ve bunları tek tek okurum.
Bunların çoğu övgü doludur. Öneriler gelir, fikirler ve görüşler açıklanır. Bazen eleştiri olur, az da olsa küfür ve hakaretler gelir.
Ama ne yazık ki sizin yazdıklarınıza yanıt vermem mümkün olmaz. Bunu yapmaya kalkışsam en az yarım günümü vermem gerekir ki, imkansız bir şeydir.
Bazen yazarsınız:
“Bana kısacık bir mesaj atın, hiç değilse okuduğunuzu bileyim.”
İnanın, bunu bile yapamıyorum çünkü zaman fukarasıyım.
İşte bu konuda kendimi resmen ezik görüyorum. Düşünün ki okurlarınız sizi adam yerine koyup mesaj atıyor ama geri dönüş olmuyor. Beni hayatta en çok rahatsız eden konu budur.
Zaman yokluğu nedeniyle yanıt verememek.
Ancak sizlerden gelen mesajların bir bölümünü bizim gazetenin internet sitesinde her pazartesi günü “Emin Çölaşan’a mektuplar” köşesinde yayınlıyorum.
* * * * *
Tam 37 yıldan bu yana bu mesleğin içindeyim. Binlerce haber, binlerce köşe yazısı yazdım.
Hatalarım ve eksiklerim olmadı mı?
İnsanız, elbette olmuştur. Ama gurur duyarak söyleyeyim, çizgimde en ufak bir sapma olmadı.
Dönek, liboş, kalemini satan, egemenlere yağ çeken olmadım.
Yaptığım hatalar çok önemsizdir. Eksiklerim ise şöyledir:
Örneğin mutlaka yazılması gereken konular arasında bazılarını zorunlu olarak ıskalarım. Bugün yarın derken o konuya hiç sıra gelmez. İşte bu, elde olmadan gerçekleşen bir eksikliktir.
Bazı konuları iyi bilmem, onlara değinmekten kaçınırım. Bilmediğimi de açıkça itiraf ederim.
Hiç kimse her şeyi bilmek zorunda değildir.
Bazıları vardır, her şeyi bildiklerini zannederler. Ben hiçbir zaman o tür “Büyük gazeteci” olamadım!
* * * * *
Şan şöhret merakım da hiç olmadı. Kitap imza günlerini hiç sevemedim. Çok ender katıldığım bazılarında önümde anormal kuyruklar oluştuğunda gözüm hep kuyruğun sonundaydı… Bir bitse de
eve gitsem!..
Bir yere gelmişim, gazetecilikte sanırım yeterli bir isim yapmışım… Bunu daha da büyütmek bana göre iş değil.
Hırsım yok. Kendi çapımda, mütevazı, zamanının çoğunu gazete ile evi arasında geçiren, gece hayatı olmayan biriyim.
* * * * *
Televizyonda hiçbir siyasi programı izlemem. Kendisini bir halt zanneden o vıcık vıcık tipleri izlemek benim açımdan mümkün değildir.
Ekran soytarıları, dönekler, sahtekarlar, birbirine hakaret ettikçe reyting aldığını ve daha çok tanındığını zanneden cahil tipler…
Eve akşam gittiğim zaman Fox tv’de evlendirme programını izleyip kafamı dinlendirmeye çalışırdım. Şimdi o programın da tadı kaçtı. İmam nikahını bile normal görmeye başladılar.
Önceden hazırlanan senaryolarla dolduruldu ve artık izlemiyorum.
Aynı saatte atv’de bir kadın-magazin-sağlık programı vardı ve bazen bakardım. Şimdi oraya bile bir imam yerleştirdiler, her konu din açısından irdeleniyor. Onu da bitirdim.
* * * * *
İçki içmeyi sevmem çünkü bünyem kaldırmaz. Duble değil, tek rakı içerim. Bir kadeh değil, yarım kadeh şarap bana uygun düşer.
Bir şişe birayı iki saatte zorla bitiririm.
Aksi takdirde uyku basıyor!
İçki içemediğim için alkollü sofralardan hiç hoşlanmıyorum. Masada herkes havasına girmiş, ben de içsem uyku basacak, o yüzden içemiyorum ve masanın havasına uyum sağlamam biraz zor oluyor!
Ama ne yazık ki- çok sigara içiyorum.
* * * * *
Sizlerden bazen sorular geliyor: Niçin her yazınıza sevgili okuyucularım diye başlıyorsunuz?”
Onu da anlatayım. Benim her yazım, aslında sizlere yazdığım içten bir mektuptur. O mektupta ben içimi sizlere dökerim, dertleşirim.
Siz benim için çok değerlisiniz, o yüzden çok basitçe yazarım. Yazılarımda ahkam kesemem, edebiyat yapamam. Yalakalık derseniz o zaten mümkün değildir. Bunları beceremem ve günün birinde yapmaya çalışsam herhalde elime yüzüme bulaştırırım.
Ben sadece her şeyi sizlerle paylaşmaya, düşüncelerimi aktarmaya çalışırım.
Aramızda kurulan inanılmaz gönül bağının nedenleri herhalde bunlardır.
Siz bana bazen kızıyor bile olsanız dersiniz ki “Bazı fikirlerine katılmıyorum ama bu adam yalan yazmaz, bizi dolduruşa getirmez…”
Ben de bilirim ki SÖZCÜ‘nün yurtsever, laik Atatürk Cumhuriyeti‘nin bekçisi olan okuyucuları dolduruşa gelmez, yalanı kaldırmaz.
Birbirimize güveniriz. O gönül bağı işte böyle sürüp gider.
Hepimiz, milyonlarca insan aynı yolun yolcusuyuz.
Ülkemizi soyanların, yolsuzluk ve hırsızlık yapanların, rüşvetçilerin düşmanıyız.
Balık baştan kokmuş olsa bile biz bu gidişi durduracağız.
* * * * *
Sevgili okuyucularım, madem bugün siyasetsiz yazı yazmak gerekiyor, o halde biraz da SÖZCÜ‘den söz edeyim.
Ekim 2009‘da bu gazetede yazmaya başladığımda satışı 125 bin idi. Sanırım yolu ben açtım, benden sonra Necati Doğru, Uğur Dündar, Saygı Öztürk, Soner Yalçın, Ege Cansen, Bekir Coşkun geldiler.
Şu anda Türkiye’nin en çok satan gazetesiyiz. Cuma günkü satışımız net 428 bin.
Hürriyet’i falan geride bıraktık. Üstelik bizde kupon kestirmek yok, satış rakamlarını fazla göstermek için beleş dağıtım yok, Pazar günleri dışında ek yok.
Bir gün birileri bu SÖZCÜ olayını mutlaka araştırıp basın tarihine katkıda bulunacak bir kitap yapmalıdır.
* * * * * *
Bizim gazete bu atılımı nasıl yaptı? İlki, patronumuz Burak Akbay sadece gazeteci. Başka şirketleri ve gazetecilik dışında işi yok. Dolayısıyla öteki patronlar gibi iktidarın kucağında oturmuyor.
İkincisi, bu gazetenin içinde kavga dövüş, içeriden ekipleşme ve hizipleşmeler yok. Her şey dostça yürüyor.
Üçüncüsü, yazarlara müdahale yok. Dört buçuk yıldan beri burada yazıyorum, bir kez olsun yazdıklarıma karışılmadı, onu yazma bunu yazma baskısı yapılmadı. Ben o sansür olaylarını
Hürriyet’te yıllarca yaşamış biri olarak, baskı sürecinde neler çektiğimi iyi bilirim.
Tahmin ediyorum, SÖZCÜ bir süre sonra 500 bin satışa ulaşacak, hırsızların, namussuzların, ülkemizi soyan rüşvetçilerin, din tüccarlarının korkulu rüyası olmaya devam edecektir.
Bu gece yatağa aydınlık, hırsızlardan arınmış bir Türkiye’de girmek dileği ile.
* * * * *
Emin Çölaşan’ın notu: Bugün fırsat bulmuşken size yeni çıkan birkaç ilginç kitabı çok kısaca tanıtmak istiyorum.
“Hüküm Giyen Adalet” (Destek Yayınları.) Gazeteci Can Özçelik, Türkiye’deki yargı rezaletini belgeliyor.
“Durmak Yok Yola Devam” (Togan Yayınevi.) Op.Dr. Aytekin Ertuğrul iktidarın yalanlarını belgeliyor.
“Atatürk’ün Öngörüleri” (Bilgi Yayınevi.) Aydın Keleşoğlu, Atatürk‘ün yıllar önce söylediklerinin dünyada ve günümüz Türkiye’sinde nasıl birer birer gerçekleştiğini belgelerle
anlatıyor.
“Direne Direne Kazanacağız” (Bilgi Yayınevi.) CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar ülkemizin içine düşürüldüğü durumları yazılarıyla irdeliyor.

SÖZCÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published.