Mustafa Balbay: Devletteki Suriye Çatlakları!..

Mustafa Balbay-Kılıçdaroğlu-Meclis-10Suriye ile ilgili gelişmeler 2 Ekim tezkeresinin ardından Ankara’nın gündemine, içinde örtülü krizleri de barındıran bir yoğunlukla yerleşti.
Devletin tepesinde gerek Suriye’nin geleceğine, gerekse Türkiye’nin bu ülkeye ilişkin politikalarına farklı yaklaşımlar dikkati çekiyor. AKP Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuya bakışı Özal’ın 1991’deki Irak politikasına benziyor. Özal o dönemde, “Bir koyup üç alacağız” demiş, askerin en ileri düzeyde kullanımı dahil her türlü politikayı benimsemişti. Bu durum da beraberinde dönemin Genelkurmay başkanının istifasını getirmişti.
Erdoğan’ın da Suriye politikası bu bakışı aratmıyor. Erdoğan’ın başkentte kapalı kapılar ardında yapılan toplantılarda Suriye haritasının üzerinde rasgele gezindiği, işaretparmağını Irak’ın kuzeyinden Suriye’nin Lazkiye Limanı’na kadar uzatıp “Tampon bölge buralarda bir yerlerde olur” diye başlayan derin stratejiler çizdiği konuşuluyor.
Erdoğan’ın bu bakışı Ortadoğu politikasını yönlendiren ülkelerin de gözünden kaçmıyor. Bu nedenle kimi durdurmayı, kimi kullanmayı yeğliyor.

***

Erdoğan’ın bu politikasının Başbakan Davutoğlu katında rahatsızlık yarattığı gözden kaçmıyor. Davutoğlu meydan konuşmalarında Erdoğan kadar sert konuşabildiğini kanıtlamaya çalışsa da dar salon toplantılarında daha farklı bir görüntü çiziyor. Her şeyden önce Erdoğan’ın “bütün politikaları ben belirlerim” yaklaşımı çevresinde hırslı kişiliğiyle tanınan Davutoğlu’nu geriyor. Cumhurbaşkanı’nın bütün bunların üstüne bir de kendi etrafında ayrı bir bakanlar kurulu oluşturması dışarıya karşı verilen tam uyum fotoğrafıyla çelişiyor.
Öte yandan Davutoğlu’nun Ortadoğu politikaları konusunda “kadim coğrafyamız” diye başlayıp Türk diplomasisinin merkezini buraya oturttuğu görülüyor. Olağanüstü ileri ilişkiler hayal ettiği bu coğrafyanın üç büyük ülkesinde büyükelçiliğimizin kapalı olması elde edilen başarıyı gösteriyor. Konu 2 Ekim tezkeresinin kullanımı olunca doğal olarak askerin yaklaşımı da önemli. Özal döneminde olduğu gibi bugün de Türkiye’nin güneyindeki krize en temkinli yaklaşan kesim askerler. Siyasi değerlendirmelerin dışında Ortadoğu’daki krizlere öncelikle Türkiye’nin güvenliği açısından bakan askerlerin 2 Ekim tezkeresinin kullanımına soğuk baktığı biliniyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in bu konuda hükümete ve Cumhurbaşkanı’na ilettiği temkinli yaklaşımın ne ölçüde kabul gördüğü önümüzdeki günlerde daha net ortaya çıkacak. Ancak Erdoğan’ın “temkinli” sözcüğünü “tamkinli” anladığını öngörmek için iyi bir yorumcu olmaya da gerek yok.

***

Suriye krizinin Türkiye’ye yansıması sadece 2 milyonu aşkın mültecinin ülkemize gelmesiyle sınırlı değil. Kobani’nin düşmemesi için üretilen birbiriyle bağlantısız parçalı politikalar kimin uluslararası anlamda yasal örgütlenme olduğu tartışmasını da beraberinde getiriyor.
Uyanık tüccara sormuşlar, “iki kere iki kaç eder” diye… O da gülümseyerek karşılık vermiş: “Satın alırken mi satarken mi?”
Bu hesap, pek çok ülke terör örgütü nedir sorusuna şu karşılığı veriyor:
“Benim işime yararken mi, yaramazken mi?”
AKP’nin her seçim öncesi yaptığı gibi “yeni bir açılım açıyorum, Güneydoğu’ya ve tüm Türkiye’ye barış getiriyorum” çıkışlarındaki sahtelik giderek daha belirgin hale geliyor. Terör örgütü izinin kitle örgütü izine karışmasının bir nedeni de bu.
Elbette temennimiz değil ama önümüzdeki haftalar devletin tepesi Suriye ve iç güvenlik merkezli gerilimlere gebe.

Cumhuriyet

Leave a Reply

Your email address will not be published.