Mustafa Balbay: Ruhsat İşi ‘Ruh Sat’a Dönünce!

Mustafa Balbay-Kılıçdaroğlu-Meclis-10Ermenek faciasının ardından olayı en ağır şekilde eleştiren yayın organlarını yan yana koyunca, birinci sırayı iktidar medyası alıyor.
Öyle manşetler attılar ki, sanırsınız bu ülkede en büyük muhalefeti onlar yapıyor. Vahşet dediler, insanlık dışı dediler, cehalet dediler, gözlerini kâr bürümüş dediler…
Bu manşetlere bakınca kendi kendime sordum:
“Bunlar kimi tarif ediyorlar?”
Ermenek’te bir maden ocağının yöneticisini mi, maden sahibini mi, böyle bir maden ocağının ayakta durmasını sağlayan anlayışı mı, bu tür maden ocaklarına ruhsat veren iktidarı mı, diyelim ki böyle bir maden açıldı, denetlemeyen devlet kurumlarını mı?
Hiçbirini değil, sıralamada başa koyduğumuz patronu bile değil. Sadece okların iktidara yönelmemesi için çırpınıyorlar, o kadar. Çalışma Bakanı bile artık pes etti, “bir madeni kapatıyoruz, 50 kişi açın diye devreye giriyor” sözleriyle çalışma yaşamını tarif etti.
İktidar medyası bu konudaki stajını Soma’da yapmıştı. Önce asılları gibi hareket edip madenciye sahip çıkmak istediler, toplumsal tepkiyi görünce çark edip hayali patronlara saldırdılar.

***

Çağdaş demokrasilerde yönetim anlayışının üç vazgeçilmez sözcüğü şudur:
Açıklık, hesap verebilirlik, istikrar.
Hükümet sadece üçüncü şıkkı alıp ben gidersem her şey biter, diyor. Halka da kendisine oy vermezse bugünkü durumundan daha kötüye düşeceğini söyleyip adeta tehdit ediyor. 2015 seçimlerinin fiili takviminin başladığı şu günlerde başta tarım kesimi olmak üzere milyonlarca insan bankalara borçlandırılıyor. Seçime ramak kala şunu söyleyecekler:
“Biz gidersek istikrar da gider. Bu borçlarınız üçe beşe katlanır, iflas edersiniz. Biz kalırsak borç içinde de olsa yaşamaya devam edersiniz…”
Bunun adı istikrar değil, iktidarı gasp edip her yöntemi deneyerek zaptetmektir.
Demokrasinin asıl önemli unsurları olan açıklık ve hesap verebilirlik, Türkiye’de tam tersine dönmüş durumda. Hükümet halkına hesap vereceğine halkından hesap soran bir konuma oturdu. Denetleme organlarının tümü devreden çıktı, yeni kurulan organlar iktidarın sopası işlevini görüyor. Sendikalar, işveren kuruluşları, sivil toplum örgütleri biraz iktidar rotasının dışına çıktıklarında karşılarında hükümet adına hareket eden bir denetim organını görüyor.

***

Ermenek faciasına dönmek gerekirse, Türkiye’de maden işletmeciliğinin ruhsat sahibi olmaktan istihdama kadar bir dizi sorunlarının olduğu biliniyor. Hükümet bu sektöre sadece ruhsat pazarlığı yapıp elde edeceği çıkar gözüyle bakıyor.
Türkiye’de ruhsat işi “ruh sat”a dönmüş durumda. Bir madene ruhsat verirken onun altına imza atanların buradaki işçiler hangi güvenceyle çalışacak, bu toprağın altına girecek canlar nasıl sağlıklı çıkacak diye sormuyorsa, gerçekten ruhunu satmış demektir.
Hükümetin geçen aylarda çıkardığı torba yasada olduğu gibi zaman zaman yaptığı iyileştirmeler de ya gerçeklikten yoksun ya da uygulanması özel takibe bağlı olduğu için askıda kalacak makyajlar. Örneğin madenlerde çalışacak kişilerin çalışma süresi azaltıldı, maaşı artırılıp asgari ücretin iki katına çıkarıldı. Patron da bu koşullarda yokum deyip madeni kapattı. Yani torba yasayla birlikte 10 bine yakın işçinin maaşı zamlandı, işi sonlandı.
Sandığa hâkim olabilirsiniz, devlet kurumlarını tümüyle ele geçirebilirsiniz, devlet olanaklarının tümünü hükümetin güvenliği için kullanıp iktidarınızı sağlamlaştırmayı düşünebilirsiniz, halkın büyük çoğunluğunu etkileyebilirsiniz…
Ama halkın tümüne hâkim olamazsınız. Bu doğaya aykırı.
Ortaçağ iktidarının bütün sırları dökülmüş, son makyaj malzemeleri de toprağın altında kalmıştır.

Cumhuriyet

Leave a Reply

Your email address will not be published.