Mustafa Mutlu: İşi, gücü istismar!

Mustafa Mutlu-1Başbakan’ın annesine duyduğu sevgi nedense bana hep abartılı gelmiştir!
Evet; herkes annesini çok sever; onu kaybettiğinde yıkılır, derin acı duyar da…
Bizimkinin anne sevgisi son yıllarda nedense hep “medyanın gözü önünde” yaşandı.
Tenzile Erdoğan hayattayken, Başbakan, Anneler Günü ziyaretine bile gazeteci ordusuyla gitti…
Annesinin elini, fotoğraf çekilirken öptü…
Korumalarının uzattığı bir demet çiçeği verirken, kameralara bakmaya ihmal etmedi…
Sonra da hep aynı cümleyi kurdu:
“Cennet annelerin ayakları altındadır. Bu bakımdan ben hep annemin ayağının altını öperim.”
***
Başbakan’ın annesiyle bu medyatik ilişkisi, Tenzile Hanım’ın vefatından sonra da sürdü.
Annesinin ölümün yedinci gününde okunan mevlitte, “Tebareke” olarak bilinen Mülk Suresi’ni bizzat Recep Tayyip Erdoğan okudu. Sesi caminin hoparlörlerinden önce semte… Sonra da kayıttaki kameralar aracılığıyla tüm ülkeye ve dünyaya yayıldı.
Bu kadarla da bitmedi “medya” önünde yaşanan sevgi; Başbakan’ın annesinin, babasının mezarlarını her ziyareti, gazetelerimizin birinci sayfasında haber oldu. Kara gözlükler takıldı, kara paltolar ya da ceketler giyildi; aynı fotoğrafçı ve kameraman ordusu eşliğinde Karacaahmet’e gidildi.
***
Durup dururken neden mi yazdım bunları?
Hemen belirteyim; durup dururken değil…
Ne kadar abartılı bulsam da… Bilerek, isteyerek medyaya yansıtılmasının arkasında yatan istismarı onaylamasam da… Bir anneyle oğlu arasındaki ilişki konusunda asla kalem oynatmazdım.
Ama bu yazıyı, bilerek isteyerek Başbakan’ın kendisi yazdırdı bana:
Üç beş oy uğruna Türk bayrağını, İstiklal Marşı’nı ve şehitlerimizi parti reklamlarına malzeme etmekte sakınca görmeyen Başbakan, bu kez de şimdiye kadar hiçbir siyasetçinin tenezzül etmediği bir yola başvurdu ve merhume “Tenzile Ana”yı reklam yıldızı yaptı!
Seçimlere çok kısa bir süre kala televizyonlarda yayınlanmaya başlayan AKP reklamında, 2011 yılında vefat eden Tenzile Erdoğan’ın görüntüleri kullanıldı.
Bu yeni reklamda Erdoğan’ı önce annesiyle birlikte, sonra da cenazede ağlarken gördük!
Kim ne derse desin; bunun adı bal gibi “istismar”dır!
***
Siyasetçiler; seçmenlerinden “iyi evlat, iyi koca, iyi baba, iyi kardeş” olduklarını göstererek değil; iyi devlet adamı olduklarını anlatarak oy isterler…
Başbakan ise “kaybetme” korkusuyla tüm manevi değerleri “malzeme” yapıyor!
Beyinlere seslenerek alamayacağı oyları…
Yürekleri burkarak almayı umuyor!
***
Ne yalan söyleyeyim; böyle istismarlara tanık olunca içimden “Demokrasiniz de seçimleriniz de batsın” demek geliyor!
TEH-OKRASİ!
BDP Hakkâri Belediye Eşbaşkan Adayı Dilek Hatipoğlu ve beraberindeki BDP’liler, Hakkâri-Van karayolunda güvenliği sağlayan asker ve köy korucularını ziyaret ederek, “Bir daha cenazelerin gelmemesini ve barış sürecinin sekteye uğramamasını istiyorsanız oyunuzu bize verin” demiş…
Bu sözlerin tersi ne?
“Oyunuzu bize vermezseniz, buradan cenazeleriniz gider?”
Yani açıkça tehdit!
İşte BDP’nin de AKP’nin de “demokrasi” anlayışı bu:
Tehdit ile demokrasiyi iç içe geçirdiler; TEH-OKRAToldular!
Bunları hâlâ solcu ya da demokrat sanan tatlı su sosyalistlerine duyurulur…
GÜNÜN SORUSU
Yıllardır bas bas bağıran ve halkın önemli bir bölümünde “psikolojik reaksiyonlara” neden olan Başbakan’ın sesine bir şeyler oldu. Dün Van’daki mitingi, “kadın sesi çıkarmaya çalışan erkek” edasıyla tamamladı! Sorum size:
“Allah’ın sopası yok” dedikleri, bu olabilir mi?
KIZILAY BİLE YARDIM PARASIYLA YAĞCILIK YARIŞINA KATILIRSA…
Ara sıra eleştirsek de Kızılay, AKP iktidarına kadar başımızın tacıydı. Okullarda dağıtılan zarfları hatırlarsınız; o zarfa “annemden aldığım harçlığı değil, kendi paramı koyabilmek için” sekiz yaşında Paşabahçe pazarında soğuk su sattığımı bilirim!
Ancak “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler” demiş ya Özdemir Asaf, Kızılay da AKPdöneminde ilk kirlenen, siyasallaştırılan kurumlarımızdan biri oldu.
Dün öğrendik ki çocukların zarflara koydukları paralarla ayakta duran bu yardım ve dayanışma kuruluşu, Başbakan’ın geçen yıl ölen dayısının cenazesinde dağıtılmak üzere tam 5 bin paket lokum yaptırmış…
Bunun bedeli olan 1750 TL, Kızılay’ın Ankara Şubesi tarafından ödenmiş…
***
İnanın; söyleyecek söz bulamıyorum!
Aklıma Kızılay zarfına daha fazla para koyabilmek için Paşabahçe pazarında su satan sekiz yaşındaki çocuk geliyor…
Sahi, yardım paralarını Başbakan’a yağcılık için lokuma tahvil eden bugünkü adamlar, acaba hayatlarında hiç Kızılay zarfına para koymuş mudur?
GÜNÜN İSYANI!
İnternete düşen yeni bir ses kaydına göre MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da bulunduğu bir mekânda, “Gerekirse Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye sekiz füze attırıp savaş gerekçesi üretirim. Süleyman Şah Türbesine’de saldırtırız” demiş… Eğer bu kayıt doğruysa isyanım kadere:
Eyvah, eyvah… Bizi kimler yönetiyor!

AYDINLIK

Leave a Reply

Your email address will not be published.