Mustafa Mutlu: KANDIRILAN ZAVALLI YILDIZ ADAYLARI…

Mustafa Mutlu-1Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’ne seçimlerde bin 202 oy alan “sosyal demokratlar”ın adayı Prof. Dr. Raşit Tükel’i değil, 908 oyla ikinci olan AKP’lilerin adayı Prof. Dr. Mahmut Ak’ı atamış…
Düne kadar “Yetmez ama evet” diyen bazı akademisyenler de buna çok şaşırmışlar, bağırıp duruyorlar:
“Seçimler sayesinde ülkenin en önemli koltuğuna oturan, her fırsatta ‘seçilmişleri atanmışlara yedirtmeyeceğini’ söyleyen bir kişi, bunu nasıl yapar? Üniversitede yapılan seçimleri nasıl olur da yok sayabilir? Bu demokrasiye sığar mı?”
***
Bu arkadaşlar “sazan” oldukları için gerçekten Türkiye’de “demokrasi”nin olduğuna inanırlar…
Sonra da “yıldız yapılacağı vaadiyle tecavüze uğrayan saf kızlar” gibi “Ama yönetmen beni kandırdı” diye ağlarlar!
Sahneyi gözünüzün önüne getirin; bu sözleri söylerken genelde çırılçıplaktırlar!
Yani tecavüzden hemen sonra akılları başlarına gelmiştir ama…
İş de işten geçmiştir!
***
Baylar bayanlar, merdivenden kayanlar…
Bu uğradığınız kaçıncı tecavüz; hâlâ aklınız başınıza gelmedi!
Ve korkarım ki tecavüzcünüze aşık oldunuz!
Yalancıktan kızmış gibi yapıyorsunuz ama aklınız hâlâ onda…
Bu adam bu ülkeyi tam 13 yıldır yönetiyor; bu 13 yılda üniversitelerde “bilim”in “b”sinden eser kalmadı. Bir kez itiraz ettiniz mi?
Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletinden yana olan bütün akademisyenler tasfiye edilirken tepki gösterdiniz mi?
Üniversite yerleşkeleri, “külliye”ye dönüştürülürken, “Olmaz” dediniz mi?
Yüksek öğretimin önemli bir bölümü özelleştirilirken, yoksul öğrencilerin “eşit öğrenim hakkı”nın arkasında durdunuz mu?
Üniversite yerleşkeleri müteahhitlere peşkeş çekilirken bu soygun düzenini kamuoyuna anlatabildiniz mi?
Hayır… O zaman şimdi neden “Kenar mahalle dilberi” havasında zırlıyorsunuz?
***
Bunca yılda anlamadıysanız, anlatalım koçlar:
“Demokrasi” bu adamlar için sadece trendir!
Ve o trenin vatmanlığını asla size bırakmazlar…
Hadi, şimdi siz kendinize başka bir iş arayın…
Yazık; Tarlabaşı’ndaki batakhaneler de kapandı, konsomasyona bile çıkamazsınız artık!
ARINÇ!
Son günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ters düşen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç şunları söylemiş:
“Biz ‘Kral Çıplak’ demedik daha… Belki ‘Kral Çıplak’ diyeceğiz…”
***
Dün bu sözleri duyan bazı okurlar e-posta gönderip şakka yollu, “Bülent Arınç’ı, Kral Çıplak’ davet edip etmeyeceğimi” sordular…
Asla…
Servet dökse ya da bugüne kadar yaptıklarından dolayı bin kere özür dilese bile Kral Çıplak’a çıkamaz!
Çünkü biz Ulusal Kanal’da yayınlanan Kral Çıplak’a, kralla yolları ayrıldıktan sonra tehdit etmeye başlayan kral yaverlerini değil, gerçek yurtseverleri davet ediyoruz.
Elbette Arınç da “Kral Çıplak” diyebilir… Ama kendisi hâlâ çırılçıplakken bunu yapması, mizahın bile sınırlarını zorlar!
GÜNÜN SORUSU (141)
Sorum, Huber Köşkü’nü yedi aydan fazla bir süredir işgal eden ve
40 gün önce yapmak zorunda kaldığı açıklamada taşınmaya başladıklarını söyleyen 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e:
Sizi Mehteran Bölüğü mü taşıyor?
ADLİYELERE İSİM VERMEK!
Murat Uzun, Tunceli’nin Ovacık İlçe Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yaparken 2012’de PKK’lı bir terörist tarafından başından vurularak şehit edildi.
Doğubeyazıt Cumhuriyet Savcısı Hakan Kılıç ise 5 Şubat 2012’de PKK’nın düzenlediği silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
Bu iki savcımız da AKP iktidarının işbaşında olduğu yıllarda katledildi…
Ne onların, ne de onlardan önce katledilen savcılarımızın, hakimlerimizin isimleri adliyelere verildi.
Çünkü adliyeler sadece sorumlu oldukları yörenin adını taşır; İstanbul Adliyesi, Susurluk Adliyesi gibi…
Oysa Başbakan, İstanbul Adliyesi’ne, şehit edilen Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın adının verileceğini açıkladı.
Şehitlerimizin hepsinin yüreklerimizde açtığı acı eşittir.
Adları sokaklara, caddelere, meydanlara, vapurlara verilmelidir ve zaten verildi de…
Ama nasıl kimse Cumhurbaşkanlığı’nın adını, “T.C Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı” olarak değiştiremezse, kamu kurumlarına da “kişi adı” verilemez.
Ülkemizde de dünyada da bunun örneği yoktur!
GÜNÜN İSYANI
Dün toprağa verdiğimiz Muzaffer Tekin’le ilgili yazımda, “dört teğmenin dövülmesi hadisesinde, olayın geçtiği yerde meydana gelen tahribatla ilişkilendirildi ve suçlandı” yerine, “dört teğmeni dövmekle suçlandı” diye yazmışım. Tekin’in aziz ruhundan, eşinden ve dostlarından özür dilerim. İsyanım kendime:
Gözünü dört aç, bahar havasına çarpılma, işini doğru dürüst yap!
Aydınlık

Leave a Reply

Your email address will not be published.