Necati Doğru: Ayakkabı kutusuyla röportaj!

Necati DOĞRU-1YAZARLAR-Soru: Kutu… Kutu… Güzel Kutu… Dışı bordo kırmızısı renkli karton Kutu… Söyle bana sen, içinde ne saklarsın ey Kutu?
Cevap: 4.5 milyon.
Soru: Kutu… Kutu… Alımlı, kendini beğenmiş kibirli Kutu… Gündemi değiştirdin Hakan Şükür’den, Ebru Gündeş’ten de ünlü oldun… 4.5 milyon dediğin nedir?
Cevap: ABD Dolarıdır.
Soru: Kutu… Kutu… İmansız, vicdansız, ahlaksız Kutu… Sen bir süslü ayakkabı kutususun, içinde ABD dolarının ne işi var?
Cevap: Ahlaksız ben değilim.
Soru: Kutu… Kutu… Utanmaz Kutu… Doğruyu söyle bana “kul hakkı yiyen” sen değilsen kimdir?
Cevap: Beni kullananlardır.
Soru: Kutu… Kutu… Alıngan, duygusal, muhafazakar, mütedeyyin Kutu, senin sahibin kimdir?
Cevap: Benim sahibim bazen bakandır, bazen bakanın oğludur, bazen devlet bankasının müdürüdür… Ben elden ele, evden eve dolaştırılırım. Benim son sahibim, üç gündür İstanbul Polisi’nin sorgusu altındadır. Doları benim içime son sahibim doldurmadı, ben ona içim dolu geldim. Beni, götürdü diğer kutu kardeşlerimin yanına ayakkabı dolabının rafına koydular. Polisler de “yeşiller geldi” diye dinleme yapmışlar. Gelip beni rafta buldular. Benim parayla pulla, dolarla, euro’yla, lirayla alışverişim yoktur. Ben kullanılan bir kutuyum.
Soru: Kutu… Kutu… Tok gözlü, sahibine bağlı, kullanılan Kutu, yani sen içinde ayakkabıları olmayan ve sadece dolar doldurulmuş olan bir kutu musun?
Cevap: Başta ayakkabılıydım.
Soru: Ne demek bu?
Cevap: Başta ben ve kardeşlerim olan diğer kullanılan kutular hepsi ayakkabılıydık. Bakan’a, bakan oğullarına, devlet bankası müdürlerine, iktidar partisi belediye başkanlarına “hediyelik” olarak gönderiliriz. Fakat gönderilirken kimliğimizle oynuyorlar.
Soru: Kutu… Kutu… Açık sözlü güzel Kutu, “kimliğimizle oynuyorlar” diyorsun… Bu lafı, sen ne anlamda söylüyorsun?
Cevap: Ben, benim gibi olanlar, kardeşlerim lüks, pahalı, marka ayakkabı mağazalarından “hediyelik olacak” diye alınırız. Amerikan dolarları, eurolar, İngiliz Sterlinleri, İsviçre Frankları dolu bir odaya getiriliriz. İçimizdeki bir çift ayakkabı çıkartılır. Ayakkabıların tekinin içine 150 bin dolar, diğer tekinin içine 150 bin dolar, iki yana da 100’er bin dolar yerleştirilir. İç ambalajımız türban giyen hanımlar var ya “süslü Müslüman” diyorlar onların şık giyimi gibi örtülür, kapağımız kapatılır. Biz hediyelik ayakkabı kutuları; “bakan oğlu ile bakana, devlet bankası genel müdürü ile belediye başkanına rüşvet götürücü kutu” haline dönüştürülürüz. Bu da bizde haliyle kimlik bunalımı yaratıyor.
Soru: Sizin de kalbiniz var.
Cevap: Var kuşkusuz.
Soru: Neden bu alınganlık?
Cevap: Başına gelmedi, anlamazsın. Bizi hediye olarak verdikleri bakanın, bakanın oğlunun, belediye başkanın, devlet bankası genel müdürün ayak numarası 40 ise bizi hep 45 numara, 50 numara alıyorlar.
Soru: Neden bu?
Cevap: Ne kadar büyük numara olursak, içimize o kadar çok rüşvet doları dolduruyorlar. Pislik, adilik bu!
Soru: Kutu… Kutu… Rüşvet götürücüye zorlanmış, zulüm görmüş, incinmiş kutu, sizi neyin karşılığında “kimlik bunalımına” sokup rüşvet taşıyıcısı yapıyorlar?
Cevap: Kardeşimi görseydin.
Soru: Ne oldu ona?
Cevap: Bakanlardan biri “Euro isterim” diye tutturdu. Kardeşimi götürüldüğü villa evi yolundan geri döndürdüler. Kapağını vahşice, iç ambalajını gaddarca yırtıp attılar. Ayakkabılar içindeki dolarları çıkardılar… “Dallama Euro Bakanı…(!) Sonradan görme p….t! Dolar iki gün içinde değer kaybedecek diye rüşveti Euro olarak istiyor…” diye küfürler yağdırarak Euro doldurdular. Kardeşimin ruhu incindi. Ben yerin dibine geçtim. Biz kutuyuz ama küfür edilen adam, ne de olsa, ülkemizin koskoca Bakan’ı!

SÖZCÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published.