Soner Yalçın: Deniz Gezmiş’in merak ettiği…

Deniz Gezmiş’in merak ettiği çocuk: FAZIL SAY

Soner Yalçın-2013-1AKP’nin Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Fazıl Say’ın iki bestesinin Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası tarafından çalınmasını yasakladı! Bir başka AKP’li Kültür Bakanı da “Metin Altıok Oratoryosu”nu sansürlenmek istemişti. Bunlar hiç şaşırtıcı değil. Atatürk rozetini çıkarması için babasına baskı yapan bir holding patronu da, Fazıl Say Festivali’ne son vermedi mi? AKP Antalya Büyükşehir Belediyesi Fazıl Say’ın elinden uluslararası piyano festivalini kapmadı mı? Hangisini yazayım; Türkiye’de vasatın iktidarı var. Bu nedenle sanata-sanatçılara tahammül edilemiyor. Peki, kim bu büyük sanatçı Fazıl Say; bugünlere nasıl geldi?..
Fazıl Say…
Babası Ahmet Say…
Öğretmen anne babanın evladı Ahmet Say, İstanbul’da anneannesi ve büyükbabası ile birlikte büyüdü. 1876 doğumlu -anne tarafından dedesi- Selami Senai Özgeçen, Çanakkale gazisi kurmay bir subay emeklisiydi. Birinci Dünya Savaşı müttefikimiz Alman subaylar sayesinde Almancasını geliştirdi. Almanca, Fransızca ve eski Türkçe kitaplar okur, topçu subayı olduğu için başta trigonometri olmak üzere matematiği iyi bilirdi.
Ahmet Say meraklıydı; dedesinin gömleğinin en üstteki düğmesinin hep ilikli olması dikkatini çekiyordu. Bir gün… Dedesini banyo yaparken gördü; o gün anladı o düğmeler neden hep ilikliydi. Bedeni engebeli bir biçimde kapkaraydı, kurumuş çıbanlar vardı derisinde. Anlattı dedesi; Çanakkale Savaşı’nda, yakınlarına düşen top mermisi bedenini delik deşik etmişti.
SPARTAKUS BUND
Fazıl Say…
Baba Ahmet Say…
Ve dede Fazıl Say…
Erzurumlu bir ailenin çocuğu dede Fazıl Say, Maarif Vekaleti’nin siparişi üzerine yazdığı ders kitaplarıyla tanınmış bir matematikçiydi.
Birinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında Heidelberg ve Berlin üniversitelerinde matematik ve inşaat mühendisliği öğrenimi yapmak üzere devlet bursuyla Almanya’ya gönderildi. Bu yıllarda Berlin’de komünist “Spartakus Bund” (Spartaküst) hareketine katıldı.
Türkiye’ye döndükten sonra İstanbul Erkek Lisesi ve Işık Lisesi‘nde öğretmenlik yaptı. 1940’lı yıllarda Kadırga Yüksek Tahsil Erkek Talebe Yurdu’nun müdürlüğünü yaptı…
Babaanne Nüzhet Özgeçen…
Babası asker olduğu için birçok memleket gördü. Örneğin, babası Yemen‘de savaştığı için özellikle Arapça’yı iyi öğrendi. İlkokul öğrenimini Arabistan’ın Taif kentinde Fransızca öğrenim veren bir ilkokulda yaptı. Yurda döndüklerinde ise ortaokulu bitirdi. Çanakkale Savaşı dolayısıyla liseye gitme imkanı bulamadı. Liseyi dışarıdan bitirmesi gerekiyordu ve sınava hazırlanmak üzere Fazıl Say’dan, matematik ve fen dersleri aldı. Sınavlarda başarılı oldu; Edebiyat Fakültesi’nin Felsefe Bölümü’ne girdi. Dersler sırasında aşk doğmuştu.
Matematik öğretmeni Fazıl Say ile felsefe öğretmeni Nüzhet Özgeçen evlendi.

İLK PİYANO
Ülker Say…
Nüzhet-Ahmet Say çiftinin ilk çocuğuydu.
Ailede ilk piyano ona alındı. 1940’lı yıllarda İstanbul’un aydın aileleri çocuklarına genellikle piyano dersi aldırırlardı. Ülker, birkaç yıl sonra piyano eğitimini bırakınca, piyano bir kenara kondu. Ahmet Say doğana kadar…
Ülker Say Erginsoy… 1928’de doğdu. Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde yatılı öğrenim gördü. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü‘nü bitirdi. Selçuklu Maden Sanatı üzerine doktora yaptı. Prof. Dr. Cavit Erginsoy ile evlendi. Londra’da ve Viyana’da görev yaptı; ODTÜ‘de dekan oldu. Türkiye’de TÜBİTAK tarafından verilen “Bilim Ödülü”nü aldı. Henüz 40 yaşındayken, meslektaşı Erdal İnönü’nün yemek davetinde bir kalp krizi geçirerek vefat etti. Ali ve Ömer isimli iki çocukları vardı…
FAZIL SAY’IN OĞLU
Baba Ahmet Say…
İstanbul Erkek Lisesi’nde öğrenim gördü. 1954’te Almanya’ya gazetecilik öğrenimi görmeye gitti ve beş buçuk yıl kaldı. Piyano çalmayı hiç bırakmadı. Dört yılını Kurt Köhler isimli emekli bir müzikolog ve orketra şefinin pansiyonunda geçirdi.
Almanya’da sosyalist oldu. Sosyal Demokrat Partisi’nin gençlik örgütü Sosyalist Öğrenci Birliği‘nin üyesi oldu.
Almanya’da felsefe ve tarihe nasıl bakması gerektiğini öğrendi. Adorno gibi filozofların seminerlerini takip etti.
1958’de Franfurt’ta “Uluslararası Sosyalist Gençlik Kongresi” yapıldı ve kongreye delege olarak katıldı. Kongrede yetmiş yaşlarında bir Alman hanım yanına gelip, delegede adını gördüğünü ve üç gündür ulaşmaya çalıştığını söyledi. “Fazıl Say ile bir akrabalığınız var mıdır?” diye sordu. Babası olduğunu öğrenince çok heyecanlanan yaşlı hanım “Babanız Fazıl Say bizim Spartakus Bund geleneğini benimsemişti! Değerli bir militandı…” dedi.
1960 yılında Türkiye’ye döndüğünde olayı annesi ile paylaşan Ahmet Say, annesinden öğrendi ki; Demokrat Parti iktidara gelince babasının Almanya’daki geçmişini kurcalamış ve babasını sorguya çekmişti…
BİNGÖL’DE ÖĞRETMEN
Ahmet Say Almanya’dan döndüğünde 25 yaşındaydı. Almanya’daki öğrenim programının Türkiye’deki eğitim programına benzememesi nedeniyle Milli Eğitim Bakanlığı “denklik” yönünden diplomasını onaylamadı.
27 Mayıs 1960 askeri müdahalesini gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi‘nin olumlu kararlarından biri, lise mezunlarına askerliği köy öğretmeni olarak yaptırmaktı.
Ahmet Say Bingöl’e öğretmen olarak gitti.
Burada hiç görmediği/yaşamadığı ülke gerçeklerini gördü. Maaşını öğrencilerin ihtiyaçlarına harcamaktan çekinmedi. Köylülere okuma-yazma öğretti. Gençlerle halk dansları aracılığıyla yakınlık kurdu…
İstanbul’a döndüğünde arkadaşlarına hep Bingöl’ü anlattı. Büyük yazar Orhan Kemal “yazsana bunları” dedi. “Bingöl Hikayeleri”ni yazdı.
Bingöl’den dostu olan Milli Eğitim Müdürü Hayrettin Uysal, Öğretmenler Federasyonu’nda yayın müdürü olmasını istedi. 1964’te Ankara’ya yerleşti. Türkiye Öğretmenler Dernekleri Milli Federasyonu’nda Öğretmenler Gazetesi‘ni çıkardı. Arkası geldi, hep yayın organları kurdu.
Ahmet Say’ın yazarlığı da hep sürecekti. Dört ciltlik Müzik Ansiklopedisi başta olmak üzere birçok müzik kitabı yazdı: Müzik Öğrenimi, Müzik Tarihi, Müziğin Kitabı, Müzik Sözlüğü gibi…
Ve gelelim yazının başlığına…
Ahmet Say… 12 Mart 1971 askeri darbesi döneminde yüzlerce aydınla Mamak Askeri Cezaevi‘ne atıldı.
60-70 kişinin olduğu “müebbetlikler” koğuşundaydı. Koridorun diğer tarafında Deniz Gezmiş’lerin kaldığı “idamlıklar” koğuşu vardı.
Bir gün… Koridorun sonundaki “hamam” denen alandan gelirken Deniz Gezmiş ile karşılaştı. “Nasıl oldu senin oğlan?” diye sordu Deniz Gezmiş. “Oğlan” dediği bugün dünyada tanınan 1970 doğumlu olan Fazıl Say’dı ve İngiltere’de küçük bir ameliyat geçirmişti. Onca olayın arasında bunu sormayı ihmal etmeyecek kadar ince bir karaktere sahipti Deniz Gezmiş…
Fazıl Say…
Ankara’da solcu sanatçıların bulunduğu bir çevrede öğrendi; ulusal değerleri ve enternasyonal dayanışmayı…
AFGANLI KIZLARA OKUL YAPTIRDI
“Fazıl benim değil Atatürk’ün dünyaya hediyesidir” diyen anne Gürgün Say…
Eczacı Gürgün Say ile yazar-müzikolog Ahmet Say ayrılınca, Fazıl Say babasıyla yaşadı.
Fazıl Say dünyaya dudak damak yarığı ile geldi. Bebeklik döneminde ameliyatlar geçirdi; yarım dudağı dikildi. Doktorlar üflemeli çalgı çalmasını istedi.
Bir gün… İki yaşındaki Fazıl Say’ın eline aldığı düdükle “Daha dün annemizin…” diye bilinen çocuk şarkısını çaldığı gören babası, düdüğü alıp kendi çalmak istedi ama başaramadı. Düdüğü verdiğinde Fazıl yeniden melodiyi çıkardı; Ahmet Say çok şaşırdı. “Kim öğretti sana bunu?” diye sorduğunda Fazıl Say kabahat işlediğini sanarak korktu ve düdüğü yere attı.
Bu durumu… Ahmet Say, Ankara Devlet Opera Orkestrası obua sanatçısı Ali Kemal Kaya ile paylaştı.
Fazıl Say’ın ilk öğretmeni Ali Kemal Kaya oldu. El çırpma ya da yürüme yoluyla ritmik hareketler gibi özel dersler bitince yeni öğretmen bulundu: Türkiye’de çoksesli müzik yaşamının gelişmesi yönünde önemli katkılar getirmiş olan besteci-piyanist; Mithat Fenmen.
Fakat bir sorun vardı; evdeki kırık dökük piyanoyu yenilemek gerekiyordu. Ama para yoktu.
Milliyet Gazetesi bir roman yarışması düzenledi ve iyi para ödülü veriyordu. Ahmet Say üç ayda bitirmek zorunda kaldığı “Kocakurt” adını verdiği ilk romanıyla mansiyon aldı. Kazandığı para ödülüyle Fazıl Say’ın piyanosunu yeniledi.
Çok üşüdüğü gün
Yıl, 1982…
Fazıl Say ilkokulu bitirip konservatuvara girdiği yıl, Mithat Fenmen vefat etti. Sekiz yıl birlikte çalışmışlardı. O gün hayatında hiç üşümediği kadar üşüdü…
Yine de…
Konservatuvar giriş sınavında 7-8 sesli çağdaş müzik akortlarını bilerek jüriyi şaşırttı. Beethoven sonatını çalması; konservatuvarın bitişik odasından gelen akortların seslerini tanıması jürinin karşılarında kim olduğunu anlamasına sebep oldu: Bu çocuk deha olabilirdi…
Fazıl Say üçüncü öğretmenini buldu. Babası Ayvalık’ta kunduracı ve belediye bandosunun tubacısı olan Türkiye’nin önemli piyano eğitmenlerinden Prof. Dr. Kamuran Gündemir, Ankara Devlet Konservatuvarı’nda Fazıl Say’ın piyano eğitimini üstlendi. İş artık daha da ciddiydi.
O yıl…
Fazıl Say ilk kez walkman sahibi oldu. İlk yaptığı Beethoven’ın 7. senfonisini dinleyerek saatlerce sokaklarda yürümek oldu. Aslında sokağa fazla çıkmazdı. Pek olmayan boş vakitlerinde; bez bir topla evin koridorunda babasıyla futbol oynuyordu.
Bir de hep okuyordu; çocuk klasiklerinin yanı sıra çağdaş yazarları da okuyordu.
Yıldızının parladığı an
Tarih: 12 Şubat 1986…
Fazıl Say, konservatuvarın piyano ve kompozisyon bölümlerini tamamlamak üzereydi. Ne yapacaktı? Türk Devleti, “sanat eğitimi” için burs vermiyordu. İmdada Almanlar
yetişti!
Müzik yetenekleri keşiflerine Güney Amerika’dan başlayıp, Uzakdoğu’dan Ortadoğu ülkelerine kadar pek çok yerde sürdüren ünlü Alman besteci Albert Reimann ve piyanist David Levine Ankara’ya geldi.
Okulu gezerken uzaktan piyano sesi duydular. Piyanonun başında Fazıl Say vardı. İçeri giren David Levine, Fazıl’ı piyanodan kaldırıp, kendi çalmaya başladı. Yapıtın kime ait olduğunu sordu. Fazıl “Berg” cevabını verdi. Piyanoyu yeniden Fazıl’a bırakıp parçayı çalmasını istedi. Fazıl çaldı. Sonra Fazıl’ın omzunu okşayıp gittiler.
Günler sonra Ahmet Say’a bir mektup geldi. Levine, Düsseldorf’ta Schumann Akademisi‘nde Fazıl Say’ın hocası olmaktan sevinç duyacağını bildirdi. Ayrıca Goethe Enstitüsü‘nden burs alınmasında yardımcı olacaktı.
Dünya şampiyonu
Fazıl Say Almanya’ya gittiğinde 17 yaşındaydı. Almanca öğrenmesi için ilk üç ay Freiburg Goethe Enstitüsü’nde yatılı öğrenim gördükten sonra Düsseldorf Devlet Müzik Yüksek Okulu’nda piyano öğrenimini sürdürdü.
David Levine’den yaratıcı yorumculuk dersleri aldı.
1991’de konçerto solisti diplomasını aldı ve 1992’de Berlin Tasarım Sanatları ve Müzik Akademisi’nde piyano ve oda müziği öğretmenliğine getirildi.
1994’te Genç Konser Solistleri Avrupa Yarışması’nda birincilik kazandı. 1995’te New York’ta yapılan Kıtalararası Dünya Piyano Yarışması‘nda da birinci oldu.
Sekiz yıl Almanya’da, yedi yıl da New York’ta yaşadıysa da ülkesine dönmeyi tercih etti.
2002’de Türkiye’ye döndüğünde 32 yaşındaydı.
Dönüş yolunda Paris’te verdiği konserlerin gelirini Afganistan/Kabil’de kız meslek lisesinin kurulması için bağışladı.
Fazıl Say’ın Türkiye’ye geldikten sonra neler yaşadığını biliyorsunuz; AKP hapse bile atmak istedi.
Her şeye rağmen Fazıl Say üretmeye ve mücadele etmeye devam ediyor.
Ya siz?
Siz hâlâ seyirci misiniz?

SÖZCÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published.