Her şey öylesine net, öylesine açık ki!..
Yakın gelecekte neler olabileceğini görebilmek için kahin olmaya gerek yok.
Zira partisine oy vermeyenleri ötekileştiren, öfkeli kalabalıklara hedef göstermekten çekinmeyen, toplumu bölüp kamplaştıran, muhaliflerini tehdit eden ve bunları “mutlak iktidar” için yapan Erdoğan’ın tek amacı var:
Ne olursa olsun, gücünü koruyabilmek, ölünceye kadar iktidarını sürdürebilmek…
Son dönemde aldığı her kararın, verdiği tüm talimatların ardında bu amaç yatıyor.
* * *
Çünkü iktidarını kaybettiğinde neler olabileceğini o da görüyor.
Özellikle Gezi sürecindeki kayıplar, 17-25 Aralık operasyonuyla ortaya çıkan büyük yolsuzluk iddiaları ve Anayasa’yı çiğneyerek oluşturulan saltanat düzeninin, iktidardan gittiğinde başına neler getirebileceğini biliyor.
O nedenle durmaksızın baskı yasaları çıkarıyor.
Ne yaparsa yapsın oyunu alamayacağını bildiği geniş toplum kesimlerini hayatın her alanında kuşatıyor, cendere içine sokmaya uğraşıyor.
Neredeyse spor haline getirdiği tehditlerin ve ürkütücü söylemlerin dozunu, giderek daha da artırıyor.
Devletin en hassas kurumlarının başında gelen MİT’i, kişisel istihbarat örgütü gibi görev yapmaya zorluyor.
MİT’e ürkütücü misyonlar yüklediği, korkunç operasyonlara zorladığı öne sürülüyor.
Polis sayısını artırmakla yetinmiyor, ağır silahlarla donatıyor.
Kişi başına düşen polis sayısında ülkesini dünyada Rusya’dan sonra ikinci sıraya oturtuyor.
* * *
Görevi, üstü örtülmek istenilen gerçekleri topluma olduğu gibi yansıtmak olan medyayı, AKP’nin izin verdiklerini göstermekle yetinen bir iktidar aparatı haline getirmeye çalışıyor.
Bundan güç alan bazı AKP’li il başkanları da “Bizim istemediğimiz hiçbir şeyi göstermeyen medyaya teşekkür ederiz” diyebiliyor!
Bu gerçek, Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in “Bana alçak bir medya ver, sana bilinçsiz bir toplum sunayım” deyişiyle tamamen örtüşüyor.
Bu da yetmiyor, önünde diz çökmeyen medyaya operasyon üstüne operasyon düzenlettiriyor.
* * *
Peki bunlar “ölünceye kadar
iktidar” hedefini gerçekleştirmeye yeter mi?
Tarihe bakarsak asla yetmez.
Demokrasinin gücü, korku imparatorluğunun yıkılmaz gibi görünen duvarlarını er geç yerle bir eder.
Ama çok canlar yanar, ülke ağır bedeller öder.
Nitekim ödüyor ve ne yazık ki bu gidişle çok daha ağırını ödeyecek gibi görünüyor. (26 Kasım 2014 tarihli yazım)
* * *
Önceki gün, lanetlediğimiz terör eylemi sırasında İstanbul Adliye Sarayı‘ndaki odasında şehit edilen Cumhuriyet Savcısı M. Selim Kiraz için meslektaşları, Twitter’daki “Hakimler ve Savcılar” hesabında şunları yazdılar:
“Cumhuriyet rehin alındı, savcısı şehit edildi. Yarın bir başka savcımız soruşturmaya kaldığı yerden devam edecek. Korkmadık, korkmayız…”
* * *
Aylar önce yazdıklarımı yineliyorum:
Seçimlere kadar neler yaşayacağımızı tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok.
Önümüzde korkunç provokasyonlara açık, çok kritik 2 ay var!
Cumhuriyetin rehin alındığı, savcısının odasında şehit edildiği bu ürkütücü süreçte, Allah hepimizi karanlık hesapların hedefi olmaktan korusun.
Ey muktedir,
“Ölünceye kadar iktidar” hesaplarının ülkeyi ne hale getirdiğini ve ampulün son kullanım tarihinin dolduğunu görmüyor musun?
Alkışlar
Müjdat Gezen’e…
Hayatını sanata ve öğrencilerine adayan kadim dostum Müjdat Gezen, dün gece MSM’nin (Müjdat Gezen Sanat Merkezi) 25. yılını kutladı.
İzmir’deki işlerim nedeniyle bulunamadığım görkemli geceye; MSM’nin her biri büyük değer olan hocalarının yanı sıra bu sanat yuvasında eğitim gören yıldızlar ve emeği geçenler coşkuyla katıldı.
Sevgili arkadaşım Müjdat’a, değerli eşi Leyla’ya, usta hocalara ve tüm MSM çalışanlarına, nice başarı dolu yıllar dilerim.
SÖZCÜ