Girit Adası
III. Bölüm
“Ευχαριστώ!” 2016
Bu sabah Agios Nikolaos’a geldik. Muhteşem bir yer. Eski bir balıkçı kasabası. Heraklion’a 65 km mesafede. Küçük bir körfeze kurulmuş.Voulismeni gölünün etrafında. Göl 1870’de açılan bir kanal ile denize bağlanmış. Anlatılanlara göre eski zamanlarda göle dipsiz göl olarak bakılıyormuş. Daha sonra yapılan ölçümler derinliğinin 64 m olduğunu göstermiş.
Kasabaya yol tepeden iniyor. Aşağıda gölün etrafına serpiştirilmiş kafeler evler şahane bir manzara. Kesinlikle burada kalmak gerek. Buranın bu kadar şirin bir yer olduğunu hiçbir yerde okumamıştım.
Önce yüzelim sonra şehri gezeriz deyip buraya birkaç km uzaklıkta Elounda plajına gidiyoruz.
Deniz, kum çok güzel. Epeyce bir kalıyoruz. Vakit öğleye yaklaşıyor. Küçücük dükkânlar, çevreyi dolaştıran turistik tren. Balıkçı tekneleri.Bu arada dağlarda pek bitki örtüsü yok.
Sahilde bir restorana “Leonidas”a oturup dolma gibi tanıdık tatlardan tadıyoruz.Ama bizim dolma ile aynı lezzette değil.Son derece candan insanlar.
Şehre dönüp gezmeye başlıyoruz. Çarşısı yokuş. Her iki tarafa küçük turistik dükkânlar sıralanmış. Son derece sempatik satıcılar. Burada ağaç işlemeciliği çok fazla. Zeytin ağaçlarını işliyorlar. Bir satıcı bayan bizimle çok ilgileniyor. Burası hakkında bilgi veriyor. Politikacı AgiosNikolaos’un heykeli. Arkada Mirebello Körfezi.
Venizelos Meydanı ve onun anısına dikilen bir anıt. Elefterios Venizelos, Yunanistan’ın eski başbakanı, modern Yunanistan’ın en önemli siyasetçilerinden biri. Zygos Kafede oturup manzaranın keyfini çıkarıyoruz.
Yeniden yola çıkıyoruz. Elounda’nın karşısında Spinalonga Adası buranın tarihi adacığı. (85 dönüm)Limandan adaya turlar yapılıyor. Gidip gezebiliyorsunuz ama biz bu tura katılamadık. 16.yüzyılda Venedikliler adayı savunma noktası olarak kullanıyorlar ve buraya antik çağda yapılmış kaleyi onarmak suretiyle yeni bir kale yapıyorlar…1715’te Osmanlılar adaya yerleşiyor. Burayı Türk kenti yapıyorlar.1887’de Fransızlar bir yıllığına adayı işkâl ediyorlar. 1903 yılında buraya cüzzamlılar yerleştiriliyor. Ada küçük ama önemi büyük. Cüzzamlı hastalara bakılması için kurulan hastaneye Atina ve Girit’ten doktorlar gelirmiş. 1957 yılında ada boşaltılıyor. Şimdi kimse yaşamıyor. Sadece turistler ziyaret ediyorlar. Ada geceleri çok güzel bir şekilde ışıklandırılmış.
Tam karşısında Elounda’da balık restoranları ve hediyelik eşyaların satıldığı dükkânlar var. Oldukça pahalı ve anladığım kadarıyla tanınmış bir yer. Biz de burada bir balık keyfi yapalım diyoruz.
Gorgona Tavernada güzel bir yemek yiyoruz. Deniz ürünlerinden oluşan. Açıkçası beklentimiz daha yüksekti. Ama cana yakın insanlar.
Ada karşıdan hoş gözüküyor ama epeyce acı yaşamış anlaşılan. Gezmenin görmenin sonu yok. Acaba ataları daha önceden bu adada yaşayıp Türkiye’ye göç etmişler var mıdır? Adanın hikâyesi ilgimi bir hayli çekti. Yorgun ama mutlu otele dönüyoruz.
Ertesi gün Hanya’ya doğru gidiyoruz. Yolumuz uzun. Yaklaşık iki buçuk saat sürecek. Oradan da bir saat yolculuk yaparak Dünyanın en güzel plajlarından biri olan Elafonosi’ye gitmek istiyoruz. Yolda bir köyde dinleniyoruz. Turist yok. Masalarda buranın haritalarını gösteren kâğıttan örtüler. Üç beş Yunanlı kendi aralarında sohbet ediyorlar. İnanılmaz bir dinginlik var.
Kaloudiana, Mythimna’da bir köy. Seyahatimizin en güzel böreklerini ve en ucuz en zengin yemekleri burada yedik. İkram bile nefisti. Şirin mi şirin bir yer.
Elafonossi plajına gidebilmek için önce dağları tırmanıyorsunuz. Hatta bir geçitten sadece bir araba geçebildiği için lamba koymuşlar.
Dağlarda kendi ürünlerini satan Giritli bayanlardan bal, likör, şarap ve doğal reçeller alabilirsiniz. Bu yolları tırmandıktan sonra öyle bir yere iniyorsunuz ki cennet. Ülkenin, hatta Dünyanın en romantik plajları arasında.Burası bir lagün.Kumu pembe. Derin bir deniz değil. Doğal koruma alanı olduğu için hiçbir tesis yapılmamış. Hafta arası olmasına rağmen çok kalabalık. Sadece şezlong için ücret alıyorlar. Bunun dışında hiç bir şey ödemiyorsunuz. Çok geniş bir plaj. Bir köşede su sporları yapılıyor. İnanılmaz güzel. Kum tepeleri zeytin ağaçları.
Aslında burada tam bir gün geçirilebilirmiş. Her yerde kum alınmaması konusunda uyarı var. Çeşitli deniz hayvanlarının kabuklarından oluşan pembe kum çok değerli ama ben kumu su şişelerine koyanlara rastladım. Çevrede pek kalınacak yer yok ama Hanya’da bulabilirsiniz. Dönüşte beni oldukça etkileyen bir manastıra gidiyoruz.
Chrissoskalitissas ManastırXII. yüzyılda yaşlı bir rahip tarafından kurulmuş. Aslında manastırlar hep tepede erişilmez yerlerde olur ama burası öyle değil. Manastır ile ilgili efsaneler var. Bunlardan bir tanesi manastıra çıkılan 90 basamağın altından olması. Ama bunu sadece iyi yürekle bakan kişiler görebilirmiş. Bir rivayete göre de Osmanlılar buraya geldiklerinde rahipler tapınağın hazinelerini basamaklardan birinin altına gömmüşler.
Manastırda daha önceden ayarlamak kaydıyla kalabiliyorsunuz.
Giriş ücretli. Kayaların arasına yerleşmiş bitkiler tuhaf bir görünüm oluşturmuş. Dini eşyaların satıldığı bir bölüm var. Merdivenlerden çıkıldığında deniz ürkütüyor.
Manastırdan çıktıktan sonra yolda çeşitli hayvanların bulunduğu bir yere rastladık. Tekrar dağ yollarında giderken Elos diye bir köye girdik.
Yeşillikler içinde. Çok değişik ağaç ve bitki örtüsüne rastlıyoruz. Daha sonra sohbet ettiğimizde anlıyoruz ki burası doğasının korunmasıyla ünlüymüş ve bu konuda çeşitli aktivitelerin yapıldığı bir köymüş. Geleneksel bir köy. Her şey olduğu gibi korunmuş. Oturduğumuz restoranın sahibi iki genç kardeş bize bu konuda bilgi verdi. Bahçe içinde çiçekler ile dolu bir yer. Kamares restoran. Garsona Türkiye’den getirdiğim nazar boncuğunu hediye edince çok memnun oldu. Gerçi nazar boncukları Yunanistan’da her yerde. Muhteşem bir havası var. Mis gibi doğa.
Sanki evinizin bahçesi. O kadar güzel. Bazı turistler gördük anladım ki uzun zamandır burada kalıyorlar.
Hanya’ya dönüyoruz. Ama gece görmek yetmiyor. Daha yolumuz uzun. Hanya muhteşem bir şehir. Bu durumda yeniden geleceğiz. Meydanda Vilelmine kafede oturup şehri seyrettik. Aklımız burada kaldı tekrar geleceğiz. Ancak gece yarısı otelimize dönebildik. Bu çok yorucu bir etap oldu. Seyahatimizde tek bir noktada değil de bir kaç ayrı şehirde kalmalıymış. Hanya’da rahatlıkla kalabilirdik. Ada bir hayli büyük Mesafeler fazla.