Beste Serim Erbak: Eskişehir

Hava kararmadan önce Eskişehir’e varıyoruz. Konaklamayı düşündüğümüz Eskişehir Öğretmenevinin nerede olduğunu sormak için durduğumuzda, genç bir bayan, arabanın plakasını görünce : “ İzmirli misiniz? Diye sorup devam ediyor.” Ben de İzmirliyim, Anadolu Üniversitesini bitirdikten sonra burada iş arıyorum. Sizi gideceğiniz yere kadar götüreyim” diyor. Dört ayaküstüne düşmek bu olsa gerek! O gün şansın bizden yana olduğuna Öğretmenevine vardığımızda bir kez daha tanık olacaktık. Tesis tamamen doluydu, ancak az evvel bir rezervasyon iptali olmuş. Bize yolu gösteren genç bayanla vedalaşırken, Eskişehir’de en iyi çiğ böreğin Kent Park’ta yenebileceğini ve oraya nasıl gidebileceğimizi öğrendik. Eskişehir’e gelip de çiğ börek yemeden olur mu? Bavullarımızı odaya bırakarak hemen Kent Parka doğru yola çıktık.

Yaklaşık 300 dönüm bir alanı kaplayan Kent Park, Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen tarafından yaptırılmış. Parkın içinden geçen Porsuk Irmağının (Türkiye’nin üçüncü büyük akarsuyu olan Sakarya’nın en önemli kolu) kenarında 350 m uzunluğunda bir plaj ve yüzme havuzu da bulunmakta. İzmir’de oturan kişiler olarak böyle çalışkan bir belediyeyi kıskandık doğrusu. Başkanın neleri başardığını ertesi gün çok daha iyi anlayacaktık.

Sabah kahvaltısından sonra ilk durağımız tarihi Odunpazarı oldu. Burada ilk önce Eskişehir’e özgü lületaşının nasıl işlendiğini gördük. Damar şeklinde olmayıp toprağın 100 m. altından 250 g-7 kg arasında parçalar şeklinde çıkartılan lületaşından her türlü hediyelik eşya, özellikle de pipo yapılıyor. Odunpazarı Evleri diğer yerlerdeki tarihi evlerden farklı olarak günümüzde de kullanılmakta. Ayrıca bu bölgedeki müzelerin yoğunluğu dikkatimizi çekti. Lületaşı el sanatları merkezi tarihi Atlı Han’ın içinde iki katlı bir bina, buradaki dükkânlarda her tür hediyelik eşyayı bulabiliyorsunuz. Çağdaş Cam Sanatları Müzesi’nin Türkiye’de bir başka örneği yok. Anadolu Üniversitesi ve Cam Dostları Derneği’nin katkılarıyla açılmış bu müzede 75’i Türk, 12’si yabancı sanatçının eserleri sergilenmekte. 1900’lü yılların başında inşa edildiği sanılan eski bir konağın içinde yer alan Karikatür Müzesi’nde, Turhan Selçuk, Güngör Kabakçıoğlu, Nezih Danyal, Oğuz Aral, Semih Balcıoğlu gibi tanınmış sanatçılarının arasında Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in de karikatürlerini görünce epey şaşırdık. Öğle yemeği için seçtiğimiz yöresel yemekler sunan eski bir konakta gezimizin en kötü yemeğini yedik. (Adını vermek istemiyorum) Ne bir menü seçeneği, ne damak tadı, ne güler yüz bulabildik. Üstelik oldukça uçuk fiyatlar. Öğleden sonra Eskişehir’e tepeden bakmak istedik. Bu nedenle Odun Pazarı semtinin karmaşık yollarından geçerek Şelale Park’a çıktık. Orta Anadolu’nun kıraç toprakları üzerinde yaratılmış bir yeşil alan daha.

Manzaranın yanında dikkatimizi bir yel değirmeni çekti. Evet, Eskişehir dünyanın çeşitli merkezlerinden esinlenerek Avrupalılaştırılmış bir şehir. (Venedik’in gondolları, Paris’in köprüleri ve heykelleri, Amsterdam’ın değirmenleri. Ve Eskişehir’de yapmayı planladığımız Porsuk Çayı’nda tekne gezintisi için şehir merkezine doğru hareket ediyoruz. Arabamızı katlı otoparka bıraktıktan sonra Köprübaşı iskelesine yürüyoruz. Bize bildirilen teknede yer aldıktan biraz sonra, teknenin değiştiği söyleniyor. Aktarma sonrasında zor da olsa iki oturma yeri buluyoruz. 20 dakika süren yolculuğumuz boyunca küçük şelalelerin neden olduğu seviye farklarını aşabilmek için dört kez havuz asansörlerinden geçiyoruz. Kent Parkta kısa bir moladan sonra aynı tekneyle merkeze dönüyoruz. Dönüş yolu üzerindeki güzel villalar dikkatimizi çekiyor.
Akşam yemeğinde köfte yemek istedik . Odun Pazarı’nda dikkatimizi çeken sempatik görünümlü köfteci dükkânı güzel bir yere benziyordu, ancak Ramazan nedeniyle erken kapatmış olduğunu öğrenince, karnımızı, açık bulabildiğimiz eski fakat gösterişsiz bir evde doyuruyoruz. Çok fazla seçeneğimiz yok. Benim köfte yiyememenin kızgınlığıyla iştahım kaçık, birer mantı söylüyoruz, yemekler lezzetli, hesap da makul. Öğretmenevine vardığımızda, aynı bir gece önce olduğu gibi düğün kalabalığıyla karşılaşıyoruz. Arabamızı biraz uzak bir yere park ederek, söylene söylene odamızın yolunu tutuyoruz.
Ertesi gün Eskişehir’e 80 km mesafede olan Çifteler ilçesinde Yazılıkaya’ya gidiyoruz. Yol çok da düzgün değil. Sağda solda Ayçiçeği tarlaları var. Midas anıtı tüm heybetiyle yükseliyor. Friglerin kenti. Yazılıkaya Friglerin tanrısı Ana Tanrıça Kybele’ye adanmış. Tüf üzerine oyulmuş yazıt. Burası sadece bu kayadan oluşmuyor. Ören yeri büyük bir alana yayılmış. Frigya vadisinde Kapadokya’yı anımsatan bir ören yeri. İnce uzun köprülerden geçiyoruz. Görülmesi gereken bir yer.

Burayı dolaştıktan sonra Nasreddin Hoca’nın ,Yunus Emre’nin doğum yeri olarak bilinen Sivrihisar’a doğru hareket ediyoruz. Sivrihisar yüksek ve sivri kayalara sırtını dayamış. Ünlü kral Midas’ın memleketi. Osmanlı’dan evvel bir Ermeni ve Rum şehriymiş. Öğle yemeği için seçtiğimiz pidecide damak tadımıza uygun sulu ev yemeklerini ve nefis künefeleri büyük iştahla midemize indiriyoruz. Yemek sırasında Ulu Cami’nin görülmeye değer olduğunu öğreniyoruz. Dikdörtgen planlı caminin mihrap duvarına dik 67 ahşap direk görülmeye değer. İbadet yerinin üstü düz bir çatıyla örtülü. Kuzey yönündeki giriş kapısının üzerindeki kitabeden caminin 1275 yılında yapıldığını öğreniyoruz. Oradan bir kiliseye gidiyoruz. Önceleri gübre deposu olarak kullanılan Ermeni Kilisesi Surp Yerortutyun’da restorasyon çalışmaları var. Yine de içeriye bir göz atmamıza izin veriliyor. Caminin hemen karşısındaki kunduracının yaptığı ahşap kağnı arabası çok hoşumuza gidince, oğlumuza gezinin bir anısı olarak alıyoruz. Tabeladaki “KUNDURACI” sözü geçmişlerde kalan bir seda sanki. Artık bu türlü sanatlar yok olmakta.

O sırada yanımıza gelen biri bize eski tarihi evleri gezdirebileceğini hatta kendisinin de bu evlerden birinde oturduğunu söylüyor. Hakikaten evler çok güzel. Ahşap malzemenin kullanıldığı, dış cephenin desenleriyle eski Anadolu. Evlerin içi harap. Fakat bir hayli antika var. Hatta zarif bir soba dikkatimi çekiyor. Alacak olsak adamcağız hemen satmak istiyor. Gelirini buradan sağlıyormuş. Evler alıcıları bekliyor.
Sivrihisar çıkışında Nasreddin Hoca’nın heykelini epey arıyoruz. Ana yolda kocaman bir anıt.