Beste Serim Erbak: “Salutare România” Sibiu ( Hermannstadt) – Brukenthal Sarayı

“Salutare România”
Sibiu ( Hermannstadt) – Brukenthal Sarayı
2017 Bölüm IV

26 Temmuz sabahı Sighişoara’dan ayrılıp Sibiu’ya hareket etmeden önce ev sahibimiz Teo ve eşine veda ettik. Teo, Türkiye’ye birkaç kez gelmiş, gezmiş ve çok beğenmiş. Pansiyondan ayrılırken bize ufak şişeler içinde kendi yaptığı likörlerden hediye etti.Karı koca çok içten insanlar.Bir hatıra fotoğrafı çekmekten geri kalmadık tabii.
Kahvaltı için şehrin içinde bir kafeye gittik.Güzel ve modern bir mekân.Mis gibi kahve yanında taze kruvasanlar. Ayaküstü yapılan kahvaltı ne hoş.

Sibiu, Romanya’nın Erdel Bölgesinde, Cibin nehrinin iki yakasına kurulmuş.2007 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilmiş. Karpatların eteklerinde, dağlarla çevrili. Romenler tarafından kurulan şehre daha sonra Saksonlar yerleşmiş.900 yıldan fazla bir tarihe sahip.1366 yılında Hermannstadt olan şehrin adı, 1919’da Sibiu olarak değiştirilmiş. Sibiu Osmanlılara karşı durabilen bir kale görevini üstlenmiş. Burası bir ilkler şehri. Müze, Tiyatro binası, matbaa, hatta açık hava sineması ve daha birçok yapı ilk olarak Sibiu’da yapılmış. Ne yazık ki biz Sibiu’da kalmayı planlamadık. Yaptığımız programa göre bu geceyi Horezu’da geçireceğiz.

Eski şehrin meydanı Brukenthal Meydanı diye anılıyor. Çünkü Brukenthal Sarayı burada. Saray müze haline dönüştürülmüş.1777 ve 1787 yılları arasında Transilvanya valisi olan Baron Samuel von Brukenthal için yapılmış.1817 yılında müze olarak açılmış. Önce burayı gezdik. Müzede Baron’un çok güzel bir tablo ve para koleksiyonu sergileniyor.

1808’de Viyana’da doğan ressam Franz Neuhauser, Baron Brukenthal ile birlikte Sibiu’ya gelmiş ve epeyce sanatçı yetiştirmiş. Taş baskının ustası olarak ün salmış.
Müzede en çok ilgimi çeken şey sarayda yapılan davetler ya da diğer kutlamalar için hazırlanmış davetiyeler. Bu kadar mı zarif olur bu kadar mı güzel. Müzenin girişinde modern bir sergi var. “Gölgenin Işıkları” diye. İlginç çalışmalar dikkat çekiyor.

Müzeden çıktıktan sonra Arnavut kaldırımlarında yürürken rögar kapaklarının fotoğrafı çekmeyi ihmal etmiyorum. Meydanda Romen dil ustası, bilim adamı GheorgheLazar( 1779-1823)’ın heykeli yükseliyor. Biraz tuhaf bir heykel.
Hemen hemen her yerden kulesi gözüken Transilvanya’nın en güzel yapıtlarından biri olan Protestan Katedraline Piata Huet meydanına yürüdük.1520’de eski bir Roma bazilikası üzerine inşa edilmiş. Sibiu’nun en güzel eseri. Kulesi 73.34 metre yüksekliği ile Transilvanyanın en yüksek kulesi olma unvanını taşıyor. Kilisede birkaç org var. İçeride Bizans etkisinin görüldüğü rölyef ve mezar taşları bulunuyor. Bahçede Piskopos Georg Daniel Teutsch heykeli yükseliyor.Sibiu’nun hem dini hem de politik açıdan Sibiu’nun önemli bir kişisi.3,5 metre yüksekliğinde olan heykel kilise gibi heybetli.

İlk önce ufak bir ücret ödeyerek çanın bulunduğu kuleye çıkıyoruz. Tahta eski ve oldukça kötü bir merdivenden tırmanıyoruz. Tepeye ulaşınca Sibiu’nun panoramik manzarası buna değiyor ama zor bir çıkış. Her tarafta güvercin dışkıları var. Çanın üzeri o kadar dolmuş ki,benekli bir boyası varmış gibi görünüyor.

Oradayken çan çalar diye çekiniyoruz. Biraz korkunç. Ortaçağ sanki burada canlanmış. Yukarıya her çıkan nefes nefese. Yüksek olan her yere çıkma isteğim burada beni biraz ürkütüyor. İndikten sonra rölyeflerin bulunduğu yeri geziyoruz.

Çok esrarengiz bir katedral. Özellikle içerideki orglardan biri muhteşem. Büyük kutlamalar burada yapılıyormuş. Katedralden çıkınca Ortaçağdaki marangozları temsil eden gençler o zamanın giysileri ile çalışıyorlar. Çok ilginç geldi. Bu arada hafif hafif yağmur çiseliyor. Hava bir kararıp, bir açılıyor.

Caddede gezerken gördüğümüz Bufnita Restoranda yerel yemekler yapıyor. Biraz sıkışık bir mekân ama yemekler fena değil. Çevrede o kadar güzel binalar var ki hayran oluyoruz. Özellikle yeşil boyalı bir yapı çok ilgimi çekti. İster istemez geçmişte kim bilir kimler oturuyordu demekten kendimi alamadım.

Sibiu şehrinin simgesi, Cizvit kilisesinin yanında gözlem kulesinde bir de saat var. Kule XII. yüzyılda yapılmış ve birçok amaçla kullanılmış. Geçici hapishane bile olmuş. Buraya yakın 1859’da yapılmış eski bir demir köprüden geçtik. Köprü ilk yapıldığında tahtaymış. “Yalan Köprüsü “diye anılıyor. Anlatılanlara göre birbirine çeşitli sözler veren ve daha sonra bu sözlerini tutmayan âşıklar yüzünden bu ad verilmiş. Kırmızı sardunyalarla süslü köprü pek güzel gözüküyor.
Buradan ayrılmak istemiyoruz. Ama bu gece Horezu’ya gitmeliyiz.Yine yemyeşil kıvrımlı yollardan muhteşem manzara eşliğinde, akşama doğru Horezu’ya varıyoruz.