Erhan Yurdayüksel: Bu sevda bitmez!..

« Atatürk’ün Çankaya’yı seçmesinde etken, birkaç büyük karakavak ve söğüt ağaçlarının bulunması idi.
Onların rüzgarlı günlerdeki hışırtısından daima zevk duyardı.

Atatürk doğayı çok seven bir insandı.
Yeşile, çiçeğe, ağaca hayrandı. » (Afet İnan)

« Ne oldu buradaki ağaca?
Çankaya köşkünden Meclis binasına giderken o günün Ankara’sında bir tek iğde ağacı vardır.
Mustafa Kemal, her gün ağacın önünden geçerken arabayı yavaşlatıyor ve ağacı selamlıyor.
Bir gün; ‘Bakın bu benim’ derken, o ağacın yerinde olmadığını görüyor.
Büyük bir telaşla otomobili durdurup iniyor.
Buradaki işçilere; ‘Ne oldu buradaki ağaca’ diyor.
‘Efendim, yolu genişletmek için ağacı kestik’ cevabını alıyor.
Arabasına dönen Mustafa Kemal ağlamaya başlıyor. Bunun başka yolu yok muydu? diye.

Özlemi tüm ülkeyi ağaçlandırmaktı.
Atatürk’ün ağaç ve yeşillik sevgisi, yalnız Ankara’ya has bir özlem değildi.
‘Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya değer’
diyen Atatürk’ün özlemi, tüm ülkeyi ağaçlandırmaktı, yeşillendirmekti.» (Nezihe Araz)

«Yalova kaplıcalarının yeşil cennet diyarı ve çam ormanları,
Atamızın çabaları ile meydana gelmiştir.
İlk iş olarak o zamanın ünlü bahçıvanlarından Pandeli Efendi’yi Boğaz içindeki çiçek bahçesinden alarak işin başına geçirtmiştir.
Onun yakın ilgileriyledir ki, bu gün ‘Çam Burnu’ adı verilen ormanlık alan yaratılmıştır. » (Muhsin Zekai Bayer)

Atatürk, 1 Mart 1922 yılında 1. Dönem 3. Yasama Yılı konuşmasında, ormancılığın kurallarını şöyle belirtmiştir. « Gerek tarım, gerek memleketin varlık ve genel sağlığı konularında önemi kesin olan ormanlarımızı da modern önlemlerle iyi duruma getirmek, genişletmek ve en yüksek faydayı sağlamak da önemli kurallarımızdan biridir. » (Atatürk, TBMM açış konuşması)

Atatürk bir gün çiftliğe gittiğinde, köşkün hemen yanındaki ulu çınar ağacının dallarını kesmeye çalışan bir bahçıvan ile karşılaşır. Hemen bahçıvanı yanına çağırarak bunun nedenini sorar. Görevli bahçıvanın cevabı şöyledir: Ağacın dalları uzamış, binanın duvarına dayanmıştır. Aldığı cevaptan tatmin olmayan Atatürk, düşünülmesi bile imkânsız olan bir emir verir: “Ağaç kesilmeyecek, bina kaydırılacak.” Görev İstanbul Belediyesi’ne intikal eder. Belediye Fen İşleri Yollar Köprüler Şubesi sorumluluğu üstlenir. Başmühendis Ali Galip Alnar yanına aldığı teknik elemanlarıyla Yalova’ya gelerek çalışmaya başlar. 8 Ağustos 1930 tarihinde önce bina çevresindeki toprak büyük bir dikkatle kazılıp yapının temel seviyesine inilir. İstanbul’dan getirilen tramvay rayları döşenir. Santim santim çalışılarak bina yapı altına sokulan raylar üzerine oturtulur. Artık binanın raylar üzerinde kaydırılarak ağaçtan uzaklaştırılması aşamasına gelinmiştir. Güzel ve sıcak bir yaz akşamında Ulu Önder Atatürk ile birlikte, kardeşi Makbule Atadan, Vali Vekili Muhittin Bey, Emanet Fen Müdürü Ziya Bey ve Cumhuriyet Gazetesi Baş Muhabiri Yunus Nadi nezaretinde bina 4.80 metre civarında kaydırılır. Bu olağanüstü ve riskli iş 10 Ağustos 1930 tarihinde tamamlanır ve ulu çınar ağacı da kesilmekten kurtulur. O günden beri köşkün adı Yürüyen Köşk olarak kalmıştır.

Gazi Mustafa Kemal, bu işlemin tamamlanıp çınar ağacının dallarını kesilmekten kurtardıktan sonra kendisine bunun nedenini soranlara cevabı şu olmuştur:
« Ağaç çınardır. Çınar ise devlet !… »

***

1920’li 1930’lu yıllar bu yıllar.

Ülke lideri Dünya liderlerine ibretlik ders verip;
Ülkesini kurmuş, çınarı korumuş, devleti korumuş…

Aradan bir asra yakın zaman geçmiş.

Çınarlar yanmış, çamlar yanmış, ormanlar yanıp kül olmuş!

Bugün 10 Kasım…

Cumhuriyetimizin kurucusu ‘Ebedi Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü vefatının 83. yılında da

Dualarımızla, Sevgi, Saygı ve Özlemle anarken and içelim hep birlikte…

Cennet vatanımızı yakıp yıkanlara inat,
Çam, çınar fidanlarıyla donatalım dört bir yanı…

Ve hep birlikte haykıralım gökyüzüne,

‘Seni yazdım kalbime’ diye…

Atamız duyar bizi merak etme,

Çünkü!..

« Bu sevda bitmez…»

Erhan Yurdayüksel
10.11.2021