Beste Serim Erbak: Midilli

Eskiden bu adaya yalnızca Ayvalık üzerinden giden gemilerle gitmek mümkündü. Ama bu yaz ilk kez İzmir Eski Foça’dan da sefer kondu. Perşembe dışında her sabah saat dokuzda gemi kalkıyor. Gidiş-dönüş kişi başı 38 Avro. Ne yazık ki henüz çok duyulmadığı için fazla yolcusu yok. İzmir’de oturan biri için Foça’dan ulaşım daha kolay… 6 Temmuz 2007 tarihinde çıktığımız, yaklaşık iki saat süren bir yolculuktan sonra Mitilini’ye ulaştık. Adanın başşehri.

Ünlü Antik Yunan şairi Safo’nun burada yaşamış olması, adanın özellikleri ile bağdaşıyor. Diğer Yunan adalarında olduğu gibi şehir, tüm kıyıyı kaplamış. Taş evler, tarihi kilise, Hürriyet Abidesi hemen göze çarpıyor. Arkada yükselen dağlar, ormanlarla kaplı. Plajlar şehrin liman bölümüne yakın. Hepsinde temizliği işaret eden mavi bayrağı görebiliyorsunuz. En fazla yirmi dakikalık bir yürüyüş sonrasında denize girilebiliyor. Kıyıya enlemesine ve boylamasına uzanan, dar ve tipik Yunan sokaklarında ufak tavernalar, şirin dükkânlar var. Pansiyonlar adalarda standart fiyatta. 30–45 Avro arasında değişiyor. Yunan Turizm Bakanlığı’nın iyi denetimi sonucu çok temiz, klimalı, televizyonlu… Bir turistin beklediği her türlü konforu barındırıyor. Ada halkı, geçimini turizmden sağlıyor. Her yerde aynı olan fiyatlar insanı güvende hissettiriyor. Öğlen uyku zamanı… Her taraf kapalı. Bu arada, günlük geçişlerin adayı tam görebilme olanağı sağlamadığını belirtmek isterim. Aynı gün gidip gelmek, sadece vaktin yolda ve gümrükte geçmesine yarar diye düşünüyorum. Gençler sahildeki kafelerde vakit geçiriyorlar. Buralarda çalan müzikler insanı kesinlikle rahatsız etmeyecek ölçüde. Tavernalarda tipik Yunan yemeklerini bulmak mümkün.

Hafiften çalan Yunan müziği ile üzeri dantelli minik tahta masa ve sandalyelerin hoş görüntüsünde, Uzo eşliğinde yemeğinizi yiyorsunuz. Limanın hemen yanında minik Yunan bayrakları ve çiçekler ile süslü restoranda mutlaka kalamar yahni yemelisiniz. Deniz ürünleri cenneti… Koruma altına alınmış kalamarın her türünü yemek mümkün. En iyi Uzo’nun bu adaya mahsus olduğu söyleniyor. Sadece bu adada limana yakın bir Uzo fabrikası var. İstediğiniz miktar alabiliyorsunuz. Adaya yerleşen İngilizlerin sayısı bir hayli fazla. Kaldığım bir hafta boyunca iki sergi gezdim. Osmanlılardan kalma bir hamamı sergi salonu yapmışlar. Adanın en büyük özelliği her türden bitkinin görüldüğü bir botanik cenneti olması.

Tüm Yunan adalarında olduğu gibi, adayı tam anlamıyla tanıyabilmek için çevreyi keşfetmek gerekiyor. Adalarda benzin çok ucuz. Kiraladığımız araba ile yaptığımız yaklaşık 300 kilometrelik yol için, 30 Avroluk benzin yeterli oldu. Araba, günlüğü 35 Avro ’ya kiralanabiliyor. Biz otomatik istediğimiz için biraz zor oldu. Adada fazla otomatik araba yok. Kelebek şeklini anımsatan adada iki körfez bulunuyor. Adayı tam olarak keşfedebilmek için en az üç gün gerekiyor. Mitilini’den başlayan yolumuz Mandamados, Molivos,Petra, Erassos, Kalloni, Agiasos, şehirlerinden geçiyor. Petra’da girdiğimiz dükkân sahibi Türkçe konuşuyor. Yorgo büyükanne ve dedesinin Türkiye’den geldiğini söyleyip bize indirim yapıyor. Sigri’de bir gece konaklıyoruz. Burası küçük bir köy. Tombulca, orta yaşlı, sevimli bir Yunanlı bayanın pansiyonunda kalıyoruz. Bize ertesi sabah verdiği kahvaltıdaki reçelleri kendisi yapmış. Tadı damağımızda kalıyor. Gece sahilde bir restoranda nefis bir yemek yiyoruz. Ertesi gün, buraya yakın, koruma altına alınmış ormanı geziyoruz. Muhteşem! ”Petrified Forest of Lesvos,Protected Natural Monument” Giriş için kişi başı 2 Avro ödeniyor.Dünyada bir eşinin daha olmadığı söylenen bu ormanlık alan 20 milyon sene önce patlayan bir volkanın taşlaştırdığı ağaç kütüklerinden oluşuyor. İnanılmaz görüntüler insanı başka dünyalara götürüyor. Lavlar ağaç gövdelerini taşlaştırırken rengârenk kuru gövdeler meydana çıkmış. Çok geniş bir alan… Gezebilmek için bir hayli vakit gerekiyor. Agiasos, şirin evlerin bulunduğu tipik bir dağ köyü. Aynı zamanda Ortodoksların önemli merkezlerinden biri.

Fener Rum Patriği Bartelemeus’un da ziyaret ettiği bu köyde, her yıl Yunanistan’ın çeşitli bölgelerinden gelen Ortodokslar bir hafta boyunca ayinler, karnaval düzenliyorlar. Oldukça tutucu bir köy. Her yerde dinî malzemeler satılıyor. Kilisenin bulunduğu köy meydanında üzerinde iki fincan ve bir cezvenin oluşturduğu bir resmin bulunduğu bir kahvehane var. Burayı çok fazla turist ziyaret etmiyor. Bu nedenle de pansiyona rastlamıyorsunuz. Bu görevi kilise üstlenmiş. Bir otel niteliğinde odaları var. Biz de orada kaldık. Hem Türk hem de Müslüman olmamız halkı biraz şaşırtmadı desem yalan olur. Kilise buradan bir gelir sağlıyor. Küçük yerlere özgüdür her yeni gelenin süzülmesi, bizi baştan aşağı süzüyorlar. Kısa bir sürede halk bizi tanıyor, bize selam verip gülümsüyorlar. Tahta oymacılığı ve seramik atölyeleri var. Türkiye’den ataları mübadele ile gelmiş kişilerle tanışıyoruz. Akşam ufak bir tavernada yediğimiz yemeğin tadı damağımızda kalıyor. Taverna sahibi, biz Türk olduğumuzu söyleyince, içtiğimiz Uzoların bardaklarını hemen sarıp bize armağan ediyor. Gece saat 10’dan sonra herkes çakır keyif oluyor. Hafiften çalan Yunan ezgileri, meydanda nara atan bir kadın, loş taverna, birbirine selam veren halk… Peynir, bu dağ köylerinin vazgeçilmezi… Her köşe başında ürünlerini satan köylüler var. En ilginç olanı, kabak çiçekleri. Meşhur kabak çiçeği dolmasını yapmak için… Siyah giysiler giymiş, orta yaşlarda Yunan hanımları sizi inceliyorlar. İzmir’de Selçuk yakınlarında Şirince Köyü’ne benzeyen; ama ondan çok daha büyük, sırtını dağa dayamış bir köy… Kışın çok soğuk olduğunu, çoğu kez kar yağdığını söylüyorlar. Gerçekten, yazın bile serin. Buradan istemeyerek ayrılıyoruz. Tekrar Mitilini’ye dönüyoruz. Yunan Adaları içinde büyük olanlardan bir tanesi. Unutmadan, Mitilini’ye yakın, Antikacı Dimitris’in dükkânına mutlaka uğramalısınız. Görmekten gerçekten zevk alacağınız bir yer.