Ülkeleri biz mi bu hale getirdik? | Yusuf Cinal

Sevgili okurlar;
Yılın sonu gelmek üzere..İnsan geriye dönüp baktığında, zamanın bir üflemelik olduğunu anlıyor.. Aslında akıp giden zaman dilimi, elbette ömürden.. Güzellikler, çirkinlikler, kavgalar, uğraş, didişmeler ve çekişmeler, ekonomik vurgunlar, siyasi travmalar arasında, yeni bir yıla adım atmak, insanı gelecek açısından umutlandırıyor.. Gelecekte umudu görmek güzel..Ama böyle güzel bir gelecek vaat etmiyor, yaşadığımız günler..
Büyük bir proje idi..Avrupa Birliği..Çelik Birlikteliği olarak başlayan dayanışma,Avrupa Topluluğu, ya da Avrupa Ortak Pazarı (AET) olarak anıldı bir süre..Sonra gündeme oturuverdi Avrupa Birliği.. Brüksel´de yaşayan bir gazeteci olarak tam 25 yılım, Avrupa Birliği kurum ve kuruluşları arasında geçti.. Kimleri görmedik ki, bu meydan da..
Başbakan olarak Süleyman Demirel, Yıldırım Aktuna, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve başka ünvanlar ile Erdal İnönü, Necmettin Erbakan, Devlet Bahçeli, İsmail Cem ve diğerleri Brüksel´egelip gidenler arasındaydı..
Hepsinin de hedefi Türkiye´yi AB´ye taşımak idi..
Bu bağlamda Brüksel´de bir dizi büyükelçi ve başkonsolos ile birlikte olduk.. Onların da hedefi Türkiye´nin AB´ye taşınması yolunda oldu..
Başından beri AB´ye tavır alan gazeteciler tarafında yer aldım..Her gördüğüm çirkinlik ve hile de; AB´de ne işimiz var diye düşündüm..
Öyle ya AB´de işimiz ne?
* * *
Brüksel´e 1950´lerde gelmiş bir Azerbaycanlı Türk Rahimi Eskander, Brüksel´in en işlek caddelerinden birinde yürürken ağzından şu tekerlemeyi düşürmezdi:
-Yaşasın Türkiye! O Türkiye ki, sizi Ruslara karşı savundu!
Ne güzel haykırırdı.. O bir Brükselli ekselanstı..Almanlara esir düşmüş, esir kamplarına getirilmiş ve orada Amerikalılara verilmişti..Sonra özgürlüğe kaçış..En yakın arkadaşı onu Rus gizli ajanlarına yakalattı..Yine özgürlüğe kaçtı..
Türkiye´nin Paris Büyükelçisi Hasan Esat Işık´a sığındı.. Türk pasaportu aldı ve Avrupa´da bir Türk olarak yaşadı..
Yaşasın Türkiye! O Türkiye ki, sizi Ruslara karşı yıllarca savundu!
Yemedi, içmedi, halkından esirgedi ve Avrupa´ya bekçilik yaptı..
Mükafatı ise Kıbrıs Rum Kesimi´ne düştü!
Mükafatı!
Ve ´Sefil´ Avrupa tanımlamasında , kırmızı halıda uygun adım yürüdük!..
AB Bakanımız, Baş müzakerecimiz oldu!
Çetele tutan sivil örgütlerimiz!
Ve Türkiye, yeni dünya düzeninde ötelendi..
Öyle ötelendi ki, soluğa Okyanus ötesi işbirliğinde buldu..
* * *
Avrupa Birliği, Berlin duvarının yıkılışı ile bir başka soluk aldı..Hele de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği´nin dağılması.. Ne çabuk geçti yıllar..Ne çabuk.. ve ardından Tito´nun ülkesi dağıtıldı.. Sınırları kalktı..Yeni devletler, sahneye çıktı..
Gelişmeler baş döndürücüydü.. Yeni yetmeler bir anlam veremiyordu bu gelişmelere..Türkiye´nin yanı başında yeni devletler komşularımız oldu..
Türkiye´nin doğusunda ise, bir yara kanamaya başladı..Türkiye´nin tam 25 yılını kanattı durdu!..
Kanattı durdu!
PKK terör örgütü adında; ´Kürtçülük´ hortlatıldı..
Ve güney sınırımızda beklenmedik olaylar gelişmeğe başladı..
Türkiye, yeni fert başına gelir dağılımı ile övünmeye başladı..
Türkiye, artık dünyanın 17. Ekonomisi ile övünüyordu..
Övün,güven, çalış..
Biz bu tekerlemeyi biliyorduk zaten!
Bu yıllara AKP damgasını vurdu.. Silivri´de toplama kamplarımız kuruldu.. Adına;´ Kafes, Balyoz, Ergenekon..´ denilen davalarımız!..
Sivas ve Kahraman Maraş acıları dinmeden, Dersim´i konuşmaya başladık..
Dibi kara kazan misali!
2012 yılına böyle dayandık..
* * *
Türkiye AB´li olmalıydı..Öyle diyordu büyüklerimiz.. Küçücük ada Kıbrıs Rum Kesimi AB´li oldu..Biz baka kaldık! Dona kalmak gibi bir şey! .. Ödün, üstüne ödün verdik..
Kırmızı çizgilerimiz vardı üstünü çizdik..
Milli sloganlarımız vardı:
´Bir Türk ölür, bin Türk doğar´ idi unuttuk!..
Kalkan sınırların, birlikteliklerin büyüsüne kapıldık..Gündem rüzgarına teslim olduk..
Gündem rüzgarına ve bugünlere geldik..
´Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik..
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik..´
Tarihe dönüş, yolculuk başladı..Muhteşem Yüzyıl dizelerinde Osmanlı´ya övgüler yağmaya başladı.. Atatürk´e dil uzatmalar, 2011´e damgasını vurdu..İsmet Paşa´yı, Kazım Karabekir´i, Fevzi Çakmak´ı sorgulamaya başladık..
Hani o şarkıdaki gibi ´Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete!´
´Demokrasi, emek, barış..´ adında kavramlarımız oldu.. Ama ´huzur, rahat, iş´te, aş´ta´ bir türlü bulaşamadık!
Avrupa birliktelikte, yeni çıkış yolları ararken, halk artık faturayı siyasilere kesmeye başladı..
Ülkeleri biz mi bu hale getirdik!?..Bu ekonomileri biz mi çökerttik!?..Bu bankaların, kasaların içini biz mi boşalttık!?..
Süleyman Demirel´in deyimi ile ´vardı da biz mi içtik!..´
İşte bilmem kaç gün, kaç ay, kaç yıl sonra Belçika´da kurulan yeni hükümeti bu sorular karşıladı..
Siyaset gereğini yapamamıştı..Halk Brüksel´de yollara döküldü ve siyaseti, siyasetçiyi sorgulamaya başladı..
Bu ses başka bir ses idi..
Demem o ki, yıl bitiyor, bu sese kulak vermek gerek!
KISSADAN HİSSE
Davulu biz çaldık, parsayı başkası topladı..
(İnsan bazen bir işte çalışıp çabalar, birşeyler üretir. Ama ürettiği şeylerden hep başkaları yararlanır..)

Leave a Reply

Your email address will not be published.