Tuncay Özkan, “Cehalet, katillik, hırsızlık ve alçaklık ülkeyi paralize etti” dedi ve ekledi: Türkiye’yi karanlıktan çıkaracağız
Gazeteci Tuncay Özkan, 23 Eylül 2008 günü Ergenekon’dan tutuklandı. Tam 1994 gün cezaevinde kaldı. Silivri’deki en zor şeyin zaman öldürmek olduğunu söyleyen Özkan, çareyi eşi Duygu ve kızı Nazlıcan’a yazdığı mektuplarda bulmuş. Röportajımız sonlanırken Türkiye’de yaşananlara da değindi, “Kurtlar gelip, etrafını sarmış ülkenin. Haydi kalk be Türkiyem!” diye seslendi…
‘İnanmam mümkün değil’
– Başbakan’ın bu davaların savcısıyım derken şu an savunuyor olması ne kadar inandırıcı?
İnanmam mümkün değil tabii ki… Demek ki insanlar zorda kalınca böyle şeyler oluyor. Türkiye, uçurumun kıyısında bekliyor. Ha düştü ha düşecek… Bir belgesel izlemiştim yıllar önce. Bir geyiği kurtlar kovalıyordu. Koşuyor, koşuyor ama birden ön ayakları üzerine yıkıldı. Çünkü memelilerde uzun süre koştuktan sonra kaslar yanarmış. Oysa kurtlarda öyle değil. Kurtlar geldi. O görkemli geyiği yedi. Bu duruma memelilerin paralizasyonu deniyormuş. İşte Türkiye’yi de ona benzetiyorum. Kurtlar gelip, etrafını sarmış. Haydi kalk Türkiye ya! Haydi bir gayret. Haydi bir kaçalım yeniden başlayalım.
– Bu kalkış önümüzdeki seçimlerde mi olacak?
Her yerde olur. Bence beklenen gelecek, geldi. Türkiye’yi bu karanlık günlerden çıkaracağız. Kardeş kardeşe, acılarımızı acılarımıza, sevinçleri sevince katacağız. Yeni bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. Çok güçlü bir ülke Türkiye…
‘Hırsızlıklar patladı’
– Ne oldu bu güçlü ülkeye?
Paralize oldu. Cehalet, katillik, hırsızlık ve alçaklık ülkeyi paralize etti. Biz ülkeyi kurtardığımız zaman bir karşılık alacağız.
– 17 Aralık sonrası yaşananlar için takdiri ilahi dediniz mi?
Allah’ın sopası yok diye boşuna dememişler. Ama yine de hukuku işletebilseydik, kurumlarımızı cemaatin emrinde değil de, halkın ve devletin emrinde çalışır halde tutabilseydik bunlar yaşanmazdı. Hukuku yok ettiğinizde hırsızlık, katillik patlıyor. Düşünen insanları bastırınca faşizm hortluyor.
– Basın özgürlüğünde dünyada her yıl geriliyoruz…
Türk basını aslan gibi mücadele ediyor. Kötüye bakıp iyiyi görmezsek haksızlık etmiş oluruz. Bugün SÖZCÜ 400 bin satıyor. Bütün baskılara rağmen yapıyorsunuz işinizi. Bekir Coşkun, Emin Çölaşan, Uğur Dündar sizdeler. “Korktum” dedi mi? Elbette başkaları da var. Dünyada hiçbir ülkede medya böyle baskı altına alınmadı. Bana göre Türk medyası bu süreçte ayakta kalan tek kurum. SÖZCÜ müthiş gazete. İyi ki varsınız…
Haksızlığa, hukuksuzluğa karşı mücadele edeceğim
– Silivri’de kaç bayram geçti?
Cezaevinde bayram yok ki… Cezaevinde geçen bayramlarla ilgili Barış Terkoğlu’yla güzel bir anımız var. Barış bizim koğuşa geldi. Ben her bayramda çikolata, lokum ve şeker alıyordum fazlaca. Bayramlaşmaya gelen gardiyanlara da ikram ediyorduk. Bir bayram yine çikolata siparişlerimi yazdım. Ancak duruşmaya gitmem gerekiyordu. Çikolataları alma işini Barış’a bıraktım. Barış, “Cezaevinde bayram mı olur…” diye almamış çikolataları. Çok üzüldüm. Bunun üzerine Barış, kare çikolataları kırıp şekerliğe koydu ve “Anlamayacaklar, üzüldüğün için pişman olacaksın” dedi. Baş efendi geldi bayram günü sayıma. Barış çikolataları uzattı. Başefendi “Tuncay Özkan’ın koğuşunda böyle dandik bir çikolata… Ne oldu diğer çikolatalar?” diye sordu. Barış, özür diledi.
– Hayatınıza gazeteci mi, siyasetçi olarak mı devam edeceksiniz?
Aktivist. Haksızlıkla, hukuksuzlukla, çözümsüzlükle mücadele edecek. Ülkeyi karanlıktan aydınlığa çıkaracağız.
Duygu’ya 5 bin sayfa mektup yazdım
Gazeteci Tuncay Özkan, eşi Duygu Dikmenoğlu ve kızı Nazlıcan’a uzun uzun mektuplar yazdığını anlattı. Özkan, “Bir program yaptım hücrede; mesela “Bugün Duygu’ya 120 sayfalık bir mektup yazacağım” dedim. Her gün düzenli mektup yazdım… Hiç onlardan beklemeden bavul dolusu yazdım. Sadece Duygu’ya yazdıklarım herhalde 5 bin sayfayı aşmıştır” dedi.