Semanın tasavvufi ve bilimsel anlamı

Selçuk Üniversitesi (SÜ) Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler, semanın Mevlana’nın ilahi aşkla yanan gönlünün bir yansıması olduğunu bildirdi.
Şimşekler, AA muhabirine yaptığı açıklamada, MÖ 5 bin yıllarına ait Mısır kabartmalarındaki neye benzer bir çalgıyla resmedilen insan (Neyzen) şekilleri ve Göktürk kabartmalarında rastlanan dönen insan figürleri, sema ve neyin tarihinin çok eskilere dayandığını, coğrafyasının genişliği ve farklı inanç sistemlerindeki önemi hakkında somut bilgiler verdiğini söyledi.
İslam’la birlikte, Mevlana’dan çok önceleri bazı sufilerin de sema yapar gibi dönerek ”zikir” yaptıklarının kaynaklarda yer aldığına dikkati çeken Şimşekler, şunları söyledi:
”Ancak bu ‘dönüşler’ günümüzdeki gibi sistemli değildir. Gerçi, Mevlana da belli bir düzen içinde sema yapmamış, çarşıda, sokakta, evde; yani gönlüne aşk ışığı ne zaman yansırsa kendinden geçerek ‘dönmeye’ başlamıştır. Semanın zaman içerisinde ilgi görmesiyle de özellikle Selçuklu sarayından aldığı davetlerle orada bulunan toplulukla birlikte sema yapmıştır. Mevlana’nın vefatından sonra oğlu Sultan Veled, babasının eserleri ve öğretilerinin yaşanıp yaşatılması için Mevlevilik adıyla bir tarikat kurmuş ve semayı da sistemli bir hale getirerek kurumsallaştırmıştır. İşte bu tarihten itibaren de Mevlevi olmak isteyenlerin mecburi öğrenmeleri gereken bir usul olarak tarihte yerini almıştır. 15. yüzyılda Mevleviliğin yapılanması çerçevesinde yeniden şekillendirilen sema, büyük benzerliklerle bugünkü şekliyle ortaya çıkmıştır.”
-Semanın tasavvufi ve bilimsel anlamı-
Genel olarak bir bütün şeklinde değerlendirilen sema ve musıkisinin (Ayin-i şerif), semazenlerin sağ ayak baş parmağını sol ayak baş parmağı üzerine koyarak (ayak mühürlemek) yarı secde eder gibi birbirleriyle selamlaşmaları (baş kesme), sonunda okunan Kur’an-ı Kerim ve duası ile bölüm bölüm farklı anlamlar içerdiğini aktaran Şimşekler, şöyle devam etti:
”Sema, 4 bölümdür ve şu manaları taşıdığıdır. Birinci bölüm, musıkisiz olarak okunan Nat-ı Şerif, yani Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in anılması, ikinci bölüm, Ney taksimi ile ilahi nefesi temsil, yani beden olarak topraktan yaratılan insanın can olarak Allah’tan bir parça olduğunun vurgulanması, üçüncü bölüm ilk iki bölümü huşu ile oturarak dinleyen semazenlerin ayağa kalkarak dairesel bir döngüyle birbirleriyle selamlaşmaları. Bu da onların birbirlerini selamlıyor gibi görünse de Allah katından bir can taşımaları sebebiyle Yaradan’ın anılışıdır, Ona selamdır, dörüncü bölüm kendi içerisinde 4 selamı barındırır. Bu bölüm, semazenlerin kısa aralıklarla semaya kalkmasıdır. İlkinde Yaradan’ın yüceliği kavranarak kulluğun acziyetinin daha iyi anlaşılması, ikincisinde Allah’ın yarattıklarının muhasebesi yapılıp Onun büyüklüğünün idrak edilmesi, üçüncüsünde aşk ateşiyle benliğini yakıp bütün uzuvlarında Allah’ı hissetmesi (Fenafillah) vurgulanır. Bu esnada ise semazenler bedeni ile dönerken kalbi ve dili ile de Allah’ı zikreder (Zikr-i Celal). Semazenbaşı ise aralarında gezinerek birbirlerine olan mesafenin korunması konusunda onlara yardımcı olur. Postniş olarak da adlandırılan ve Mevlana’yı temsil eden kişi ise (Şeyh Efendi) kırmızı postun ucunda ayakta durarak içinden dualar okur. Semanın bittiği dördüncü selamda ise semazenler, kulluk vazifesini yapmanın verdiği zevk ve huzur ile yerlerine otururlarken Kur’an-ı Kerim’den bir ayet okunur ve postnişinin duasıyla sema son bulur.”
Bazı bilim adamlarının sema yapılan yeri (semahane) yuvarlak olmasından dolayı dünyaya, postnişini güneşe, semazenbaşını aya ve semazenleri de gezegenlere benzeterek semanın güneş sisteminin bir anlatımı olduğunu vurguladıklarını dile getiren Şimşekler, ”Bazı bilim adamları da bu konsepti atoma benzetir. Postnişin ve Semazenbaşının atom çekirdeğini oluşturan nötron ve protonları, semazenler de bu çekirdeğin etrafında dönen elektronları temsil ettiğinin tespitini yaparlar. Bu tespit ilk bakışta ‘hayali’ gibi gelse de Mevlana, en önemli eseri Mesnevi’de ‘zerre’ kelimesini açıklarken bugünkü teknolojiyle kanıtlanabilen atomun (zerre) patlayabileceğini söylemesi bu tespiti kısmen hayal olmaktan çıkarmakta ve kendisine karşı olan hayranlığı bir kat daha artırmaktadır” diye konuştu.
Semanın bu tarzlardaki vasıflandırılmasının yanı sıra hakkında tıbbi açıdan bazı araştırmalar da yapıldığını açıklayan Şimşekler, bu araştırmalar neticesinde semazenlerin törenler dışında da her gün egzersiz (meşk) yapması sebebiyle kalp-damar hastalıklarına sebep olan kolesterol, serum lipit ve trigliserid gibi kan değerlerinin normal derecelerde olduğunun, sema esnasındaki baş ve bedenlerinin açısı nedeniyle baş dönmesi meydana gelmediğinin ve semadan alınan zevk, neşe ve girilen trans (cezbe) halinin de psikolojik olarak kendilerini rahatlattığı sonucuna ulaşıldığını vurguladı.
-Semazen kıyafeti ve sembolleri-
Semazen kıyafetinin bugünkü haliyle ne zamandan beri kullanıldığı veya bu tarzın hangi yüzyılda benimsendiği konusunda net bir bilginin bulunmadığını da anlatan Şimşekler, semazen kıyafeti ve sembollerini ise şöyle kaydetti:
”Ancak, Mevlevilik geleneğinde belirginleştirilen bir usulün öyle kolay kolay bozulmadığını hatırlatırsak kıyafetteki bu tarzın da çok eskilere dayandığını söyleyebiliriz. Buna göre bir semazen kıyafetinin parçaları, bir düşman gibi kapkara olan nefsi temsil eden; bundan dolayı insanın bütün bedenini kaplar büyüklükte olan ve semaya başlarken çıkarılan (arınılan) hırka; ölünce başucuna dikilen mezar taşını temsil eden külah (sikke); içine giyilen gömlek; onun üstüne giyilen uzun kollu yelek (destegül); bele bağlanan kemer (Elif-i nemed; Elfi nemed); dar paçalı pantolon; son yüzyıllarda kullanılmaya başlanan ve dönüşü (çark) kolaylaştıran tabanı köselesiz yumuşak deriden yapılmış mes ve sema ederken daire şeklinde açılmasıyla gözlerden gönle mesajlar ileten tennure. Bu da ‘ölmeden önce öldüm ve sana geldim ey Rabbim’ mesajını içerir ve beyaz olması sebebiyle de kefeni temsil eder. Ayrıca tarihte padişahlar ve büyük kişiler tarafından özel kişilere hediye edilen elbiselere (hıl’at) ithafen bu mana çerçevesinde de değerlendirilir ve manevi makamdan giydirilen bir kıyafet olarak telakki edilir.
Semazen kıyafetinin içerdiği bu anlamlar yanında semaya başlamadan semazenin kollarının iki omzuna değecek şekilde çapraz durması (Niyaz), Arap harfleriyle yazılımda ‘Allah’ kelimesinin ‘Elif’ini; semaya başladıktan sonra kollarını iki yana açması yine Arapça ‘la’ yani ‘La ilahe illallah’ı (Allah’tan başka ilah yoktur); sağdan sola, yani ‘gönle’ doğru dönmesi, kainatı bütün kalbiyle kucaklaması; yukarı dönük olan sağ avucu ile Hak’tan aldığını, avuca yere dönük olan sol eli ile halka dağıtması anlamlarını da barındırır. Ayrıca semazenin sema ederken ellerini iki yana açması yine Arapça’da ‘la’ yani yoktur; ‘La İlahe İll’allah’ın (Allah’tan başka İlah yoktur) ifadesidir.
Gözle seyredildiğinde bile insanları etkileyen ve 800 yıla yakın bir tarihi geçmişi olan bu ‘anlamlı dönüş’ Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO tarafından da koruma altına alınmış ve dejenere olmadan gelecek kuşaklara doğru bir şekilde aktarılması ve usulüne göre yapılması konusunda çalışmalara başlanmıştır.”

Leave a Reply

Your email address will not be published.