Anekder: “Anadolu bitkiler için bir sığınak!..”

Bolu ve Muğla kırsalında, Anadolu’ya özgü iki yeni bitki türü keşfedildi. Dört üniversitenin araştırmacıları tarafından yapılan çalışmalar sonucunda Muğla’da keşfedilen sümbül türüne ‘Muğla sümbülü’, Bolu’da keşfedilen kılıçotu türüne ise ‘Aladağ kılıçotu’ ismi verildi.

Muğla Köyceğiz sınırlarında yer alan Sandras Dağı’nda yapılan araştırmalarda yeni bir tür olan Muğla sümbülünü keşfedildi.

Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hasan Yıldırım, meslektaşları Prof. Dr. Hayri Duman ve Doç. Dr. İsmail Eker ile yaptıkları ortak çalışma sonucu yeni bir türü literatüre kazandırdılar. Keşif sürecini anlatan üretken bilim insanı Doç. Dr. Hasan Yıldırım, “Muğla ilinin Köyceğiz ilçe sınırlarında yer alan Sandras Dağı neredeyse tamamen Serpantin olarak bilinen, metamorfik (başkalaşım) kayaç ve topraklardan meydan gelir. Genellikle Krom, Magnezyum, Nikel, Kobalt ve Demir gibi yoğunlukta ağır metal barındıran ve bitki yetişmesi için zorlu şartlar oluşturan topraklardır. Bu tarz alanlara uyum sağlayıp türleşen bitkiler bu nedenle çoğunlukla lokal endemik türlerdir ve sadece o tarz topraklarda yaşayabilmektedir. Sandras Dağı’nda yayılış gösteren 150 civarında endemik tür bulunmakta ve bunların 30 kadarı dünyada sadece bu dağda bulunan sınırlı popülasyonlara sahip nokta endemiği bitki türüdür. Halen bu kadim dağdan yeni bitki türleri keşfedilmektedir” dedi.

Doç. Dr. Yıldırım, “Muğla sümbülü, Sandras Dağı’nda ilk olarak 2015 yılında, botanik alanının en önde gelen Taksonomist Botanikçilerinden Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hayri Duman tarafından toplandı. 2019 yılında Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde gerçekleştirilen bir teknik kurul toplantısı esnasında Prof. Dr. Hayri Duman ve konu uzmanlarından Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Eker hocamızla birlikte bu bitkiye ilişkin ortak bir çalışmanın temellerini attık. 2020 yılının Haziran ayı başında Sandras Dağına düzenlenen saha çalışmasında bitki tekrar toplandı ve üzerine gerçekleştirilen ayrıntılı morfolojik ve taksonomik çalışmalar sonucunda üç araştırıcı tarafından ortak bir sonuçla bilim dünyası için yeni bir tür olduğu sonucuna varıldı. Daha sonra makalesi hazırlanarak Taksonomik Botaniğin önemli dergilerinden biri olan Yeni Zelanda kökenli ‘Phytotaxa’ dergisinde işleme alındı. Makalemiz, bilimsel hakem süreci ve değerlendirilmesi sonucunda Aralık 2020’de yayınlanarak bilim dünyasına tanıtıldı” diye konuştu.

Sandras Dağının bitkisel çeşitlilik açısından oldukça önemli bir nokta olmasına rağmen, alanda çok fazla maden çalışmasının devam ettiğini ifade eden Doç. Dr. Yıldırım, “Bu durum maalesef, dünyada sadece bu dağda bulunan bu 30 kadar lokal endemik türün tükenişine neden olacak sonuçlar doğurabilir. Muğla sümbülü’de henüz keşfedilmişken yok oluşun eşiğinde olabilir. Bu alanın mutlaka bir koruma statüsü altına alınması gerekmektedir” diye konuştu.

DÜNYADAKİ 77 TÜRÜN 47’Sİ TÜRKİYE’DE
Yeni tür hakkında bilgi veren Doç. Dr. Yıldırım, “Türkçe ismi ‘Muğla sümbülü’ olarak önerilen bu tür, Sandras Dağında 1000-2000 metre rakımlarda yayılış gösterir. Özellikle İzmir’den Mersin’e kadar sahil hattında yayılış gösteren Pembe sümbül (Muscari weissii) ve Türkiye genelinde yaygın bir tür olan Morbaş (Muscari comosum) ile yakın akrabadır. Müşkürüm (Muscari) cinsi dünyada merkezi, Kuzey Avrupa, Kafkasya, Güney-Batı ve merkezi Asya’da toplamda 77 tür ile temsil edilir. Türkiye’de ise bu sayı dünyadaki türlerinin yarısından fazladır. Ülkemizde toplam 47 tür bulunur ve bunlardan 30 tanesi ülkemize has olan, endemik türlerdir. Endemizm oranı yüzde 64 gibi yüksek bir orandadır. Bu bağlamda Ülkemiz, Muscari cinsinin çeşitlenme merkezlerinin başında gelir” dedi.

Sakarya ile Bolu Abant İzzet Baysal üniversitelerinden iki akademisyen, Bolu’nun Aladağlar bölgesinde, süsengiller familyasından yeni bir bitki türü buldu.

Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Sağıroğlu ile Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi (BAİBÜ) Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Eker, Bolu’nun Aladağlar bölgesinde arazi çalışması gerçekleştirdi.

İki akademisyen yaklaşık 2 yıl süren çalışma sonucu Aladağlar’da süsengiller familyasından bir bitki türü keşfetti.

“Phytotaxa” dergisinde, yeni tür olarak bilimsel adıyla “Gladiolus Aladagensis” olarak yayımlanan bitkiye “Aladağ kılıçotu” adı verildi.

“Türkiye’de ve dünyada da başka hiçbir alanda yetişmiyor”

Doç. Dr. Mehmet Sağıroğlu, Aladağlar bölgesinde Doç. Dr. İsmail Eker ile gerçekleştirdikleri arazi çalışmasının yaklaşık 2 yıl sürdüğünü söyledi.

Çalışma sonucunda, dünyada sadece Aladağlar’da yetişen süsengiller familyasından bir bitki türü keşfettiklerini belirten Sağıroğlu, “Kılıçotu olarak bilinen bu bitkinin keşfettiğimiz yeni türüne biz Türkçe isim olarak ‘Aladağ kılıçotu’ adını verdik, bilimsel olarak “Gladiolus Aladagensis” olarak adlandırdık. Keşfettiğimiz bu yeni türe ilişkin makalemiz, dünyada bir bilimsel dergide yayınlandı.” dedi.

Sağıroğlu, süsengiller familyasının dünya genelinde 300 bitki türünün bulunduğunu aktararak, Türkiye’de de 13 doğal türünün yetiştiğini anlattı.

Bu bitkilerin besin olarak kullanılmasının yanında dünyanın farklı bölgelerinde, özellikle Afrika kıtasında geleneksel ve tamamlayıcı tıp alanında kullanıldığını dile getiren Sağıroğlu, şöyle devam etti:

“Menenjit, sıtma, ishal, ülser gibi hastalıkların tedavisinde insanlar geçmişte bu bitkiyi kullandı, hala da kullanılmaktadır. Bazı bilimsel kaynaklarda, dizanteri hastalığına karşı bile halkın bu bitkiyi kullandığı ortaya konulmuştur. Bu bitkilerin, enfeksiyon ve benzeri hastalıklara karşı etkisinin olup olmadığıyla ilgili yapılan çalışmalar var. İlgili türlerde yapılan çalışmalarda gerçekten bazı türlerinin antimikrobiyal, antioksidan ve antifungal özellik gösterdiği ortaya konulmuştur. Keşfettiğimiz yeni türle ilgili olarak daha sonra yapacağımız araştırmalarla bu bitkinin antimikrobiyal, antifungal ve diğer kimyasal özelliklerini ortaya koyacağız.”

Sağıroğlu, değerlendirmelerinde bitkinin çiçekli ve meyveli örneklerinin daha fazla toplanması gerektiğini ortaya koyduklarını ve çalışmalarını bu doğrultuda yaptıklarını kaydetti.

Yaptıkları araştırmalar ve kaynak taramasıyla bu türün sadece Aladağlar bölgesinde yetişen doğal bir bitki olduğunu tespit ettiklerini aktaran Sağıroğlu, “Bu bitkinin, dünyadaki diğer örneklerinden birçok yönüyle farklı olduğunu, bilimsel çalışmalarla ortaya koyduk. Daha sonra bu çalışmalarımızı bir araya getirerek bilimsel dergide de yayınladık. Bunun sadece Bolu Aladağlar bölgesinde yetişen bir bitki olduğunu keşfettik. Türkiye’de de dünyada da başka hiçbir alanda yetişmiyor.” diye konuştu.

“Anekder” Anadolu Ekoloji ve Kalkınma Derneği Basın ve Halkla İlişkiler sorumlusu Ayşe Pınar:

“Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın internet sitesindeki verilerden derlediği bilgilere göre, Türkiye’de, üç kıta arasında doğal bir köprü olması, çeşitli coğrafi özellikleri ve coğrafi farklılığın getirdiği iklim çeşitliliği nedeniyle dünyada benzerine az rastlanan bir bitki çeşitliliği bulunuyor.

Türkiye’nin bitki zenginliğinin en önemli nedenlerinden birisi de buzul çağlarında Anadolu’nun bitkiler için bir sığınak olması.

Akdeniz Bitki Alanı (Akdeniz ve Ege bölgeleri), Avrupa-Sibirya Bitki Alanı (Karadeniz ve Marmara bölgeleri) ve İran-Turan Bitki Alanı’nın (İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgeleri) kesişme noktasında yer alan Türkiye’de toplam 9 bin bitki türü bulunurken, diğer Avrupa ülkelerinin tamamında 12 bin bitki türü bulunuyor.

Türkiye, sadece belli bir bölgede yetişen veya anavatanı belli bir bölge olan endemik bitkiler açısından dünyanın önemli bölgeleri arasında yer alıyor. Avrupa’daki diğer ülkelerde toplam 2 bin 750 endemik bitki bulunuyor, Türkiye’de bu sayı 3 bine çıkıyor.

“Anekder” Anadolu Ekoloji ve Kalkınma Derneği olarak;

Yakın zamanda değerli bilim insanlarımızın yaptığı araştırmalar sonucu keşfedilen endemik bitkiler toprak zenginliğimizi, özellikle (COVID-19) salgınını yaşamakta olduğumuz bu sıkıntılı günlerde, hayatın devamlılığı, sağlıklı, yaşanabilir bir ortam için yakın çevreden uzak çevreye her adımda duyarlı olunmasının önemini, alınacak küçük önlemler ile çevreyi korumak adına hepimizin üzerimize düşeni yapmak zorunda olduğumuzu hatırlatmayı bir görev kabul ediyoruz.

Anadolu’nun tarihler boyunca olduğu gibi bundan sonra da “bitkiler için bir sığınak” olmaya devam etmesi gerektiğine inanıyoruz.” Dedi.