Bekir Coşkun: Son ana değin yazdı…

Kimileri hiç ölmez…

Vicdanların köreldiği, iyi insanların azaldığı, bencilliğin her yanımızı sardığı, masumiyetin pek bilinmediği, aşkların yüreklerde değil havai fişeklerle kutlandığı bir dönemde Anadolu’dan parlamış ve sönmez bir aydınlıktı Bekir Coşkun. Son ana değin yazdı, yazdı, yazdı…

Bazı canlılar ölmezler.
Onlardan biriydi Bekir Coşkun…
Sadece aramızdan ayrıldı. Artık bize yukarıdan bakıyor.
Nasıl unuturuz onu?
Ağaçtaki sincaba, daldaki kuşa, sokakta tekmelenen köpeğe, gözü yaşlı anneye, cezaevinde gözünü açan bebeğe, Ankara’daki siyasetçiye, iyiye, hiç korkmadan güçlü kötüye, hiç saklamadan sevgilisine, gökteki yıldıza, havaya, gelecek kuşaklara pırıl pırıl kalsın diye dereye, denize yazı yazan, yazı bile değil yürek şiirleri yazan kaç kişi var ki?

Dokuzuncu Köy, Onuncu Köy… Köy köy dolaşan, çoğu kez vicdanımızın sesi olabilen kaç yazarımız var ki?

SÖZCÜ son köyüydü. Daha çok uzun yıllar da yazacaktı.

Birilerini “gerçeklerle” hop oturtup hop kaldırırken, masumların içine akıttıkları gözyaşlarının yanaklarımızdan süzülmesiydi Bekir Coşkun.

Gitti…

Asla unutulmayacak bir düşünce insanı olduğunu anlamak için fazla lafa gerek yok
SÖZCÜ’deki köşesinden yıllar içinde yazdıklarının arasından hızlıca yapılmış bir seçki bile onun memleket, insan ve tüm diğer canlılara duyduğu aşkı ortaya koymaya yetiyor:

Bir sincap gördüğünüzde ceviz ağacında, o sizin sincabınızdır, size emanet…
O köşe başındaki meşe ağacı sizin…
Karşı yamakçtaki çamların, servilerin, çınarların, çimenlerin sizden başka kimsesi yoktur, onları siz koruyacaksınız, onlar sizin…
O kumru sizin…
O serçeler sizin…
Nehir sizin nehrinizdir, göl sizin gölünüz…
Dağ sizin… (1 Aralık 2008)

Düşe kalka dizin kanar…

Yol bitmemişse…
Durmayacaksın… (14 Mart 2014)

Bu kin ve nefret durmuyor…
Bıyık altından sırıtarak…
Kurnazca…
Hince…
Sinsice… (27 Nisan 2014)

Ey okur…
Sahip çık gazetecine…
Onun tek dostu, gücü, varlığı sensin…
Demokrasinin de ta kendisidir bu… (21 Mayıs 2014)

Yalan söylemek orucu bozmaz…
Yemiyorsun ki…
Millet yiyor…
Üfürebildiğin kadar üfür… (1 Temmuz 2014)

Ertuğrul Akbay bana kitabını gönderdi…
Kitabı ters tutuyorum sandım, çevirdim olmadı, yazılar ters bu sefer…
Meğer Ertuğrul ayakları havada fotoğrafını koymuş…
Kitabın adı; Yaş 75 Yolun Yarası… (17 Ağustos 2014)

Cennet’e gitmek istemem…
Gitmek isterim de…
Bu arkadaşlar eğer Cennet’e gideceklerse istemem… (7 Ağustos 2014)

Yeni yıl duası…
Yarabbi…
Netice olarak ağzını açanı bertaraf eyle…
Şu milleti saf eyle…
2015 senesinde de akıldan af eyle yarabbi, geldik kapına… (2 Ocak 2015)

Laiklik dinsizlik değildir…
İnançlı insan için din aşktır…
Aşk…
Yaşar içinde…
Allah ile kul arasındadır…
Kimsenin bilmesi, görmesi gerekmez… Kimse kimseye ispat etmek zorunda değildir…
Ortaya döküp gösteriş yaptıkça değersizleşir…
Aşk nasılsa öyle… (11 Ocak 2015)

Artık “Laik devlette bu olmaz” demiyoruz…
“Yasalara aykırı” demiyoruz…
“Anayasa suçudur” demiyoruz…
“Ayıp” demiyoruz…
“Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmıyor” demiyoruz…
Milleti aptal yerine koyma” demiyoruz…
Faydası yok…
“Günahtır” diyelim bari…
Allah’tan kork… (6 Mayıs 2015)

Ve geldik dün; o güvenlik kamerası görüntülerine uzun uzun baktım…
Savcı kaçıyordu…
Boş bir gümrük salano…
Tekerlekli valizini çekerken, belli ki tanınmamak için başı önünde, kafasına kasket geçirmiş, temiz eller savcısı!…
Bir hırsız gibi…
Çok sanık ya da suçlu kaçtığını görmüştüm de, savcının kaçışını ilk kez görüyordum… (12 Ağustos 2015)

Dün gece uzun uzun düşünüp “Şu an beni anıyor kesinlikle…” diye karar verdim…
Nereden bildim?..
Kulaklarım çınlamadıysa da…
Islandı gözüm…
İki damla yaş…
İki haberci benden bana…
Senden haber getirdiler…
Sağol gülüm… (12 Aralık 2015)

Kimileri hiç ölmez…
Ölseler bile yaşamaya devam ederler bizde…
Bir somurtma nöbetinde, keyifsiz bir aralıkta, bir bakarsınız çıkagelir Levent Kırca…
Neşet Ertaş gelir kimi gecenin bir vakti…
Tarık Akan gelir…
Zeki Alasya gelir…
“Metin’i ekti yine” derim…
Onlar öldü sanırsınız ama ölmezler… (31 Aralık 2016)

Şu küçük cocuklar; tarikat yurtlarında tecavüze uğradıklarında ya da topluca yandıklarında içlerinden birinin vicdanı sızlar da, gidip Türkan Saylan’dan özür diler mi diye aklımdan geçti doğrusu…
Bazen böyle salaklığım tutar… (3 Aralık 2016)

Mesele şu; turist gelmiyor…
Turizmciler plajda kurban kesip
“turist duasına” çıktı…
Faydalı oldu bence…
Suriyeliler geldi… (18 Haziran 2016)

Bu yazı, kırgın bir yazıdır…
Güzel günlerini-gecelerini yaşamamış… Umutları uğruna sevdiklerini, canı eşini, gözbebeği çocuklarını ihmal etmiş… Mahkeme kapılarının müdavimi, hakaret ve küfürlerin muhatabı… Şu önündeki klavyeye çok gözyaşı dökmüş… Ya da sadece okurları güldüğünde gülmüş bir yazarın; belki de nihayet “Ne halin varsa gör” diyen sitem yazısıdır…
Keşke sen başını kaldırıp şu kara yazgını kırsan da…
Varsın, biz bin parça olsak… (4 Ekim 2016)

Mevlana’yı mırıldanın o gün:
“Sanmasınlar yıkıldık, sanmasınlar çöktük…
Bir başka bahar için, sadece
yaprak döktük…” (7 Şubat 2017)

İşte önceki gün:
Akhisarspor-Beşiktaş macında her iki takımın taraftarları ayakta, İzmir Marşı’nı birlikte okuyup çığlık çığlığa bağırıyorlardı:
“Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa…”
Yüreğimde bir futbol topu yüceldi, yüceldi bulutlara asılı kaldı… Futbol, toptan ibaret değildi…
Gözlerim doldu…
Sen bu cumhuriyeti zor yıkarsın… (15 Nisan 2018)

“Yeni amiral gemisi SÖZCÜ’dür” diyorlar…
Teşekkür ederiz ama…
Amiral gemisi değil, Bandırma Vapurudur, SÖZCÜ… (30 Mayıs 2018)

Bildiğimiz terör örgütlerinden çok daha tehlikeli, çok daha güçlü ve çok daha yaygın bir örgüttür dönekler…
“Dönekler Terör Örgütü” diyelim…
Kısaca; DÖTÜ… (19 Haziran 2018)

Bugün bir kedi yavrusu için, bir küçük köpek için, kuşlar ya da adalardaki atlar için Türkiye ayağa kalkıyor… Bir kediye tekme atıldığında insanlar kıyamet koparıyorlar… Gözyaşının ideolojisi yoktur, sağcısı, solcusu, muhafazakarı, liberali, milliyetçisi, çocuğu, kadını, erkeği hep birlikte, bir sevgide birleşip canlıları korumak için çırpınıyorlar…
Tüm canlılar adına…
Teşekkürler Türkiye… (15 Temmuz 2018)

Kimi zaman kapı zili ya da telefon çalmış gibi gelir adama… O umutsuzluk, o bekleyiş, o çaresizlik nasıldır bilemezsiniz…
Hava her zaman kapalıdır, ışıklar her zaman fersiz…
Her söz işsizde yaradır…
Git sor işsize…
Reçel acıdır… (27 Şubat 2019)

Tedavim devam ediyor, zor zamanlarda yazmama iznini almıştım sizden…
Doktorlarım çoğu gitti azı kaldı diyorlar… Zaman zaman yine sizden peşin peşin izin istiyorum.
Bağışlayın…
Burada yoksam, emin olun sizin oradayım… (20 Şubat 2019)

Kimse utanmıyor…
Türkiye utanma duygusunu kaybetti…
“Utanmaktan yerin dibine girdim” derlerdi hani…
Bunlar hep zirvede… (3 Mart 2019)

Asla susmayacaklar…
Çünkü bizim yüreğimizde kimsesizler hep sızlanır… Bir yaralı asker hep inler… Kanaviçe perdeli camda şehit annesi hala sabahlara kadar bekler… Mahkemenin merdivenlerindeki o baba, hep oradadır… Babası-annesi hücreye kapatılmış çocuklar hep ağlar… Ranzalarda suçsuz mahkumların intizarları hiç dinmez…
Susmayız…
Bizim vicdanımız, senin vicdanına benzemez… (26 Nisan 2019)

Bakıp bakıp bir gün elbette kapımızın zilinin artık çalmayacağını düşündüm…
Neyse ki ustam öğretti; zilimi kendim çalıp içeri kaçarım…
Ve belki de kapının önünde o olmayana seslenirim:
“Kim o…”
“……………..”
Ya da…
Kapı zili çaldığında arkasında ben yoksam?..
Orasını söylemedi ama, eminim biliyordu ustam… (29 Haziran 2019)

Her tökezlediğimde, hep “koş” demek istedim…
Ama zor bir hastalık…
Beden beyni dinlemiyor, o zaman sizden uzakta, zaman zaman ortadan kayboluyorum…
Bağışlayın…
Sabahtan gazeteler gelir… SÖZCÜ’de canım arkadaşlarımın manşetleri, haberleri, yazıları…
Ülkemizin üzerine çöken karanlığı dağıtıp aydınlığı yakalamak için koş’uşturmalarını okurum…
Kimi zaman hırslanırım, kimi zaman küçük fotoğraflarını öpesim gelir, kimi zaman yanaklarım ıslanır…
Uzaktan ve içimden her birine seslenirim:
“Koş…”
Bir kişi önemli değildir…
Biz önemliyiz…
Bir giderse, yerine bin gelir… (26 Eylül 2019)

Ayrılık mevsimidir bu aylar…
Aklında bir hüzzam şarkı…
Bir de ayrılıkların sızısı kalır…
“Bütün kuşlar vefasız. mevsim artık sonbahar…” (4 Ekim 2019)

Bu yazı nasıl yazılır bilemiyorum…
“Adalet yok” desem, ne kadar anlamsız…
“Yargı bitmiş” desem, artık ne anlamı var…
“Hukuk tükendi” desem, saçma…

Emin Çölaşan; 3 yıl 6 ay 15 gün…
Necati Doğru; 3 yıl 6 ay 15 gün…
Metin Yılmaz; 3 yıl 4 ay…
Mustafa Çetin; 3 yıl 4 ay…
Yücel Arı; 2 yıl 1 ay…
Gökmen Ulu; 2 yıl 1 ay…
Yonca Yücekaleli; 2 yıl 1 ay…

İktidardakiler “muhterem hoca efendi” derken, SÖZCÜ’nün bu yiğit gazetecileri “FETÖ” diyorlardı, dün haklarında verilen hapis cezaları için siz ne diyebilirsiniz?..
Söyleyin… (28 Aralık 2019)

Güvercinler pencerelerin pervazında…
Üşümüştür seçe…
Sadece 16 dakikadır özgürlüğü kar tanelerinin…
Sadece…
16 dikika…
Şarkı söylüyordur bardaki o kız belki hala…
“Karlar düşer
Düşer düşer ağlarım…”
Belki kimisi gülüyordur…
Onu saymadılar daha…
Kaç kişi ağlıyordur kim bilir…
Kar yağıyor buralara… (7 Ocak 2020)

Hatırlar mısın?..
Bir rüya görmüştüm bir keresinde.
Kumsalda, beyaz köpükler içinde ayaklarımız…
El ele koşmuştuk rüyama göre…
Çok sevinip “Uğurdur” demiştin…
Doğrusunu istersen…
O rüyayı ben uydurmuştum ben…
Görülmemiş rüyanın uğuruna ihtiyacım vardı çok…
Çünkü…
Yerine koyacak hiçbir şeyim yok… (2 Şubat 2020)

Bir küçük belanın dünyayı esir alacağını, illa ki bizim canımızı yakacağını düşünmeyin…
Hiçbir aşının, ilacın, çarenin olmadığı çağlarda kolerayı, vabayı, tifoyu, veremi yok eden insanoğlu, bu zıkkıma teslim olacak değil…
Sevdiklerinizi uzaktan gözlerinizle öpün…
Güzel sözcüklerle yüreklerine sarılın…
“Kimseye bir şey olmayacak” diyerek, gülücüklerle evinize çiçekler serpiştirin…
Dileyin:
Kader hiçbirimizi sevdiklerimizden ayırmasın… (25 Mart 2020)

Evler var; hüzün…
Evler var; aylardır kahkaha sesi duyulmadı hiç…
Evler var; bebeklerin maması, ilacı bitmiş hastanın…
Evler var; bir teneke kutuda biraz pirinç, yanındaki kavanozda bir avuç mercimek…
Evler var; yıllardır hiç kimse karşısında gülerek durmadı aynaların…

Evler var…
O saraylar uğruna başlarına yıkılmış…
Evler var, evler… (17 Mayıs 2020)

Yazı bilmem
Yazarım yazı bilmem
Bu yaz böyle geçti
Gelecek yazı bilmem… (30 Eylül 2020)

Eğer diğer canlıları “can” gibi görmezseniz, kendi çocuklarınızın kanı sokaklardan eksik olmaz…
Çünkü asıl “telef” olan insanın vicdanıdır… (4 Ekim 2020)