Prusa olan MÖ. 327’de bağımsız krallık Bithynia (Bitinyalılar) tarafından kurulan kentin geçmişi, Paleolitik çağlara kadar uzanıyor.
Kültürel, tarihi ve doğal zenginliklere sahip Bursa’dan birçok medeniyet geçmiş. Bitinya,Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlının izlerini taşıyan şehir, bir dönem,620 yıl hüküm süren Osmanlı Devletinin de başkenti olmuş.Bursa’yı birçok kez ziyaret ettik. Her defasında yeni yerler, yeni noktalar keşfediyoruz. Eşimin çocukluğu burada geçtiği için geçmişte burası şöyleydi, burası böyleydi diyerek geziyor. Bursa sanayi şehri olması nedeniyle başka şehirlerden, hatta farklı ülkelerden çok göç almış ve hala da almaya devam ediyor. Sürekli yeni mahalleler, yeni semtler kuruluyor. Küçük bir İstanbul.İzmir, Bursa arası 3,5 saat, çok uzak değil. Ama biz gezerek geldiğimiz için saatler sürüyor. Bugün vardığımızda artık akşam karanlığı çöküyordu. İş çıkış saati olduğu için, trafik oldukça yoğun. Otele
varmakta bayağı zorlanıyoruz.Ertesi sabah erkenden Bursa merkeze 10 kilometre uzaklıktaki, 700 yıllık Osmanlı Vakıf köyü Cumalıkızık’ı görmeye gidiyoruz. Anlatılanlara göre 1300'lü yılların başlarında Tokat civarında yaşayan Oğuz boylarından Kızıklar buraya yerleşerek beş Kızık köyü kurmuşlar. Köyler özelliklerine göre Cumalıkızık, Değirmenlikızık, Fidyekızık, Hamanlıkızık ve Derekızık isimlerini almışlar. Vaktinde tüm Kızık köylülerinin Cuma namazı kılmak
için toplandığı bu köyün adının Cumalıkızık olması da bundanmış. 1981’de Kentsel ve Doğal Sit Alanı ilan edilen köy, 2014 yılında UNESCO Dünya Miraslarına dâhil edilmiş. Buradaki 270 tarihi evin yüzde 80’i sağlam ve kullanılabilir durumda. Girişte arabayı büyük bir otopark yerine bırakıyoruz. Araç trafiğine kapalı olan köyde iki ana meydan bulunuyor. Biri köyün hemen girişinde diğeri ise biraz ileride cami ve kahvelerin bulunduğu yerde. Girer girmez kendimizi ErkenOsmanlı dönemi yapıları, kafesli, cumbalı sarı, beyaz, pembe, kırmızı mavi, mor renklere boyanmış, moloz, taş, kerpiç ve ahşap kullanılarak inşa edilmiş evler arasında buluyoruz. Evlerin çamur sıvalı duvarları boyalı ancak ahşap kısımları kendi dokusunda bırakılmış. Sokaklarında dolaşırken, kendimizi bir tiyatro sahnesinde ya da film setindeymiş gibi hissediyoruz.
Zaman geriye sarıyor. Birbirine çok yakın, hafif eğimli bir araziye kurulu köyde evler dip dibe rastgele yerleşmiş. Sokak ortalarında yağışlı günlerde suyun akıp gitmesi için bırakılmış hafif çukur bir kanal göze çarpıyor. O kadar dar sokaklar var ki; iki kişinin bile yan yana geçmesi imkânsız; hatta bir kişinin bile zorlukla geçebildiği “Cin Aralığı”denilen sokak dünyanın en dar sokaklarından biri olarak biliniyor.Ulu Kestane, İncir ve Çınar ağaçları arasında yassı taş döşeli daracık sokaklarda yürüdükten sonra, bir kahve molası veriyoruz. Köyün bu doğal dekoru, tarihi atmosferi birçok film ve dizinin, şarkı kliplerinin
burada çekilmesine neden olmuş. Kafeler, lokantalar ve evlerin önünde köylülerin yaptığı reçeller, erişteler, mantılar ve daha birçok organik ürünler ayrıca örgü, dantel gibi el işi göz nuru örtüler satılıyor. Köyün bereketli, sulak topraklarında ceviz, kestane başta olmak üzere, tüm sebze ve meyveler yetişiyor.Camii, Zekeriya Hatun Çeşmesi ve tek kubbeli hamam Osmanlı devrinden kalan miraslar. Bizans zamanından kalma bir de kilise kalıntısı
buluyor.350 yıllık Küpeli Ev’i geziyoruz. İki katlı ev, Almanya’nın Kulmbach Plassenburg UNESCO Kulübü ve Bursa UNESCO Derneği ile ortaklaşa müze haline getirilmiş. Girişteki, avluda görevli bayan tipik Osmanlı köy evi hakkında bilgi veriyor. Küçük bir ücret ödeniyor. Ayağımıza giydiğimiz galoşlar ile tahta merdivenlerden üst kata çıkıyoruz. Eskilerden kalma eşyalar görülüyor. Ama benim dikkatimi en çok çeken eski el örgüsü dantel bazı yerleri yıpranmış bir perdenin örttüğü pencereyi süsleyen Küpe çiçekleri oldu. Kendi kendime evin adının nereden geldiği belli diyorum.Her yıl Haziran ayında festival düzenleniyormuş. Bu rengârenk köy insana huzur veriyor. Bir başka havası var. Vakit öğlen oldu.Tekrar Bursa’ya dönüp tarihi Hükümet Konağının bulunduğu yere gidiyoruz. Bina çok değişik. 1867 yılında inşa edilen yapı Türkiye’nin en eski belediye binası olma özelliğini taşıyor. Osmanlı mimarisinde yapılmış ancak batılılaşma etkileri de görülüyor. Almanya ve Fransa’daki mimari etkiler hemen fark ediliyor. Neo Osmanlı tarzındaki bina büyük bir meydanda. Yandaki geniş merdivenlere oturan kişiler oldukça ulu ağaçların gölgesinden yararlanıyorlar. Artık yemek vakti. Bursa döner kebabın vatanı.
Biz de en eskilerinden, Kozahan girişinde, üç kuşaktır hizmet veren “Bursa Kebapçısı” “Orası Burası” adlı restoranda yediğimiz leziz İskender Kebap ile açlığımızı bastırıyoruz.1931 yılında dikilen Atatürk Anıtının bulunduğu meydanda, 1867’den beri hizmet veren Kebapçı İskender minik bir dükkân ama önünde uzun
bir kuyruk görülüyor. Bu nedenle girmeye cesaret edemedik. Ahmet Vefik Paşa Devlet Tiyatrosunun önünden geçiyoruz. Meydana yeni bir saat kulesi yapılmış. Kule hareketli bir döner platform üzerine oturuyor. Osmanlı Devlet Arması ve çeşitli motiflerle kaplı saat kulesi geceleri ışıklandırılıyormuş. Setbaşı’na doğru giderken küçük bir sokak içinde Aynalı (Çapraz) (Hoca Taib) Camiine rastlıyoruz. 1467 yılında II. Murad devrinde yapılan caminin özelliği şerefe altında daire formunda,sıralanan aynaların olması. Gökdere üzerinde yer alan Osmangazi ve Yıldırım ilçelerini birbirine bağlayan tarihi Setbaşı Köprüsünden geçiyoruz. Köprü XV. yüzyıl sonlarına doğru yapılmış. Epey bir süre ahşap olarak kullanıldıktan sonra tekrar betondan inşa edilmiş. Karşıya geçmeden önce Setbaşı Kütüphanesinin önünden yürüyoruz. Duvarda koyu sarı boyalı bir girintinin içinde Kitap Okuyan Kız heykeli dikkat çekiyor. Tam yerine yerleşmiş. Köprüyü geçer geçmez Kılıç Kalkan Evi Müzesi, önünde tarihi oyunu gösteren bir heykel ile karşımıza çıkıyor.Şimdi sırada Osmanlının tek arasta köprüsü olan Irgandı Köprüsü var.
Floransa’daki Ponte Vecchio’ya benzer bu taş köprü II. Murad zamanında 1442 yılında yapılmış. Köprüde bir tarafta 16 adet olmak üzere her iki tarafta toplam 32 dükkân bulunuyor. Tarihte köprünün her iki ucunda bulunan demir kapılar, geceleri kapatılırmış. Koyu sarı boyasıyla oldukça ilginç bir eser. 1855 depremi ve Yunan işgali sırasında hasar gören köprü en son 2004 yılında restore edilmiş. Dükkânlarda el işleri, hatıralık eşyalar satılıyor. Biz Irgandı kafeye oturuyor, keyifle bir Türk kahvesi içip dinlendikten sonra Ulu Camiye varıyoruz. Bu tarihi camii devasa bir şekilde yükseliyor meydanda.1400 yılında Osmanlı Sultanlarından Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılmış. Duvarları düzgün kesme taş ile örülmüş olan eser, Türkiye’deki “Ulu Cami” ismindeki camilerin en büyüğü. Caminin şadırvanı hakkında bir de hikâyesi var.
Caminin inşaatı sırasında şadırvanın bulunduğu yerde yaşlı bir kadının evi bulunuyormuş. Evini gönül rızası ile satmadığı için zorla alınmamış.Ev, öylece bırakılmış. Kadının vefatından sonra bu yer camiye dâhil edilerek şadırvan yapılmış. Caminin ilk imam-hatibi, Mevlid-i Şerif yazarı Süleyman Çelebi. Üzerindeki işlemeler ile minberi, Selçuklu tarzından Osmanlı tarzına geçişin bir şaheseri. Ulu Cami’nin iç duvarlarını süsleyen levhaların çoğunun altında, hattatının imzası bulunuyor. Ayrıca cami hakkında kesin doğruluğu bilinemeyen bir rivayet anlatılıyor. Hacivat ve Karagöz caminin inşaatında çalışırlarken nükteli konuşmalarından dolayı diğerlerini de etraflarında toplayarak inşaatın aksamasına neden oluyorlarmış. Bu durum padişahı kızdırmış ve ölüm fermanlarını vermiş.Sonradan yaptığı hatayı anlamış ve çok pişman olmuş. Söylentiye göre, Karagöz gölge oyunlarının piri kabul edilen Şeyh Küşteri, padişahı bu üzüntüden kurtarmak için Karagöz ve Hacivat tasvirlerini perdeye yansıtarak gölge oyunlarını başlatmış. Bu oyunlar zamanla halkın en önemli eğlencesi haline gelmiş.Bursa birçok tarihi Han’ın bulunduğu bir şehir. Bunlardan Ulu Camiye yakın, 1491 yılında, II. Bayezid tarafından yaptırılan iki katlı Koza Hanen gözde olanı. Üst ve alt katta bulunan odaların sayısı 95. Eskinin oteli bu güzel han diğerleri gibi geniş bir avluya bakıyor. Odalar dükkânlara dönüşmüş. Avlusunda altı şadırvan olan kubbeli bir mescit bulunuyor.Koza Han’ın iç avlusu kafe ve çay bahçesi olarak düzenlenmiş. Üstteki revaklı dükkânlardan bakıldığında kafenin şemsiyeleri ve ulu ağaçlar pek güzel gözüküyor. Üst kattaki odalara ipek ürünleri satan dükkânlar yerleşmiş. Bursa XIV. yüzyıldan beri ipek dokumacılığın yapıldığı bir şehir. Eskiden Koza Han’da ipek borsası kurulurmuş. Günümüzde Dut ağaçlarının giderek azalması, ipek böceklerinin yaşam alanlarını büyük oranda yok etmiş.Böcek kozalarından elde edilen ipliklerle dokunan ipek kumaşlar, üretim işlemlerinin oldukça zor ve yüksek ücretlere mal olması nedeniyle ne yazık ki eskisi gibi fazla olamıyor. Dar sokaklarda, eski Bursa evlerinin arasından geçerken Sultan I. Murad Hüdavendigar tarafından 1366 yılında inşa ettirilen Şehadet Camii’nin zarif minaresini görüyoruz.
UNESCO Dünya mirasları listesinde yer alan Osmangazi ve Orhangazi türbelerinin bulunduğu Tophane Parkı’nın beyaz demirli kapısından içeri giriyoruz. 1299-1923 yılları arasında varlığını sürdürmüş, özellikle 16.yüzyılda Dünyaya hükmetmiş bir Türk devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu ve ilk padişahı Osmangazi’nin 1855 yılında depremden yıkılan türbesi, 1863’te Padişah Sultan Abdülaziz tarafından bugünkü şekliyle yeniden yaptırılmış. Osmangazi’nin oğlu Orhangazi babasından sonra hüküm süren II. Osmanlı Padişah’ının da türbesi burada. Osmangazi’nin türbesinin önünde yapılan sancak devir teslim töreni çok değişik. Parkın içinde 33 metre yüksekliğinde,6 katlı saat kulesi 1905 yılında yapılmış. Kuleye ahşap bir merdivenle çıkılıyor.Parkın içinde toplar bulunuyor. Geçmişte ramazanda iftar ve sahur vaktini haber vermek amacıyla kullanılıyorlarmış. Çok emin değilim ama bugün bile aynı amaçla kullanıldıklarını düşünüyorum. Seyir terasından Bursa’nın panoramik görüntüsü seyretmeye değer. Ayrıca Kurtuluş Savaşı Şehitliği, asırlık çınar ağaçları ve çay bahçeleri var. Birine oturup
şehri seyrederek keyifle çayımızı içiyoruz. Aşağıya bakarken yolun etrafından dolaştırıldığı kare planlı II. Murad döneminde yapılan Veled-i Saray Cami ilgimi çekiyor.Bir köşede eski bir teleferik vagonu sergileniyor. Bursa şehrindeki Uludağ Teleferiği, Türkiye’nin ilk teleferik hattı.1963 yılında açılmış.Yavaş yavaş geri dönüyoruz. Mavi boya üzerine beyaz çiçek motifleriyle süslü eski bir Bursa evi dikkatimi çekiyor. O kadar güzel gözüküyor ki…Sonradan öğrendiğime göre ev, tarihi Bursa surlarının ana kapılarından ikincisi olan Kaplıca Kapının günümüze kadar ulaşan açıklığının bir bölümü üzerine yerleşmiş.Akşam kaldığımız Gönlüferah Otelin termaline girip, dinleniyoruz. Bursa tam bir termal cenneti. Kaplıca tatili yapmak isteyenlerin tercih ettikleri şehir.Misi Bugün Eylül’ün son günü. Sabah Bursa’dan ayrılarak, Sapanca için yola koyulduk. Önce, şehre 6 km uzaklıktaki, 2000 yıllık tarihi geçmişe sahip,Nilüfer çayı kıyısında kurulmuş eski bir Rum köyü olan Misi’yi görmek istedik. 1989 yılında Sit Alanı ilan edilen köyde Rum ve Osmanlı evleri bir arada bulunuyor. Misi’de İpek Evi, Misi Kadınları Kültür ve Yardımlaşma Lokali, Misi Etnografya Evi, Mysia Fotoğraf Müzesi, Edebiyat Müzesi,Misi Çocuk Kütüphanesi bulunuyor. Evler çeşitli renklere boyanmış.Nilüfer çayı üzerindeki bir köprüden geçip meydana varıyoruz. Fotoğraf müzesinde sanatçı Ali Borovalı’nın Tükenmez –Umut- Mavisi- adlı mavi tonları kullanıldığı bir fotoğraf sergisini geziyor, eserlere bayılıyoruz.Butik Otellerin bulunduğu sokakta ilerliyoruz. Misi çok büyük bir köy değil. İpek Evi gezilmesi gereken köyün tarihini izleyebileceğiniz bir yer.Görevli o kadar güzel açıklamalar yapıyor ki çok hoşumuza gidiyor.Köyün eski adının Mysia olduğunu söylüyor. Bu yörede yetişen ve özel bir aroması olan misket üzümünden yapılan şarap ve pekmez ayrı bir lezzetmiş. İpekçilik ise çok gelişmiş.Henüz restore edilmemiş çok ev bulunuyor. Bazıları yarı yıkılmış. Nilüfer çayı kenarında kafeler, restoranlar sıralanmış. Kavak ve Çınar ağaçlarının gölgesinde demli bir çay içmek keyifli oldu doğrusu.Öğlen 13.30 civarında Sapanca’ya vardık. Önünde Düzce Kestane Kabaklarının sıralandığı Eker Esnaf Lokantasında leziz mi leziz bir yemekten sonra yemyeşil ormanların içinde Elit World Grand Sapanca Otele geldik. Büyük buluşmaya hazırız.