Beste Serim Erbak: Bosna-Hersek Cumhuriyeti – Saraybosna–2024 Dönüş

Bosna-Hersek Cumhuriyeti
Republike Bosne i Hercegovine
Saraybosna–2024 Dönüş

Mostar’dan ayrılmadan,güler yüzlü otel görevlileri ile sohbet, fotoğraf, pek keyifli bir “Hoşça kal” seremonisi yaşandı. Gönlümüzü burada bırakarak trenle geldiğimiz bu şirin yerden otobüsle geri dönüyoruz.

Yolda, Mostar çıkışında, bir binanın tüm duvarına çarpıcı renklerle çizilmiş grafitiyi, limoni ve beyaz boyası, sivri çan kulesi ile Crkva Presvetog Srca Isusova Katolik kilisesini görüyoruz. Mostar’a gelirken geçtiğimiz Neretva nehri üzerinde demiryolu köprüsü, Grabovica Gölü, Dinarik Alplerinin güzelim manzaraları, minik köylerin minik evleri, ekili bahçelerin bin bir renk uyumu içeresinde ilerliyoruz.
Saraybosna’ya girerken yoğun bir trafik bizi karşılıyor. Yol çalışmalarından her yer kapalı. Bosna- Hersek Radyo ve Televizyon binasının (BHRT) Ulusal Müzenin önünden geçiyoruz..Saraybosna 1895’ten beri sokak aydınlatma sistemine sahip ve o zamandan beri elektrikli tramvay kullanılıyor.

Alternatif yollardan gitmek isteyen otobüs bizi bir hayli dolaştırıyor. Otele gidip bavullarımızı bırakıyoruz. Akşam uçak saatine kadar Nadir ile görmediğimiz yerleri dolaşacağız.Şehri ikiye bölen Milyaçka ırmağının üzerinde, birçok köprü var. Bunlardan Vrbanja Köprüsünün adı daha sonra Suada ve Olga Köprüsü olarak değiştirilmiş. Nadir bu yerin tarihlerindeki önemini anlatıyor. Saraybosna kuşatmasının ilk sivil kurbanlarının adlarıymış.
Hrasno semti Grbavica stadyumu yakınındaki apartmanların bir yüzüne Hollandalı tanınmış sanatçı Hugo Kaagman tarafından 2000 yılında yapılmış duvar resimleri çok ilginç.

Trebević Dağına tırmanmadan önce iki kemerli beyaz taş bir kapıdan girdiğimiz, şehirde yaşamış Yahudi cemaatinin asırlar öncesine dayanan kültürünü, yaşanmışlıklarını yansıtan,1630’da kurulan ve Kovacici’de yer alan Eski Yahudi Mezarlığı Güneydoğu Avrupa’nın en büyük Yahudi Mezarlığı olarak kabul ediliyor.2018 yılında UNESCO Dünya Miras Listesinde yerini almış.3 bin 850’den fazla mezar taşının bulunduğu, yerde en eski mezar taşı 1650 yılına ait.
Bosna-Hersek’te Sırpların yaşadığı yerler yazılarla belirtiliyor. Burada “Sırp Cumhuriyetine Hoş geldiniz” yazısı bulunuyor. Saraybosna’da yaşayan Sırpların birçoğu Sırbistan’a gitmiş ama yıllardır buralarda yaşayanların bir kısmı kalmış.Dağa tırmanırken Bosna Savaşı sırasında hasar görüp yanan harabeye dönüşmüş, bir zamanların lüks İgman Otelinin perişan, yazılar grafitiler ile dolu duvarlarının, sütunlarının görüntüsü bizi üzdü. Yıpranmış atılmış eski eşyaların bulunduğu yerin şimdilerde evsizlerin barınağı olduğu açık. Önünde odundan yapılan bir sıraya oturup Saraybosna’yı kuşbakışı seyrediyoruz. Tuhaf duygular içimizi sarıyor.

1984 yılında Saraybosna 14.Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yapmış. Günümüzde de kayak ve kış turizminin merkezi olma konumunu sürdüren dağ yolunda ilerliyoruz.1262 metre uzunluğunda Luge Pisti Olimpiyatlar nedeni ile Trebevic Dağı zirvesine inşa edilen yarış kızağı, günümüzde terk edilmiş, üzerinde grafitiler ve kurşun delikleri bulunan bir yer.Nadir bizi burada bırakıyor. Aşağıya teleferik ile iniyoruz. Yaklaşık 12 dakika süren bir yolculuk. Nefis manzaralar. Teleferik 1959 yılında kurulmuş ama 1992 yılında savaştan etkilenmiş ve ancak 2018’de yeniden hizmete girmiş.
Teleferikten çıkıp aşağıya doğru merdivenleri indiğimizde sokağın içinde gördüğümüz kırmızı rengin hâkim olduğu bina çok hoşumuza gidiyor. Bu 1864 yılında açılan Sarajevska Pivara, yerel biranın üretildiği tarihi fabrika ve müzesi. Dünyanın en iyi 10 birası arasında gösterilen Sarajesko bira bir hayli ünlü.

Miljacka Nehri’nin kıyısında yürüyünce yeşil ve krem renklerinde Saraybosna’nın en eski camiine geliyoruz. Hünkâr Camii ya da Fatih Sultan Mehmet Camisi son derece ihtişamlı. Caminin ilk yapım tarihi 1457. En son halini 1566’da almış. Savaşta hasar gören cami yeniden onarılmış.
Latin köprüsüne yakın yemyeşil, güzel, kocaman bir park ve içindeki hoş zarif yapı Saraybosna’nın günümüze kadar ulaşabilmiş müzik köşklerinden biri. Buraya At Meydanı deniliyor nedeni ise 15.yüzyılda alanın hipodrom olarak kullanılıyor olmasındanmış.

Latin Köprüsünün bulunduğu yere gelince şöyle bir durup zamanda geri dönüyoruz. Birinci Dünya Savaşının çıkmasına neden olan suikastın başlangıç noktası bu köprü.Bosna-Hersek’te 1908’den beri hüküm süren Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun veliaht Prens Franz Ferdinand (18 Aralık 1863 – 28 Haziran 1914) ve eşi Sophia’nın araç konvoyu 1914’te Saraybosna’yı ziyaretleri sırasında Latin Köprüsüne varmadan karşı köşe binanın önünde suikasta uğruyor. Prensin arabası,bundan kaçmayı başarsa da köprüyü geçerken hem kendisinin hem de eşinin öldürülmesi I. Dünya savaşını tetikleyen ilk kıvılcım oluyor.
1544 yılında yaptırılan Bakır baba camiinin önünden geçiyoruz. 2011 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesinin desteği ile tamamen yıkılan yapı yeniden inşa edilmiş.

Miljacka Nehri’ni üzerinde çelik askı tasarımlı yaya ve taşıt trafiğine açık olan Ćumurija köprüsünden yürüyoruz. Köprü 1565 yılında ilk yapıldığında tahtadanmış. O zamanlar atölyeleri yakınlarda bulunan kılıç ustalarının çelik yapımında kullanılan yanmış kömür küllerini (ćumur) buradan dökmelerinden dolayı bu adı almış. Savaştan zarar gören köprü 1886 yılında yeniden inşa edilmiş.
Tekrar Başçarşı’ya dönüyoruz. Avrupa’daki ilk umumi tuvaletlerin birincisi 1526’da Kovaçi’de, ikincisi ise burada 1529’da “JAVNI WC.” Gazi Hüsrev Bey Camii’nin yanında yapılmış. 2001 yıllında restore edilmiş. Nerdeyse 500 yıllık.

Bir zamanlar Saraybosna’da 50’ye yakın han bulunuyormuş.Çoğu yıkılmış. Bunlardan1540-1543 yılları arasında inşa edilen Taşlıhan,tarihi Bezistan çarşına adeta bitişik. Sadece yüzey duvarları ve temel kalıntılar görülüyor. Zamanında içinde bir camii, çeşme ve çeşitli dükkânların bulunduğu bir han imiş. Ancak, geçirdiği yangınlar sebebiyle zarar görmüş 1879’da ise tamamen yıkılmış. Şu an, Taşlıhan’ın bulunduğu yer bir arkeolojik sit alanı görünümünde. Üzerine yapılmış tahta köprüden yürüyüp açıklamaları okuyoruz.
Osmanlının izlerini taşıyan kapalı çarşı Gazi Hüsrev Bey Bedestenine(Gazi Hüsrev Bezistan)giriyoruz. 1540 yılından beri etkin olan Kapalı Çarşının içinde geleneksel el işleri ve hediyelik eşyalar satılıyor. Yüksek tavanlar ve geniş koridorları var. Dış cephede ince bir taş işçiliği kullanılmış. Çatısı kiremit kaplı zarif bir yapı.
Ara sokaklardan yürüyerek Saraybosna’nın barok tarzda inşa edilmiş en büyük, Sırp Ortodoks Kilisesine varıyoruz. Caddeyi geçip Miljacka Nehri kıyısında ilerlerken,1899 yılında önce kilise olarak yapılmış,daha sonra1972’deGüzel Sanatlar Akademisi olan koyu yeşil kubbeli, beyaz renkte güzel yapıyı ve önünde nehre doğru uzanmış harika çelik figürleri görüyoruz. Şehre ilk geldiğimde dikkatimi çeken bu çalışmaya şimdi daha yakınım. Araştırmalarım ince teller üzerinde dengede durmaya çalışan bu figürlerin Dengeciler denilen akımınheykeltıraşı Enes Sivac tarafından yapıldığını gösteriyor. Akım XX. yüzyılda Avrupa’nın göbeğinde bir başkentin, Saraybosna’nın uzun ve acımasız kuşatması sırasında gerçekleşen kültürel direnişinin güçlü simgesi olarak kabul ediliyor.

Yine sokaklarda dolaşırken rastladığımız Obala Kulina Bana caddesi üzerinde rastladığımız, 1897 yılında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde çok amaçlı bir sosyal tesis olarak inşa edilmiş beyaz renkli sütunlu tarihi yapı şimdi Saraybosna Ulusal Tiyatrosu Opera ve Bale binası. İlk performans 1921’de sergilenmiş. Ayrıca yaz aylarında gerçekleşen Saraybosna Film Festivaline de ev sahipliği yapıyor. Meydanda klasik müzik çalıyor. Pek hoşumuza gitti.
Oradan Ferhadiye ve Tito Caddesi’nin kesiştiği yerde Sonsuz Ateş Anıtını görmeye gidiyoruz. II. Dünya Savaşı’nda Saraybosna’nın kurtuluşu için ölen asker ve sivil kurbanların anısına 1946 yılından beri yanan ateş yalnızca bir kez sönmüş.

Sagrdžije Caddesi’ne girince küçük bir tepenin üzerinde zarif çizgili bir yapı görülüyor. İslami İlimler Fakültesi olarak hizmet veriyor.
Akşama doğru Mrkva Restoranda Cevapčići yedikten sonra güneşi batırmak Saraybosna’yı kuşbakışı seyretmek üzere 1550 yılında inşa edilen Osmanlı Kalesine (Sarı kale, Zuta Tabija) gidiyoruz. Hava biraz bulutlu olduğu için öyle güzel bir gün batımına şahit olamasak ta manzara harika. Ramazan’da buradan top atışları yapılıyormuş.
Artık dönme vakti. Otelden bavullarımızı aldıktan sonra havaalanına doğru yola çıkıyoruz.
Bosna-Hersek’te bizim tarihimizden çok şeyler bulduk. Yemyeşil doğasıyla, içten halkıyla güzel bir ülke. Savaştan kalan yaralarını sarmaya çalışıyor.