Beste Serim Erbak: Başkent Ankara-Ata’ya Saygı

Başkent Ankara
Ata’ya Saygı

Türkiye Cumhuriyetinin başkenti Ankara şehri,İç Anadolu’nun kuzey-batısında yer alıyor. Şehrin tarihi çok eski dönemlere dayanmakla birlikte kim tarafından ve ne zaman kurulduğu hakkında tam olarak bir bilgiye ulaşılamıyor. Ancak Arkeolojik bulgulara göre bölgede Hititlerin hüküm sürdüğü zamanlarda yerleşik düzene geçildiği düşünülüyor.

O zamanlar Hitit İmparatorluğunun başkenti Ankara’ya 160 km uzaklıktaki Hattuşaş’mış. (Boğazköy)Osmanlı İmparatorluğundan sonra 23 Nisan 1920 tarihinde kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümet merkezini Ankara olarak ilan ediyor. Ankara, İstiklal Savaşı’nın idare edildiği bir merkez haline geliyor ve 13 Ekim 1923’te çıkarılan kanun ile şehir resmen yeni Türkiye’nin yeni başkenti olarak oluyor.

Yemeğimizi otelin yakınlarında Maşa Restoranda yedikten sonra yokuş aşağıya doğru yürüyoruz. Ankara’nın eski parklarından Kuğulu Parkta biraz vakit geçirmek hoş oluyor. Parkın adı, kurulduğu yıllarda Viyana Belediyesi tarafından hediye edilen beyaz kuğulardan geliyor. İçinde Heykeltıraş Ümit Öztürk tarafından yapılan Tunalı Hilmi Bey’in heykeli kendisi ile aynı adı taşıyan caddeye bakıyor. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi aydınlarından olan Hilmi Bey Türkçülük hareketi öncülerinden.

Ertesi sabah şehrin en önemli sembollerinden biri Anıtkabir’i ziyaret etmek üzere Çankaya’ya gidiyoruz. Ankara’ya her gelişimizde yaptığımız bu ritüel içimizi huzur ile dolduruyor. Anıtkabir, Türk Kurtuluş Savaşı’nın ve inkılaplarının önderi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı, Dünya lideri, Mustafa Kemal Atatürk’ün (19Mayıs 1881- 10 Kasım 1938) İstanbul Mimarlık Fakültesi profesörü Emin Onat ile doçent Orhan Arda’nın projesinin uygulanarak yapıldığı anıt mezarı.

Gazi Mustafa Kemal, vefatından sonra nereye gömüleceği konusunda bir vasiyette bulunmamış ama 1932 yılında bir sohbet esnasında “Elbet bir gün öleceğim. Beni Çankaya’ya gömer hatıramı yaşatırsınız” demiş.
1944 yılında yapımına başlanan mezar anıt1953’te tamamlanmış. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 10 Kasım 1938 tarihinde, İstanbul Dolmabahçe Sarayında vefatının ardından naaşı, Ankara Etnografya müzesine taşınmış. Burada 15 yıl kaldıktan sonra 10 Kasım 1953’tebüyük bir devlet töreni ile Anıtkabir’e getirilmiş. Çankaya ilçesinde, eskiden Rasattepe, şimdi ise Anıttepe denilen yerde konumlanan, 15 bin metrekarelik bir alanı kaplayan Anıtkabir, Anıt Blok ve Barış Parkından oluşuyor. Bu tepede, M.Ö 12. yüzyılda Anadolu’da devlet kuran Frig uygarlığına ait Tümülüsler (mezar yapıları) bulunuyormuş. Anıtkabir’in yapılmasına karar verilince Tümülüslerin kaldırılması için arkeolojik kazılar başlatılmış veçıkartılan tüm buluntular, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmek üzere gönderilmiş.

Barış Parkı, ülkemizin değişik yörelerinden getirilen ve dünyanın çeşitli ülkelerinin, temsil edilmek adına gönderdikleri 48.500 civarında bitki ve ağacın bulunduğu, Atanın “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinin hayata geçirildiği muhteşem bir alan. Anıtkabir, yabancı hükûmet yetkililerinin Türkiye’ye düzenlediği resmî ziyaretlerde uğradığı ve resmî törenlerin yapıldığı, milyonlarca kişinin ziyaret ettiği bir anıt olması dolayısıyla her zaman, çok kalabalık.

Anıttaki tüm hizmet ve işlerin sorumluluğu Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığına ait. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları askerlerinden oluşan saygı nöbetçileri, Anıtkabir bünyesindeki Muhafız ve Merasim Bölüğüne bağlı görev yapıyorlar.

Anıtkabir, semboller, mesajlar, sebepler, sonuçlar ve sayılara dayanan felsefi mimarisi ile Ata’nın kurduğu Cumhuriyetin ve bu kadim toprakların geçmişini anlatıyor. Burayı ziyaret etmek geçmiş, bugün ve gelecekteki yaşamın ta kendisi.

Tandoğan kapısına geldiğimizde sıkı bir güvenlik kontrolünden geçip Barış parkı içinden yürüyoruz. Buraya 26 basamaklı merdivenden çıkarak giriş yapılıyor. 26 sayısı sembolik olarak 26 Ağustos Büyük Taarruz ’un tarihini işaret ediyor.
Anıt mezara giden yolun her iki tarafında 24 Oğuz boyunu(Oğuzlar; Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak, Suriye, Mısır, Moldova ve Balkanlarda yaşayan Türklerin atası sayılıyor) temsil eden 24 çift aslan heykeli birlik ve bütünlüğü simgeliyor. Oturur pozisyonda olmaları ise “barışseverliği ”gösteriyor. Aslanlı Yolu’n taşları, Ata’nın huzuruna çıkanların başları önde yürümeleri için5 santimlik çim boşluğu bırakılarak döşenmiş.

Aslanlı Yolu’n sonunda 15 bin kapasiteli tören meydanına varıyoruz. Meydanın zeminine döşenmiş sarı, kırmızı, beyaz ve siyah renkli traverten taşlarla tam 373 halı kompozisyonu yapılmış. O sırada üniversiteyi bitiren gençler cübbeleriyle Ata’yı ziyaret ediyorlar.
Anıtkabir içinde her biri değişik konuları işleyen, girişten itibaren simetrik olarak yerleştirilmiş10 adet kule bulunuyor.

Mozole ’ye, Tören Meydanından 42 basamaklı bir merdiven ile çıkılıyor. Bu Atatürk’ün Cumhuriyeti ilan ettiği zamanki yaşını gösteren sayı. İki katlı ve dikdörtgen planlı olan Mozolenin yapımında Çankırı’nın açık sarı ve gri traverten taşları kullanılmış. Anıt Mezar dört bir yandan kolonlarla çevrili. Duvarlarında altın yaldızlarla Ata’nın “Türk Gençliğine Hitabesi” ve Cumhuriyetin kuruluşunun 10. yıldönümünde söylemiş olduğu “Nutuk” yer alıyor.
Biz merdivenleri çıktığımızda askerlerin nöbet değişim töreni vardı. Saatte bir değişen askerlerin seremonisi son derece disiplinli. Çakı gibi askerler Ata’yı bekliyor.İnsan milli duygularına hâkim olamıyor.
Mozole ’de Atatürk’ün kabri ve sembolik lahdi bulunuyor.Tek parça kırmızı mermerden yapılan lahit oldukça sade. Mezar Odası ise onun 7 metre altında yer alıyor. Çelenk koyacak yerin belli bir eğim ve yükseklikle tasarlanması gelenlerin çelenklerini bırakırken Ata’mızın huzurunda eğilmelerini sağlıyor.
Buradan müzeye geçiyoruz. Misak-ı Milli kulesinin kapısından girilen müze, 21 Haziran 1960 tarihinde Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi adıyla açılmış.

Dört bölümden oluşan müzenin birinci bölümünde Ata’nın kullandığı eşyalar, kendisine yabancı devlet adamları tarafından verilen hediyeler bulunuyor. İkinci bölümde Çanakkale Savaşı, Sakarya Meydan Savaşı ve Büyük Taarruzu anlatan yağlı boya tablolar ve canlandırmalar, üçüncü bölümde Milli Mücadele ve devrimlerin anlatıldığı galeriler ve son bölümde Mustafa Kemal Atatürk’ün kütüphanesinde yer alan 3.123 kitabın bulunduğu Atatürk Özel Kitaplığı yer alıyor. En son olarak ta Anıtkabir’de yapılan törenlerin gösterildiği filmleri izleyebiliyorsunuz.
Atatürk’ün silah arkadaşı ve Türkiye Cumhuriyetinin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün(1884 -1973) de kabri Anıtkabir’de. Duygu yoğunluğu içinde buradan ayrılıyoruz.

Öğle yemeğini Uludağ Et Lokantasında yedikten sonra Altındağ ilçesinde Paleolitik Çağ’dan itibaren Anadolu topraklarının özgün eserlerinin yer aldığı Anadolu Medeniyetleri müzesine gidiyoruz. Bahçe içindeki, Osmanlı Dönemi yapıları olan Mahmutpaşa Bedesteni ve Kurşunlu Han müzenin yer aldığı tarihi binalar. 1997’de “Avrupa’da Yılın Müzesi” seçilen ve kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri gerçekten muhteşem. Müzenin paha biçilemez eserleri arasında; Ana tanrıça Kibele’nin pişmiş topraktan heykeli, Kral Midas’ın üç bin yıllık ahşap çalışma masası, Hitit uygarlığı ve sanatının simgesi sayılan Güneş Kursu, Helenistik dönemden kalma Medusa başlı altın örme kolye, Mısır Kraliçesinden, Hitit Kralına çivi yazısıyla yazılmış tek tunç tablet mektup, Hitit Kralı IV. Tuthaliya ile Tarhuntaşşa Ülkesi Kralı Kurunta arasında M.Ö. 1235’te yapılan antlaşmanın metni, Dünya’nın İlk Haritası,Frig Dönemi Emziren Kadın Heykelciği yer alıyor.

Buradan Cumhuriyet Müzesine (II. TBMM) gidiyoruz. Meclis 1924-1960 yılları arasında çalışmalarını burada yürütmüş. Altındağ ilçesindeki tarihi yapı 1923 yılında inşa edilmiş. 1981 yılında müze olarak açılmış. Girişte Atatürk’ün sözleri ve fotoğrafları ile ilkeleri anlatılıyor. 2.katta II. TBMM döneminde Cumhurbaşkanı Odası, Cumhurbaşkanı Kabul Salonu, Cumhurbaşkanı Özel Kalem Odası, Başbakan ve Bakanlar Kurulu Odası, Meclis Başkanı Odası, Meclis Başkanı Özel Kalem Odası ve Komisyon Odası bulunuyor.
Ertesi sabah, dün gece rastladığımız arkadaşım Esen bizi otelde ziyaret ediyor, hoş bir kahve sohbetinden sonra ayrılıp, Ankara’nın Polatlı ilçesine yaklaşık 18 kilometre uzaklıkta, Yassıhöyük köyünde, 2023 yılında UNESCO Dünya Miraslarında yerini alan, Gordion Antik Kenti ve müzesini görmek üzere yola çıkıyoruz. 4500 yıllık bir zaman diliminde yerleşimin hala devam ettiği Gordion Dünyanın ender yerlerinden biri. MÖ 1. binyılın başlarında, ünlü kralı Midas’ın hükümdarlığı sırasında Frigya Krallığına başkentlik yapmış.

1963 yılında kurulan Gordion müzesine geniş bir bahçeden geçerek giriyoruz. Büyük İskender’in, Issus Savaşı sırasında atı Bucephalus’un üzerinde tasvir edildiği mozaik giriş duvarında yer alıyor.
Müzede Frig dönemi terakota parçalar(pişmiş toprak)çeşitli malzemelerden yapılmış Kibele kabartmaları, figürler, İskender dönemi sikkeleri ve daha birçok buluntular sergileniyor. Tekrar bahçeye çıktığımızda antik kent kazılarında M.Ö 9. yüzyıla tarihlenen ve Megaron 2 adı verilen yapının tabanında dünyanın en eski renkli çakıl taşı mozaiğini, üzeri korumalı olarak görüyoruz. Mozaikte geometrik desenler ve hayvan motifleri bulunuyor. Kıranharmanı Köyü’nde bulunan Galat mezarı da bahçede sergilenen eserler arasında.
Gordion ve çevresi geniş bir alan üzerine kurulmuş çok sayıda Tümülüs barındırıyor. Bunlar soylular ve ileri gelenlerin mezarları.

Müzenin karşısında Kral Midas ya da babası Gordios için yapıldığı düşünülen Tümülüs’ü geziyoruz. İçlerinde en büyüğü olan mezar yapıt 300 metrelik çapı ve 50 metreyi aşan yüksekliği ile tarihi gözler önüne seriyor.Bu Tümülüs’ün altındaki eski ahşap mezar odası günümüze kadar bozulmadan ulaşmış. İnsanı şaşırtıyor.
Yakınlarda Gordion Antik Kentini de geziyoruz. Çok bir şey kalmasa da kale kapıları, saray olduğu düşünülen bir yapı, avlu ve çevresindeki binaların taban kısımları, sur duvarları göze çarpıyor. Hava çok sıcak, geniş alanı gezmek bir hayli zor kazıların tamamlanabilmesi için daha çok zaman gerekiyor.

Bu akşam Eskişehir’de kalacağız. Sivrihisar ilçesine doğru gidiyoruz. Bir buçuk saat sonra vardığımız Sivrihisar’da hemen ilçe merkezinde bir lokantada yediğimiz nefis bir yemek iyi geliyor.
Anadolu’nun ahşap Hipostil Camilerinden biri olan UNESCO Dünya Mirası Listesine girmiş Ulu Camii geziyoruz. 1231-1232 yıllarında Emir Celaleddin Ali tarafından yapılan bu güzel eserde çatı 67 adet ahşap direk tarafından taşınıyor.

Caminin karşısındaki parkın içinde Selçuklu Alemşah Kümbeti çok ince bir işçilikle ayakta. Melik Şah, şehit edilen kardeşi Sultan Şah adına 1327-1328 yılları arasında yaptırmış. İki katlı kare planlı kesme taştan inşa edilmiş. Türbenin altında mumyalık bölümü bulunuyor.
Öğleden sonra saat dört sularında Eskişehir’e varıyoruz.Park Dedeman otele yerleşip, biraz dinlendikten sonraşehri gezmek üzere Porsuk Nehri kıyısına gidiyoruz.