Başbakan, Brüksel dönüşü uçağına aldığı yandaş gazetecilerle sohbet ederken, Avrupa Birliği yetkililerini Türkiye’deki “paralel yapı” konusunda ikna etmekte hiç zorlanmadığını söylemiş.
“Soruşturmalardaki akıl almaz usulsüzlük ve hukuksuzluklardan misaller vermek yetti”demiş!
Gazetecilerin “Paralel örgütlenmeyi AB önde gelenleri idrak edebilirken, Kılıçdaroğlu kavrayamadı mı?” sorusunu da, “Aklıselim, aklıhalim farkı” diyerek cevaplamış!..
Bu cevap üzerine hep birlikte gülüşmüşler!
Tahmin edeceğiniz gibi yandaş arkadaşlar “Peki, eski İzmir Başsavcısı Hüseyin Baş’ın yolsuzluk soruşturmasını durdurması için, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek’in kendisine yaptığı baskılar üzerine hazırladığı tutanaktan söz ettiniz mi?” diye sormayı akıllarından bile geçirememişler!
* * *
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise “İmbat Operasyonu” tutanağını İngilizce’ye çevirip, ibret belgesi olarak tüm dünyaya duyuracaklarını belirtiyor.
Bu açıklama üzerine insan ister istemez dehşet verici tutanağın çevirisini okuduklarında Batılı devlet adamlarının nasıl bir tepki vereceklerini merak ediyor.
Akla hemen “acaba bu metinde bir çeviri hatası mı var?” diye düşünebilecekleri geliyor.
Çünkü çağdaş demokratik hukuk devletlerinin hiçbirinin yargı tarihinde böylesine inanılması zor bir skandalın yaşanmadığı biliniyor.
Çünkü gelişmiş hukuk devletlerinde buna benzer bir skandalın çeyreği bile yaşandığında ne Adalet Bakanı o koltukta kalabiliyor, ne de hükümet…
Bizde ise Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “ne var canım bunda?” diyebiliyor!
* * *
Sevgili okurlarım,
Geçenlerde 28 kez ve toplam 52 milyon dolar rüşvet aldığı iddiasıyla hakkında fezleke düzenlenen eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın, yaz aylarında işadamı Namık Tanık’ın yatında bir hafta süreyle Bodrum tatili yaptığını yazdım.
Çağlayan’ın Bodrum-Milas Havaalanı’na Namık Tanık’a ait Nata Holding’in özel uçağıyla geldiğini, oradan kiralık bir VIP araçla Milta Marina’daki yata gittiğini, korumasına özel bir araç tahsis edildiğini, tatil dönüşü yine VIP araçla havaalanına götürülüp, Nata’nın uçağıyla Bodrum’dan ayrıldığını açıkladım.
Haberi yazmadan önce gerek Zafer Çağlayan’ı, gerekse başta Ankara Büyükşehir Belediyesi olmak üzere kamudan büyük inşaat ihaleleri alan holdingin patronu Namık Tanık’ı aradım.
Ancak ikisi de ne haber öncesinde, ne de haber sonrasında bana dönüş yapmadılar.
Anlaşılan “sponsorlu tatil” haberini unutulmaya bıraktılar.
* * *
Zafer Çağlayan’ın devletten yüklü ihaleler alan işadamının yatındaki tatili, beni yıllar öncesine götürdü.
İngiltere’de “Demir Leydi” olarak ünlenen Margaret Thatcher’ın başbakan olduğu yıllar…
Ülke, üst düzey bir polis yetkilisinin, Thatcher’ın partisini destekleyen bir işadamının yatıyla Karayip Adaları’nda yaptığı tatili konuşuyor.
Televizyoncular ak saçlı, babacan görünümlü polis şefini karşılarına almış soru yağmuruna tutuyorlar.
Adam da boncuk boncuk terleyerek cevap vermeye çalışıyor.
“Biz onunla yeni tanışmadık. Çocukluktan bu yana arkadaşız. Üstelik eşlerimiz ve çocuklarımız da arkadaşlar. Ayrıca ben tatili bedavaya getirmedim. Masrafları yarı yarıya paylaştık” diyor ve yanında getirdiği dosyadan ödeme makbuzlarını çıkarıp gösteriyor.
Ama bu açıklamalar tatmin edici bulunmuyor ve antiterör timlerinin başındaki polis şefi, istifa etmek zorunda kalıyor.
* * *
Sevgili okurlarım,
Aradaki farkı gördünüz.
Gelişmiş demokratik hukuk devletlerinde bırakın devasa yolsuzluk ve rüşvet olaylarını, etik bulunmayan davranışlar bile sorumlu mevkideki kişileri istifa ettirebiliyor.
Bizde ise “etik”ten vazgeçtik, deveyi havuduyla götürenlere bile bir şey olmuyor!
Sonra da Başbakan uçaktaki yandaşlarına “AB yetkililerine soruşturmalardaki akıl almaz usulsüzlük ve hukuksuzluklardan misaller vermek, haklılığımızı anlatmaya yetti” diyebiliyor!
CHP’nin tercüme ettirip göndereceği tutanağı okuyan aynı yetkililerin nasıl şoke olacaklarını ve“böyle bir skandal hukuk devletinde yaşanamaz, mutlaka bir çeviri hatası vardır” diyeceklerini düşünemiyor.
SÖZCÜ